Heidelberg’de yayımlanan Rhein-Neckar-Zeitung'da yer alan yorumda Alman hükümetinin veri ağlarının yabancı hackerların siber saldırısına maruz kalmasına atıfta bulunularak Almanya’nın çokça bahsedilen dijital dönüşümü gerçekleştiremediğine dikkat çekiliyor:
"Bu durum bir kez daha gösteriyor ki dijital dönüşümden, Endüstri 4.0’dan ve toplumsal değişimden çokça bahsediyoruz, ancak bu sürecin büyüklüğünü henüz anlayabilmiş değiliz. Hele ki ileride dijital işlerden sorumlu bir bakanın da hükümette olması aşamasına gelebilmiş değiliz. Yoksa hükümetin veri ağlarından bir sene boyunca veri çalabilmek mümkün olmazdı. Bu tarz hacker saldırıları yeni değil ve elbette casuslar da zamana ayak uyduruyor. Ancak bu büyük siber saldırı nedeniyle Almanya'da konuyla ilgili tartışma uzun süre devam edecek."
Almanya'da İçişleri Bakanlığı'nın Sol Parti'nin soru önergesine verdiği yanıta göre, geçen yıl mültecilere ve mülteci yurtlarına toplam 2 bin 200 saldırı düzenlendi. Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas, bu yeni veriyi "utanç verici" olarak nitelendirdi. Kölner Stadt-Anzeiger'de Almanya'da yabancı düşmanlığı ve yabancılara karşı şiddet konusu ele alınıyor:
"Irkçı şiddeti kınamak yetmiyor, bu tür saldırıları kanun el verdiğince cezalandırmaya söz vermek de yetmiyor. Bu aşikar. Koalisyon hükümetinin görevlerinden bir tanesi de Almanya'da toplumsal ortamın ısınmaya devam etmesine ve ırkçılığın toplumsal olarak kabul edilebilir bir hale gelmesine izin vermemektir. Hristiyan Birlik partileriyle (CDU/CSU) Sosyal Demokrat Parti (SPD) artık Federal Meclis'te de yapılan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin bazı temsilcilerinin nefret konuşmalarına yalnızca kararlı bir şekilde karşı çıkmakla kalmamalılar. AfD'li seçmenleri geri kazanmak için temel hak olan iltica hakkının daha fazla aşındırılması da bir çözüm olmamalı ve olamaz. Bunun için ödenecek bedel çok yüksek ancak ortaya bir faturanın çıkıp çıkmayacağı dahi belli değil."
Düsseldorf'ta yayımlanan Handelsblatt gazetesinde Pazar günü İtalya'da yapılacak seçimler öncesinde İtalyan ekonomisinin durumu değerlendiriliyor:
"Seçimlerden kısa bir süre önce sermaye piyasasında neredeyse sürreal bir sakinlik hakim. Bu durum 2011'de Berlusconi hükümeti sonlandıktan sonra ülke uçurumun kenarında durduğu ve devlet tahvillerindeki risk primlerinin hızla tırmandığı dönem ile hiçbir şekilde kıyaslanamaz. İtalya’dan herhangi bir tehlike gelmeyeceğini öngören ekonomistlerin sayısı oldukça fazla. Yeni bir euro krizi engellenmiş gözüküyor. Analistler döviz kurlarının vereceği tepkilerin sınırlı olacağını söylüyor. İtalya’nın son konjonktür verilerinin nasıl değerlendirileceği hangi açıdan baktığınıza bağlı: Büyüme var, sürdürülebilir ve öngörülenden de daha yüksek. En başta işsizlik düştü, aynı zamanda genç işsizliği de azaldı. Ancak Avrupa içerisinde bir kıyaslama yapılırsa işsizlik oranları olması gereken seviyede değil. Özel yatırım ve ihracattaki artış İtalyanların lehine bir gelişme ancak reformların yapılamıyor olması ise onların aleyhine olmayı sürdürüyor."
Almanya'da koalisyon kurulmasına ramak kaldı. Hristiyan Demokrat Birlik partisi yeni kabineye girmesi muhtemel isimlerle değişimin sinyallerini veriyor. Hamburg’ta yayımlanan Die Zeit gazetesinde ise partinin “yön, içerik ve kimliği” olmadığı savunuluyor:
"Hiçbir şey açıklığa kavuşturulmadı: Yön yok, içerik yok ve kimlik bile yok ama her şey iyiymiş gibi yapılıyor. Siyasetin öfkeyle başa çıkılan bir meşgale haline gelebileceği CDU’da fark ediliyor. Ve şimdi Genel Sekreter Kramp-Karrenbauer, artık parti programına yoğunlaşılacağını ve bundan böyle CDU’nun sarsılan dünyada temel değerlerini garanti altına alacağını söyledi. Olabilir de, olmayabilir de. Nihayetinde CDU kendisini geleneksel olarak pek program partisi olarak tanımlamıyor ve parti aslında bu yüzden hayal kırıklığına ciddi biçimde dirençli. Çünkü çok da bir şey planlamayan, öyle kolay başarısız olamaz. Eğer CDU dürüst olsaydı, ki çok şükür değil, şöyle derdi: Kötü yönetmek yönetmemekten daha iyidir."
DW Türkçe / 01.03.18