Her yönüyle şaibeli olan seçimler geride kaldı. 20 yıldan beri sermayenin “demir yumruğu” olan AKP şefi yine işbaşında. Zorbalık, sahtekarlık, hile, hırsızlık, rüşvet, riyakarlık gibi bir yığın iğrenç icraata imza atan gerici-faşist rejim, tüm bunlara rağmen ancak az bir oy farkıyla seçimleri kazanabildi.
Bu kadar çirkef bu kadar pespayelik sayesinde seçim kazanabilen bir rejim, doğal olarak ilk günden beri gayrı meşrudur. Zira tüm icraatlarıyla düzenin yasalarını ayaklar altına alan, herhangi bir ahlaki ya da insani değer tanımayan, her sözüyle etrafa kin ve irin saçan bir kampanyadan sonra kazanılan seçimin hiçbir meşruluğu olamaz.
Vurgulamak gerekiyor ki, gerici-faşist rejimin gayrı meşru duruma düşmesi, sermaye sınıfı adına yapacağı saldırılardan geri duracağı anlamına gelmiyor. Tersine, Hazine’nin borçlu duruma düşürülmesi, Merkez Bankası’nın rezervlerinin ekside olması, dev bütçe açığı, dış ticaret açığının sürekli büyümesi, işçi sınıfı ve emekçilerin daha acımasız saldırılarla yüz yüze kalacağına işaret ediyor. İkinci gün benzine zam yapılması, bazı vergi kalemlerinde artış yapılacağı sinyalinin verilmesi, TL’nin döviz karşısında değer kaybetmeye başlaması gibi gelişmeler, rejimin işçi ve emekçileri daha derin bir sefaletin içine itmeye hazırlandığını gösteren ilk verilerdir.
***
Olağan koşullarda yapılacak bir seçimi kazanmasının imkansız olduğunu bilen Tayyip Erdoğan ile müritleri diğer kepazeliklerin yanı sıra Hazine ve Merkez Bankası’nın kaynaklarını da rüşvet dağıtmak için sonuna kadar kullandılar. Bundan dolayı bütçe yılın ilk 4 ayında 382,5 milyar TL açık verdi. Merkez Bankası’nın rezervleri ise 21 yıl sonra eksiye düştü. Dış ticaret açığı 120 milyar doları aşarken, yakında ödenmesi gereken borçların ise 161 milyar doları aştığı belirtiliyor.
Gerici-faşist rejimin bu açıkları kapatmak için paraya ihtiyacı var. Bunun için yağma ve talandan elde edilen serveti harcamayacağına, faturayı hizmet ettiği kapitalistlere ödetmeyeceğine göre, “bu yükü kim taşıyacak?” sorusu ortada kalıyor. Bu rejimin 20 yıldır yaptıkları, yapacaklarının da garantisidir. Sermayenin demir yumruğu yine işbaşındadır. Bu fatura bir kez daha işçilerin emekçilerin önüne sürülecek. Bundan kuşku duymak için hiçbir sebep yoktur.
Şaibeli seçimi kazandıktan sonra Saray’ın balkonundan vaaz veren AKP şefi şunları ifade etti: “Enflasyonun yol açtığı fiyat artışlarından kaynaklanan sıkıntıları gidermek, refah kayıplarını telafi etmek, önümüzdeki günlerin en acil konu başlığıdır.” Oysa biliyoruz ki, bu pişkin bir palavradan ibarettir. Zira ne zaman refahı arttırmaktan söz etseler, sefaleti daha da derinleştiriyorlar. Eskiden 2023’e kadar bize oy verin kişi başına milli geliri 25 bin dolara çıkartacağız diye koca koca yalanlar söylemişlerdi. 2023 yılının nisan ayına geldiğimizde asgari ücreti açlık sınırının 2 bin lira altına çektiklerini görüyoruz. Dolayısıyla balkondan bağırırken verilen sahte vaatlerin gerçek hayatta bir karşılığı bulunmuyor. Sermayenin demir yumruğu kaldığı yerden, ama daha pervasız bir şekilde işine devam edecektir.
***
Seçim atmosferinde yayılan zehirli propaganda ile AKP-MHP rejimi gerçek sorunların tartışılmasının önüne geçti. Uydurduğu sahte gündemler, etrafa kin saçarak kutuplaştırma politikasını şiddetlendirmesi, sahte fotomontaj videolarla yalanlar uydurması ve daha birçok pespayelikle işçi ve emekçileri sersemletti. Seçim sonuçlarına bakıldığında, işçilerin ve emekçilerin hesap sormaları gereken gerici-faşist rejime azımsanmayacak oranda oy verdikleri görülüyor. Bu sayede AKP şefi, etrafındaki yiyici takım ile hizmet ettiği sermaye sınıfı hedeflerine ulaştı ve artık işlerine bakacaklar.
İlk günden başlattıkları saldırı dalgası günden güne kabaracak. Seçimler geçtiğine göre birtakım rüşvetler dağıtmaları için bir neden kalmadı. Esas sorun bunun nasıl püskürtüleceği noktasında düğümleniyor. Sık sık vurguladığımız gibi bu, ancak işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi yükseltmeleriyle mümkün olacaktır. Bunu başarmak için ise kokuşmuş rejimin yaydığı sahte kutuplaştırma zehrinden arınmak, her tür yapay ayrıma karşı sınıfsal temelde birleşmek, insanca/onurlu bir yaşamın da hak olduğunu idrak etmek ve bu uğurda mücadele etmek şarttır. Bu başarılamadığı sürece onlar saltanat sürüp saraylarında sefahat sürerken, işçilere/emekçilere sefalet içinde onursuz bir yaşamı dayatmaya da devam edecekler.