Yeni YÖK Yasası ve Dil Barajı (2) – Abbas Güçlü

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 21 Kasım 2012
  • 07:05

Akademik yükseltmelerde, kimilerine göre “zulüm”, kimilerine göre ise olmazsa olmazların başında gelen yabancı dil konusu, görünen o ki daha uzun süre tartışılacak.

Dil barajının makul bir seviyeye çekilmesini ya da hepten kaldırılmasını isteyenler kadar, buna şiddetle karşı çıkanlar da var.

Her iki tarafın da kendilerine göre haklı gerekçeleri var. Dün olduğu gibi bugün de, karşı çıkanların görüşüne yer vereceğiz. Ama hemen sonrasında İngilizce artık bir dünya ve bilim dili, bu yüzden çıta daha da yükseltilmelidir diyenleri dinleyeceğiz. Umarız bu tartışmalar çerçevesinde en doğru yol bulunur...

28 Şubat dayatması

“28 Şubat dayatmacılarının gemi azıya aldıkları günlerde yürürlüğe konulan ve gittikçe sıkılaştırılan ÜDS yabancı dil kriteri, Türk bilim adamlarının bilimsel faaliyetlerini azaltmış ve sekteye uğratmıştır. Bu kriter, bütün akademisyenleri akademik hayattan soğutmuş, bezgin ve yorgun düşürmüştür. Yabancıların bile hayret ve şaşkınlıkla karşıladıkları bu kriter ilmi ve ahlaki olmaktan çıkmıştır.”

Sanat için şart mı?

“Yardımcı doçentim ve mesleki alanım müzik eğitimi. Yazınıza katkı yapabilmek adına birkaç noktayı da hatırlamak istiyorum. KPDS dil sınavında İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi dillerin dışında Arapça, Farsça, Çince vs.. gibi dillerden de sınav yapılmaktadır.

* Örneğin; Arapçadan sınava giren bir kişi, imam hatip lisesi mezunu olup lisede Arapça dersi görmekte, buradan ilahiyat fakültesini okuyarak Arapça eğitimine devam etmekte, akabinde yüksek lisans ve doktora eğitimi yaptığında da Arapça eğitimini kesintisiz bir şekilde sürdürmektedir. Haliyle bu kişi yaklaşık 14 yıl boyunca Arapça dersini düzenli bir şekilde öğrendiği için de KPDS gibi bir sınavdan başarısız olma gibi bir sıkıntı yaşamamaktadır.

* Ben ve benim gibi normal liseyi okumuş pek çok Anadolu insanı ise ne lisede doğru dürüst bir dil eğitimi almıştır, ne lisansta ne de yüksek lisans ve doktorada. Sanat alanlarının hiçbir tanesinde yabancı dil eğitimi yok ve olması da zaten doğru değil. Bizler zaten bir sanat dalını layıkıyla başarabilmek için (Enstrüman çalmak, şarkı söylemek, resim yapmak, tiyatroyla ilgilenmek gibi...) gençliğimizden itibaren gecemizi gündüzümüze katmaktayız ve bizim için zaten bir enstrüman çalmak ikinci bir dil demektir...

Alanımızla ilgili ne kadar kitabımızın, makalemizin, sempozyum konferans gibi bilimsel etkinliğimizin ya da konserler vermiş olmamızın bir anlamı yoktur, ta ki dilden 65 puan almadıktan sonra. Ama şu an ülkemizde, hiçbir bilimsel yayını olmayan, sadece dilden 65 aldığı için doçent olan birçok insan var.
İnsanlar pazar günleri ellerinde valizleri, başka başka şehirlerden sırf sınavlara girmek için gelmekteler. Bunun adı resmen zulümdür.
Bu durum yüzünden birçok yetenekli, istekli, başarılı gencimiz bu mesleği tercih etmemekte ve yok olup gitmektedir...”

Sınavlar şaibeli

“Türkiye’de merkezi yabancı dil uygulamasının yürürlüğe girdiği tarihten bugüne pek çok istismar ve şaibenin meydan bulduğu bilinmektedir.
Yine geçmiş yıllarda yabancı dil sınavı hazırlama komisyonu üyeleri ile birtakım bağlantıları olduğu tahmin edilen kimselerin Ankara’nın arka sokaklarında tesis ettikleri tek şubeden ibaret dershanelerine devam edenlerin yüksek puanlar alarak sınav geçtikleri ve paye aldıkları yaygın şaibelerdendir.
Yabancı dil konusunda üzerinde durulması gereken asıl şey, hangi puanın alındığından çok, bunca özel kurslarla desteklenen ÜDS’ye yönelik yabancı dil öğreniminin akademisyenlerin hangi ihtiyaçlarını karşıladığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkesi ve milleti ile gelişmesine ne katkı sağladığıdır.
Günümüzde akademisyenlerden istenen yabancı dil, akademik çalışmalarda bilim adamına yardımcı olacak dil olmayıp malum yabancı dillerin gramer bilgisinden ibarettir.

Merkezi yabancı dil sınav sisteminin uygulamaya konmasından günümüze sınav sorularının tarzında ve adedinde değişiklikler olduğu, adayların başarılı olduğu türden sorular azaltılırken zorlandıkları ve başarısız oldukları soruların arttırıldığı, böylece bilim adamlarının kıymetli mesailerinin bilim yapmak yerine gün günden zorlaştırılan yabancı dil çalışmaları ile heba olduğu bir gerçektir.
YÖK’ün politikası, daha fazla bilim insanının doçent ve profesör olmasını engellemekse, bu prensibini ve projesini açıkça ortaya koymalıdır...”
Özetin özeti: Bırakın yabancı dili, Türkçe konuşarak bile anlaşamıyoruz...

Milliyet / 21.11.12