Savaşın öteki yüzü: Organ kaçakçılığı

Siyonist devletin Filistinli tutsaklardan ve savaş mağdurlarından organ çaldığı, bu organları uluslararası pazarda sattığı iddiaları 1980’lerden buyana gündeme getiriliyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 06 Ekim 2024
  • 12:30

Çete devleti siyonist İsrail sadece kural tanımaz savaş barbarlığı ile değil, organ hırsızlığında da adından söz ettiriyor.

İsrail’in Filistin ve bölge halklarına yönelik barbarlığı, genellikle askeri ve siyasi boyutlarıyla gündeme gelirken, işgalin bir de insan bedenlerini metalaştıran karanlık bir yüzü var. 

Savaşta öldürdükleri Filistinlilerin cesetlerini tekmeleyip çatılardan aşağı atacak kadar zıvanadan çıkmış olan işgalci terör devleti İsrail organ kaçakçılığı da yapıyor. Bu devletin organ hırsızlığı, Filistin halkına uyguladığı barbarlığın en acımasız boyutlarından biri olarak dikkat çekiyor. 

Siyonist devletin, Filistinli tutsaklardan ve savaş mağdurlarından organ çaldığı, bu organları uluslararası pazarda sattığı iddiaları 1980’lerden buyana gündeme getiriliyor. 

Emperyalist/kapitalist küresel sistemin “koşulsuz” desteğini arkasına alan Siyonist barbarlar, Filistin halkının bedenlerini bile birer meta olarak görüyor.

Savaş bölgelerinde organ kaçakçılığına dair iddialar yeni olmasa da İsrail’in Filistinlilerin bedenleri üzerinde uyguladığı bu vahşet, kapitalist sistemin barbarlığının da en çıplak haline ayna tutuyor.

Yıllardır süren bu insanlık dışı uygulama sadece savaş dönemlerine özgü değil, “barış” zamanlarında da devam eden sistematik bir hal almıştır.  

İsrail, Filistin halkını birer kaynak olarak görüp bedenlerini dahi ekonomik kazanç sağlamak için kullanmaktan çekinmeyen türden işgalci bir güç konumundadır.

Filistinli tutsaklar ve organ kaçakçılığı iddiaları

İlk kez 1980’lerin sonunda dile getirilen organ kaçakçılığı iddiaları, özellikle Birinci İntifada döneminde öldürülen Filistinlilerin aileleri tarafından gündeme getirildi. Bu aileler, İsrail tarafından teslim edilen yakınlarının cesetlerinin organlarının eksik olduğunu gördüler ve bunu dünyaya duyurmak için çaba harcadılar. 

O dönem inkâr edilen bu “iddialar”, yıllar içinde artan benzer vakalarla birlikte daha sık gündeme gelmeye başladı. 

1992 yılında öldürülen genç Filistinli Bilal Ahmed Ghanem’in cesedinde yapılan incelemede neredeyse tüm organlarının olmadığı tespit edildi. Organları alındıktan sonra öldürülen genç, organ kaçakçılığının ifşasında sembolleşti. 

İsrail’in Filistinli bedenler üzerinde yaptığı bu uygulama, dünya kapitalizminin özel olarak desteklediği ırkçı-Siyonist rejime başka bir açıdan ayna tutuyor.  

İsrail’de organ bağış oranlarının düşük olması ve zengin Siyonistlerin organ nakli için yurt dışına yönelmesi, Filistinlilerin bedenlerinin hedef haline getirilmesinde bir etken olarak görülüyor.

Uluslararası raporlar

2015 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından yayımlanan Trafficking in Human Organs (İnsan Organı Ticareti) başlıklı rapor, İsrail’i organ kaçakçılığının merkezi ülkelerinden biri olarak tanımlıyor. 

Raporda, İsrail’in organ kaçakçılığına dair uluslararası anlaşmalara imza atmaktan kaçındığı da belirtiliyor. Organ ticareti ve “turizmi” ile ilgili iddialar, Filistin halkının yaşam hakkına yönelik sistematik bir ihlalin ötesinde, kapitalist düzenin vahşi doğasını da gözler önüne seriyor.

Bu vahşet işgalci İsrail devleti ile sınırlı değil. Batılı emperyalist güçler ve küresel sermaye de İsrail’in bu uygulamalarına göz yumarak suç ortaklığı yapıyor. 

2023 yılında Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yayımladığı rapor, Filistinli cenazelerin İsrail tarafından organları alınmış halde teslim edildiğini bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine taşıdı. 

Ayrıca İsrailli yetkililer, öldürülen Filistinlilerin vücut derilerini alarak savaşta yaralanan İsrailli askerlerin tedavisinde kullandıklarını ve yoksul Afrika ülkelerinden de deri topladıklarını itiraf etmişlerdi. 

Bu durum, Filistin halkının sadece topraklarının değil, bedenlerinin de Siyonist rejimin kâr hırsına kurban edildiğini göstermektedir.

Organ kaçakçılığına karşı mücadele

Organ kaçakçılığı, “uluslararası hukukun” açık bir ihlali kabul edilir. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, savaşta ölen sivillerin bedenlerinin yağmalanmasını yasaklamaktadır. 

Ancak uluslararası hukuku ve anlaşmaları ayaklar altına alan İsrail, bu sözleşmenin işgal altındaki Filistin topraklarında geçerli olmadığını savunarak, kendisinin sadece “barbarlık hukukuna” tabi olduğunu ilan etmiştir. 

Her şeye rağmen bu iddialar doğrulandığında İsrail savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) yargılanabilir.

Ne var ki İsrail UCM’ye taraf olmadığı için verilecek olası bir cezanın hükümsüz olduğunu bilerek hareket ediyor. 

Emperyalist/kapitalist sistemin İsrail’e sağladığı destek, bu tür insanlık dışı uygulamaların üstünün örtülmesine ve cezasız kalmasına imkan sağlıyor. 

Ancak Filistin halkının acıları ve işgal altındaki bedenlerin sömürüsü, cesetlerin yağmalanması, işçi-emekçi ve ezilen halkların bu barbarlığa dur demek için uluslararası dayanışmayı daha güçlü bir şekilde yükseltmesi gerektiğini gösteriyor. 

İsrail’in bu barbarlığının ve işlediği suçların açığa çıkarılması ve buna karşı mücadelenin yükseltilmesi yalnızca Filistinliler için değil, tüm dünya işçi-emekçileri ve halkları için de gereklidir.

Kaynaklar: 

spiegel.de / 23.8.2009 

Zeit Online / 20.11.2011 

taz.de / 23 12.2023 

parstoday.ir / 28.12.2023