Yeni bir finansal kırılma olasılığı – Ergin Yıldızoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 24 Eylül 2012
  • 05:13

ABD ve AB merkez bankalarının yeni parasal genişleme önlemleriyle son ekonomik verileri bir araya koyunca, dünya ekonomisinin, 2008’dekinden daha sert bir mali kırılmaya doğru ilerlediğini düşünmek olanaklı.

Hep aynı ‘hata’

ABD ve AB merkez bankalarının, 2008 yılının eylül ayında Lehman Brothers’in batmasından bu yana izledikleri politikalara bakınca, insanın aklına Talleyrand’ın Bourbon hanedanı için söyledikleri geliyor: “Hiçbir şey öğrenmemişler, hiçbir şey unutmamışlar.” Bunlar 1930’lardaki “Büyük Bunalım”dan, o zamandan bu yana en büyük finansal kırılma olan 2007/8 mali krizinden hiçbir şey öğrenmemiş, izlenen sakat politikaları da unutmamışlar. Kökleri üretim ve kârlılık sorunlarında yatan bir krizi, piyasalara para basarak, batık finansal kurumları kurtarmaya çalışarak aşmaya çalışıyorlar. Ama “Büyük Buhran” (pardon “durgunluk” diyecektim) geçen hafta gelen ekonomik verilerin de gösterdiği gibi hız kesmeden, hatta ağırlaşarak yoluna devam ediyor.

Çin ile Japonya arasında yaşanmakta olan gerginliğe bakarak bu yolun nerelerden geçebileceği konusunda bir fikir edinebiliriz. Sakın siz de 1900’lerin, “Uluslararası entegrasyon... Asla savaş çıkmaz” yanılsamalarına kapılmayın. O kuşağa ne oldu anımsayın. Bir iki cümleyle geçiştirilemeyecek kadar önemli olan bu konuya tekrar döneceğim.

Önceki hafta ABD ve AB merkez bankaları üçüncü kez parasal genişlemeye (Quantitative Easing- QE) gideceklerini açıkladılar. Fed ve AMB, yeniden bankaların elindeki batık borçları, bir sınır koymadan alarak karşılığında nakit vermeye başlıyorlar. Fed ayda 40 milyar dolar harcamaya, ekonomi toparlansa bile işsizlikte bir iyileşme olana kadar devam edecekmiş. AMB bono satın almaya başlıyor ama, ancak kurtarılmak için yardım isteyen ülkelerinkileri alacakmış - kaşıkla verip sapıyla çıkaracak anlaşılan.

Bu işlerden anlayan kimi ekonomistler, “okulları” farklı olsa da hiç umutlu değiller. Roubini, Roma’yı yakan Neron’a atıfla “Ateşin başında keman çalıyorlar” diyor. Hutchinson, “kötü yatırımlar tsunamisi”nden söz ediyor. Galbreight, “Zombi bankaları ayakta tutacak” diyor. Her üç ekonomist de büyümenin yapısal sorunlarına cevap vermeden, ekonomiye likidite basarak, bir sonuç alınamaz diyorlar.

Hutchinson, Minski’ye atıfla, “Bankalar ancak krediyle para yaratabilirler, bunun için de kredi almaya istekli müşteriler gerekiyor. Bankalar da kredi vermeye değer projeler, riski dengeleyecek sağlam karşılıklar görmek isterler, bu koşullar yok” diyor. QE3 bankaların elinde birikecek, oradan da yüksek riskli kötü yatırımlara gitmeye devam edecek. Bu var olan “kredi balonunun” üzerine, yenilerini ekleyecek.

Market Watch analistlerinden Paul Farrel de cuma günü “Seçimleri kim kazanırsa kazansın 2013 berbat bir yıl olacak” diyen yorumunda, 2016 yılına kadar borsaların en az yüzde 20 değer kaybetmesine neden olacak 10 etkeni sıralarken 4. etken olarak “Fed politikaları ‘balonları’ şişirmeye devam ediyor” dedikten sonra ekonomist yatırımcı Marc Faber’in haziranda yaptığı, “Dünya büyük bir krize doğru gidiyor” saptamasını anımsatıyordu. Farrel’e göre Fed “2008’den daha büyük, daha zehirli bir kredi balonu yaratıyor”.

Tüm bunları, 2001’de başlayan resesyonu önlemek için yapılanları anımsayarak bağlayabiliriz. O zaman Fed başta olmak üzere merkez bankaları para musluklarını açtılar, piyasaların temizlenmesine, siyasi sonuçlarından çekinerek izin vermediler. O resesyon çabuk atlatıldı, ama sonuç 1000 trilyonluk “kredi balonu” ve 2007/8 mali kırılması oldu. Bu kez parasal genişleme yeni “balonları”, ekonomik büyüme getiremeden yaratıyor.

‘Büyük durgunluk’ derinleşiyor

Dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin, bir süredir yoğunlaşan “yeniden yavaşlıyor” söylentileri geçen hafta biraz daha ete kemiğe büründü. Son veriler senkronize bir yavaşlamanın yayılmakta olduğunu gösteriyor.

Avrupa Birliği ekonomisi, geçen yılın 3. döneminden bu yana hiç iyileşme sergilememişti. AB komisyonu verileri bu yılın 2. döneminde yıllık olarak yüzde 0.7 gerilediğini gösteriyor. Sanayinin durumuna, ekonomik büyümenin geleceğine ışık tutan Satın Alma Müdürleri Endeksi de (SAME) AB bölgesinde bu yıl 3. dönem büyümenin (-2 düzeyine) gerileyeceğine işaret ediyor. SAME’nin 50’nin altına inmesi resesyona işaret ediyor. AB’de ağustos ayında 46.3 olan SAME eylül ortasında, AMB yeni parasal genişleme politikasını açıkladıktan sonra yapılan bir ankete göre 45.9’a gerilemiş. SAME aynı dönemde Almanya’da aynı kalmış, Fransa’daysa, tarihsel olarak rekor bir düşüşle 44.1 olmuş. Bu veriler AB ekonomisinin resmi ölçütlere göre resesyonda olduğunu gösteriyor (Wall Street Journal, 20/09).

Bu sırada, ABD ekonomisinde sanayi sektörünün, son üç yılın en zayıf üç aylık döneminden geçtiği, işsizlik verilerinin beklenenden daha kötü bir sürece işaret ettiği görülüyor. SAME haziranda 54.2’den eylülde 51.5’e gerilemiş. (The Guardian 20/09). Çin’de de 11 aydır sürekli gerilemekte olan SAME ağustos - eylül döneminde 47.8 de, daralma gösteren alanda kalmış. Çin ekonomisinin büyüme hızının bu yıl, 1999’dan bu yana ilk kez yüzde 8’in altına düşmesi bekleniyor.

Roubini, gelişmekte olan ülkelerde görülen yavaşlamanın, devresel, geçici değil, yapısal bir durum olduğunu düşünüyor, derinleşmesini bekliyor. Bu ülkeler ihracata dayalı büyüme modelinde ısrar ettiklerinden, merkez ülkelerdeki ekonomik daralmaya uyum gösteremiyorlar.

The Atlantic dergisinde yayımlanan Peter Boon, Simon Johnson imzalı bir araştırmaya göre, Avrupa krizi geçici bir durum değil, arkasından, bu kez Japonya’dan kaynaklanan çok daha yıkıcı bir başka kriz gelecek. Japonya dünya ekonomisinin en borçlu ülkelerinden biri. Net devlet borçları GSMH’nin yüzde 135.2’si düzeyinde. AB’de yalnızca Yunanistan’ın devlet borçları bu orana ulaşabiliyor. Devlet bütçesindeki harcamaların yarısı emekli maaşlarıyla faiz ödemelerine gidiyor. Bu sürdürülemez durumun, yazarlara göre bir aşamada krize dönüşmesi kaçınılmaz.

Bu ay başlayan Japonya-Çin gerginliğinin Japonya’nın ihracatı, uluslararası şirketlerinin üretimleri üzerindeki olumsuz etkilerinin, gerginliğin savunma harcamalarına getireceği ek yükün bu süreci hızlandırması kaçınılmaz.

Özetle, sanırım dünya ekonomisinde “kaçacak” hiçbir yer kalmadı. Bir senkronize resesyon çıkmamasının neredeyse olanaksız denecek kadar zor olduğuna daha önce dikkat çekmiştim. Dünya ekonomisi, hâlâ bocalıyor ve batmaya devam ediyor...

Cumhuriyet / 24.09.12