'Usullere' ve 'kurallara' uygun ölümler – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Ekim 2012
  • 03:42

25 Eylül'de Afyonkarahisar'da beş depoya sığacak 76 yıllık 284.550 adet el bombasının, iki depoya sıkıştırılarak istiflenmesi esnasında meydana gelen patlamada hayatını kaybeden 25 er 'doğal afet şehidi' sayıldı.

Bu 'doğal afet' nasıl günlerce patlama yarattıysa çocukların cesetleri deponun 500 metre ötesinde parça parça bulunup bir hafta süren DNA analizleri sonrasında lehimli tabutlarla gömülmüştü.

15 tanesi 1 aylık asker olan çocuklarının acısıyla hayatları dağlanan ailelere verilen Şehit Personel Kayıt Formu'nda 'görev sırasında doğal afet nedeniyle şehit olan personel' yazıyordu.

Ceyda Karaaslan'ın Sabah Gazetesi'ndeki bu haberiyle; hala kamuoyuna 'patlamanın nasıl olduğunu' açıklayamayan devletin, insani ihmal kurbanı 25 askerin ölümünü 'mistik' bir doğa olayına atfettiğini öğreniyorduk.

Tabii ki yaslı aileler şimdi çok haklı olarak 'Patlamanın doğal afeti mi olur, neye dayanarak doğal afet diyorlar?' sorusunun cevabını bekliyorlardı.
Devletin devasa otoriter yetki alanına karşılık kamuya hesap verebilirliği ve şeffaflığıyla ilgili derin ketumluğu şimdiden Afyon patlamasını 'insan dahli olmayan müphem bir doğa devinimine' çevirmişti...

Ve devlet asıl faillerin ortaya çıkmadığı gibi ihmallerini fazla kurcalamayan, gündeme getirmeyen mağdur ve kayıplarının 'acılarını' tevekkülle karşılayan makbul vatandaş tavrını yine dayatıyordu...

Ama 25 asker TOKİ'nin Samsun'da dere yatağına yaptığı evlerde sele kapılmış ya da Van depreminde çürük binalarda enkaz altında kalmışçasına yine tamamen insan yapımı bir felaketi  Devlet-i Aliye'nin mutlak sorgulanamazlığına binaen tonlarca el bombasının iki depoya sıkış tepiş dolduran doğa aklını sorumlu tutuyordu...
Nitekim TSK günler sonra olayla ilgili tasnif ve istiflemenin 'usulüne uygun yapıldığını' açıklarken bizim de aklımıza geçen aralıkta Uludere'de F-16'ların üzerlerine bomba yağdırıp yere gömdüğü 34 vatandaşımız gelmişti.
O zaman da TSK 'sınır ötesi operasyonun kurallarına uygun yapıldığını' ifade etmişti...

Yani çıkışlarını görüp sınır ötesine geçerken mallarını alana kadar izlediği vatandaşlar, dönüş yolunda 'kurallara uygun sınır ötesi operasyonunda' zayi olmuşlardı.

Ama ne yazık ki devlet kurumlarının standart 'kurallara' ve 'usullere' uygunluk beyanı ne devlet tarafından zorunlu askerlik hizmetine alınmış 25 gencin lehimli tabutla ailelerine teslimini ne de Uludere'de 10 aydır üzerindeki sisle kapatılmış 34 vatandaşın parçalanmasını aklayabilirdi...

Uludere davasıyla ilgili alınan 'gizlilik kararı' malum devlet refleksiyle olayı gizleme kararlığını pekiştirirken kamu görevlilerini bütün devlet tarihi boyunca koruyan ve kollayan hesap sorulamaz devletin günümüzün sivil iktidarıyla koparılamaz sürekliliğini işaret ediyordu...

Cephane patlamalarının 'doğadan', havadan sivil halk bombalamalarının 'usulden', maden göçüklerinin 'kaderli-kazadan', işçi cinayetlerinin 'ölü işçinin kusurundan' sayıldığı faillerin 'sır' olduğu ülkemizde şeffaf devlet elbette ütopik bir temenniydi...
Ayrıca yeni hazırlanan Sayıştay Yönetmeliği'yle MSB, MİT, MGK, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'na ait taşınır taşınamaz malların nerede ve nasıl kullanıldığı da kamu için 'sır' olmaya devam ediyordu...

Akşam / 18.10.12