Ulusal ekonominin kırılganlıkları – Erdinç Yeldan

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 09 Mayıs 2012
  • 11:53

Uluslararası yatırım ve derecelendirme şirketi Standart & Poors’un (S&P’nin) geçen hafta içerisinde Türkiye ekonomisinin görünümünü “durağan”a çevirmesi üzerine, ulusal ekonominin “kırılganlığı” konusu yeniden alevlendi.

S&P, kararını çoğunlukla “ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla birlikte, kamu maliyesinde beklenen bozulmaya” ve “kamu brüt borç stokundaki olası artışa” dayandırdığını duyurdu. S&P uzmanları daha sonra yayımladıkları açıklama notunda “kamu borç stokunun net boyutuna bakmanın yanlış olduğunu” vurguladılar. Zira, net kamu borcu tanımı içerisine alınan merkez bankası net varlıkları kaleminin bağımsız ve özerk bir kuruluş olan T.C. Merkez Bankası’nca hazinenin borç ödemelerinde kullanılamayacağı açıktı.

Teknik tanım tartışmaları bir yana, ulusal ekonomimizin içine sürüklendiği istikrarsız büyüme dalgasının yarattığı tehlikeli dönemeçler aslında ulusal iktisat yazınımızda uzun süredir vurgulanmakta idi. Cari işlemler açığının sıcak para girişlerine dayalı finansmanı; kısa vadeli dış borçların merkez bankası uluslararası rezervlerine görece yükselişi; ulusal ekonominin net döviz pozisyonu açığı gibi kriterler açısından Türkiye 2011 ve sonrasında sürekli olumsuz sinyaller veren kırılgan bir ekonomi görünümündeydi.

Bu kırılganlığın önemli bir göstergesi de ulusal ekonominin net döviz pozisyonu (kur riski) olarak değerlendirilmektedir. Burada da özellikle reel sektör şirketlerinin net pozisyonu önem kazanmaktadır. Reel sektörde (bankalar ve finans-dışı) üretici şirketlerin döviz cinsinden varlıkları ile döviz cinsinden yükümlülüklerini veren net döviz açığı, 2003’ten bu yana (2009 hariç) sürekli artış eğilimindedir. TCMB verileri, reel sektörde üretici şirketlerin kur riskinin (döviz açığının) 2003’ten bu yana 5-misli artış göstererek toplam 102 milyar dolara ulaştığını belgelemektedir. Aşağıdaki tabloda yıllar itibarıyla Türk reel sektörünün döviz bağımlılığı sergilenmektedir.

Türk reel sektör şirketlerinin döviz varlıkları 2011 yılında, bir önceki yıla göre 4.9 milyar dolar azalmış; yükümlülükleri ise 27 milyar dolar artış göstermiştir. Verilerin ayrıntıları, döviz yükümlülüklerindeki artışın çoğunlukla dış piyasalardan elde edilen döviz kredilerinden kaynaklandığını göstermektedir.

2001 krizinden bu yana bankacılık kesiminin daha sıkı bir şekilde denetlenmekte olduğunu; ancak reel sektör şirketlerinin bilançoları üzerine böylesi bir denetim mekanizmasının söz konusu olmadığını biliyoruz. Reel sektör şirketlerinin bilançolarında gözlenen bu tarihi bozulma, Türkiye’nin 2008 küresel krizinden etkilenme biçiminin de bankacılık ve finans krizi şeklinde değil, doğrudan doğruya reel sektör krizi olarak yaşanmasına neden olmaktadır.

Bütün bu gerçekleri görebilmek için yurtdışı derecelendirme kuruluşlarının raporlarını beklemeye gerek var mıydı?

Cumhuriyet / 09.05.12