'Uçurum kenarlarına seslenmek istiyoruz' – Pınar Öğünç

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 19 Kasım 2012
  • 06:42

Talimat gitmişti; bir polis minibüstekine sesleniyordu: “Sürsene üstlerine.” 10’lu yaşlarında çocuklar da 70’lerindeki kadınlar da hepsinin en az bir sevdiği, devlet tarafından kaybedilmiş, saçlarından çekilerek minibüslere dolduruluyorlardı. 27 Mayıs 1995’ten beri Galatasaray’da toplanarak yakınlarının hangi toprağın altına gömülü olduğunu soran Cumartesi Anneleri, 170. haftadan sonra 30 cumartesi boyunca her şeyin üzerine bir de bu şiddeti yaşadı; o dönemde 1093 kişi gözaltına alındı. Getirdikleri kırmızı karanfiller dahi sinirle toplandı yerden, çöpe atıldı.

Kuyulara mı atıldı, kimsesizler mezarlığına mı gömüldü, uçurumdan mı itildi? Cumartesi Anneleri/İnsanları, 31 Ocak 2009’dan sonra aynı yerde kocalarının, çocuklarının, babalarının, kardeşlerinin akıbetini sormaya devam etti. Başından beri onlara hem hukuki hem insani destek veren İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyelerini ve taleplerini bilerek yalnız bırakmayanları da anmamız gerekir.

Önümüzdeki cumartesi tam 400. kez aynı yerde buluşacaklar. Hangisi mesela açık kalp ameliyatı olduğu dönem ve bir-iki ağır hastalığı dışında hiçbir haftayı kaçırmayan Hanım Tosun’dan farklı ki? Aradan geçenin 17 yıl olduğu düşünülürse, çocuklar çocuk sahibi, kayıplar dede oldular o meydanda. Saçlar orada ağardı; artık yardımsız yere oturup kalkamayan annelerin dizleri oralarda kireçlendi.

Vicdan meselesi değil

17 yıl içinde Cumartesi Anneleri/İnsanları içinde aramızdan ayrılanlar da oldu. Yakında, 12 Ekim’de İzmir’de ölen Zeynep Güney’i anmak isterim. Oğlu Veysel, 12 Eylül’ün hemen sonrasında tutuklanmıştı. Avukatı olmadı, kendisini savunmasına izin verilmedi, altı ay içinde idam edildi. Ellerinde, ailesine verilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim edildiğine dair tutanak var, ama Veysel’in bedeni o gün bugündür kayıp. İdam kararı verilirken hukuk zaten yok, insanın aklı almıyor, ölüsünü bile vermemişler ailesine. Mezar yerinin tespiti taleplerine daha iki ay evvel yine takipsizlik kararı verildi. Kardeşi Ayhan Güney, annesinin son nefesini ‘Veysel’ diyerek verdiğini söylüyor.

Cumartesi Anneleri/İnsanları bu ülkenin en güçlü sivil itaatsizlik eylemini yapıyor yıllardır. Hiç laf dolandırmıyorlar, her kayıp için Başbakan’ından İçişleri Bakanı’na, valisinden karakol komutanına kadar dönemin sorumlularının isimlerini tek tek veriyorlar. Failler bu kadar ortadayken hukuken zerre ilerleyemiyorlar. O yüzden “Kayıplar nerede?” diye sormak bir vicdan meselesi falan değil, politik bir taleptir. Cumartesi Anneleri/İnsanları bu ülkenin gayriresmi yakın siyasi tarihidir; dinleyin 12 Eylül oradadır, derin devlet oradadır. Şimdiye dek BDP ve CHP milletvekilleri tarafından Meclis’e verilen araştırma komisyonu kurulması tekliflerinin, Cumartesi Anneleri’nin ‘ihbarlarına’ neden ses edilmediğine dair soru önergelerinin cevapsız kalışı, devletin orada durduğunun teyididir. Öğrenebildiğimiz: İşkence değil, sert sorgu yöntemi.

1993’te kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın oğlu Şerif Taşkaya, ki kendisi Başbakan’la Dolmabahçe’de görüşüp de hiçbir sonuç alamayanlardandır, şöyle soruyor: “Yetkililere sesleniyoruz; babamızın bedeni sizde mi? Uçurum kenarlarına sesleniyoruz; babamız sizin oradan mı atıldı?”

Hepimiz onların tıkandığı yerdeyiz.

Radikal / 19.11.12