Hükümet taşeron konusunda yeni bir yasal düzenleme hazırlığında. Zonguldak'taki işçi ölümlerinin bunu zorunlu kıldı. Umarız işçilerin kaderinin taşeronlara bırakılamayacak kadar değerli olduğunun bilincindedirler.
Zonguldak kömür ocaklarındaki iş kazaları ve işçi ölümleri, gündemden düşmeyen taşeron ilişkisini yine gündemin üst sıralarına taşıdı. Ülkemizde günde ortalama üç işçinin iş kazasında öldüğü ve bu ölümlerin yoğun olarak yaşandığı işyerlerinin tersaneler ve kömür/maden ocakları olduğu biliniyor. İşçilerin, bir meslek hastalığı olan "silikozis"e yakalanıp hayatlarının karardığı ve ölüme doğru yol aldıkları bir başka iş kolu da kot taşlama işidir. İş kazası ve meslek hastalıkları ile bu bağlamda ölüm olaylarının daha çok taşeron şirketlerde görüldüğü gerçeği ise madalyonun bir başka düşündürücü yönü.
İş hukukunda "alt işveren" olarak adlandırılan taşeron işverenler, genellikle ekonomik olarak yetersiz ve iş güvenliği konusunda deneyimden oldukça yoksundurlar. Bu işverenlerde kayıtdışı işçi çalıştırma veya ücreti kayıtlarda eksik göstermenin de çok yaygın olduğu biliniyor. Çoğu zaman işçiler bu tür işverenlerden haklarını almakta güçlük yaşar ve sonuç olarak iş mahkemelerinde bunlarla ilgili davaların fazlalığı dikkat çeker.
İşsizliğin yoğun olduğu ortamda işçiler düşük ücretle ya da kayıt dışı çalışmayı kabul etmek zorunda kalmakta, ekmek parası için yerin yüzlerce metre altında, yaşamsal tehlike altında çalışmayı kabul etmektedirler. Merdiven altı işverenler, hiçbir güvencenin olmadığı kot taşlama işinde gariban insanların zehir solumasına göz yummaktadır. Bu durumu ondokuzuncu yüzyıl vahşi kapitalizmine benzetmek belki abartılı bir saptama olabilir, ancak taşeronlaşmanın işçilerin yaşam hakkına müdahale niteliğinde ve bunun da ondokuzuncu yüzyıla doğru bir geriye gidiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Oysa yaşam hakkı kutsaldır ve Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 17. Maddesi'nde, herkesin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı düzenlenmek suretiyle, yaşama hakkı, Anayasal bir hak olarak teminat altına alınmış bulunmaktadır. Nitekim Yargıtay da bir kararında kot taşlama işinde çalışan işçinin ciğerlerini mahveden silikozis hastalığına yakalanması olayı ile ilgili kararında işverenin eyleminin "Anayasa ile teminat altına alınmış olan yaşama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu" vurgulamıştır (Yargıtay 10. HD. 01.12.2011 T., E.2010/8217, K.2011/16816).
Bu durum ister istemez taşeron şirketlerin gözden geçirilmesini gerektiriyor. Esasen yasa koyucu tarafından taşeron şirketlerin güvencesiz olduğu bilindiği için taşeron işçilerinin parasal haklarından, taşeron firmaya iş devreden ve iş hukukunda "asıl işveren" denilen işverenler de sorumlu tutulmuştur. Bir başka önlem olarak da taşeron işverenlere verilecek işlere yasa ile sınırlama getirilmiştir. İş Yasası'nın 2. Maddesi'ne göre, asıl işveren kendi asıl işini taşeron işverene devredemez. Sadece asıl işe yardımcı nitelikte olan; temizlik, taşıma, güvenlik, yemek gibi işler ile asıl işin teknik anlamda uzmanlık gerektiren kısmını taşerona devredebilir.
Bu kısıtlamalara karşın uygulamada taşeronlaşma giderek yaygınlaşıyor ve işçi - işveren ilişkisinden kaynaklanan sorunlar da artıyor. Ucuz iş gücü kullanımı, bazı yasal yükümlülüklerden kaçınmak ve sendikal örgütlenmeyi kırmak gibi nedenler taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına neden oluyor. Bu durum sadece özel sektöre özgü deği, aynı sebeplerle ve kadro sorunu nedeniyle kamu sektörü de taşeronlaşma konusunda özel sektörü geride bırakmaya başladı. Kamu sektörü, "hizmet alımı" adı altında ihale yöntemiyle birçok işi taşeronlara devretmeye başladı. Üstelik yasadaki engelleri aşmak için bu konuda kamu işverenleri lehine yasalarla oynanmaya başlandı ve yasadaki eşitlik ilkesini de zedeleyecek hükümler yasalara monte edilmeye çalışılıyor.
Bugünlerde hükümetin taşeron konusunda yeni bir yasal düzenleme yapacağını medyadan izliyoruz. Zonguldak'taki işçi ölümlerinin bunu zorunlu kıldığı esasen bir gerçektir. Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da "asıl işverenle alt işverenin ciddi bir ayrışmasını gerçekleştireceğimiz bir çalışma üzerindeyiz" diyor (11.01.2013, Milliyet, sh. 15). Umarız bu çalışmayı yapanlar, işçilerin kaderinin taşeronlara bırakılamayacak kadar değerli olduğunun bilincindedir. Ve umarız ki bu çalışma taşeronlaşmayı yaygınlaştıracak nitelikte olmaz. Yaşam hakkı temel haklardan olup, kutsaldır ve korunmalıdır. Kömür karası, işçinin kaderini kararttığı gibi, ülkemizin yüzünü de karartmaktadır.
Av. Abbas BİLGİLİ / Adana Barosu
Bianet / 23.02.13