Tam 12’den! – Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 10 Kasım 2012
  • 14:48

Hayrola, dönüş nereye?

Cezaevlerinde ölüm kapıda deniyor; 12 yıl önceye olabilir mi?

***

Hayrola, dönüş nereye?

İdam istiyormuşsunuz yeniden; 12 Eylül’e olabilir mi?

***

Hayrola, dönüş nereye?

Sendika, grev hakları bir güzel oyulmuş; 12 Mart’a mı?

***

Hayrola, dönüş nereye?

İncirlik’te atom bombaları, üstüne Kürecik kalkanı, eh bir de Patriot; tam 12 Ekim 1950’ye, ABD ordusunun sağ kanadına yerleşmeye, Kore’ye mi?

***

Az gittik, uz gittik…

Dere tepe işte böyle düz gittik!

Fakat ekonomi iyi gidiyor.

Az veren Brunei’den, çok veren Katar’dan.

Not: Cezaevlerinde ölüme yuvarlanan açlık grevleri olan bir memlekette; bir de zaten ölüme sürülmüş, ölümden dönmüş “Gaziler” açlık grevine gitmek üzereyse… Demokrasi de ekonomi de belli ki tıka basa doymuş!

Açık tanık!

Türkiye’nin belki de kanlı kaderinden kurtulmak için önemli adımlar atmak üzere olduğu o meşum 1993’te Bingöl’de 33 er öldürülmüştü…

Oradan yaralı kurtulan Osman Partal, kurşuna dizenlere Şemdin Sakık’ın komuta ettiğini söylüyor…

Ama sadece bunu söylemiyor.

Ateşkes döneminde ölüme nasıl gittiklerini, nasıl gönderildiklerini anlatıyor.

Diyor ki, Malatya İl Jandarma’dan hareket ettiğimizde tuhaflıklar başladı.

Sivil olarak yola çıktık. Hiçbir koruma verilmedi.

Elazığ’a yaklaştığımız halde koruma gelmedi. Şoförler sık sık mola verdi. Bir ara arkadaki aracın tekerleği patladı diye durduk. Şoför lastikle uğraşmadı, telsizle konuştu.

Bingöl’e girerken yol PKK tarafından kesilmişti. Şoför dönmedi, bizi oraya sürdü.

Midibüslerde 54 silahsız asker…

33’ü kurşuna dizildi; yaralı kurtulan dışında, kaçırılan 18 kişi sonra serbest bırakıldı.

Türkiye, yani Meclis, yargı, medya…

20’inci yılına gelen bu olayın hakikatini bilemedi.

Ne oldu…

Sonra, sene 2012, yine bir benzeri.

Hakikati aramayan devlet, katliamdan yaralı kurtulan askeri, en önemli tanığı ise ancak 18 yılda Gazi ilan edebildi.

Fazla masraf olmasın diye!

Soru-cevap, takas-makas

Enver Aysever’in “beslediğiniz gazeteciler” sorusunu, Ağaoğlu “sadece bir dostu”nun ismini verip cevapladı; ama dost diye vurgulayarak.

Bilmiyordum; “dost” da kendisini TV’ye çıkarmış zaten.

Portföyünde başkaca da gazeteci bulunmadığını söyledi.

Geçen gün burada Bahçeşehir ve Gökkafes misallerinden; orada bazısına hediye ama birçoğuna da fiyat indirimleriyle “destek” çıkılan gazetecilerden bahsetmiştim.

Soru yine aynıdır:

İlan-reklam kampanyası; yurtdışı gezi vesaire furyası arasında, özellikle yönetici pozisyonda olmak üzere, 1453 arazi fethine katılmış, hatta haber dilinden çok uzak reklam diliyle cilalı haber-yazı döşenmiş, bu “dostluk” sayesinde “kuyruklarda” denen “millet”ten daha uygun fiyatlarla kıyak yapılmış gazeteci var mı?

Sorunun özü şudur:

Ne karşılığında?

Neyi takas ederek?

Yoksa ağa da, paşa da, bey de güle güle otursun!

Habertürk / 10.11.12