Taksim emeğin meydanıdır, elinizi çekin!

  • Arşiv
  • |
  • Çevre
  • |
  • 24 Kasım 2012
  • 15:05

Tahrir, Sintagma, Puerta del Sol, İnci Meydanı… Bunların hepsini hafızalarımıza kazıyan, toplumların dönüşüm süreçlerinde oynadıkları roldür. Toplumlar tarihinde tuttukları yerdir.

Bu meydanlar eylemlere, kitlelere, sloganlara, uğruna canlar verilen mücadeleye ev sahipliği yaptı. İnanç ve kararlılıkla özdeşleşti. Öyle ki bu ülkelerde ezenler, bu meydanları kapatarak, sembol olmuş anıtları yıkarak kitlelerin sokağa taşan öfkesini bastırmaya çalıştı. Bu meydanlarda çadırlar kuruldu, diktatörler devrildi, egemenlere “biz de varız” denildi. Bu meydanlarda işçiler, emekçiler ve gençler güç olduklarını hissettiler, muktedir olduklarını gördüler. Kısacası bu meydanları yaratan mücadeleydi…

Taksim de bu meydanlardan biri…

Kentsel mimari ile toplumsal hafıza arasında güçlü bir ilişki vardır. Dönemiyle anılan küçük bir binayı yıkmak bile bazen içerisinde bulunduğu büyük bir alanın tüm özelliğini yitirmesine neden olabilir. Taksim de sadece İstanbul için değil tüm ülke için manevi, siyasi ve tarihi açıdan özel bir yer tutuyor. Denebilir ki zaman zaman bütün bir toplumun kalbi burada atabiliyor.

İşte AKP, zor yoluyla bizden alamadığı Taksim Meydanı’nı adına “Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi” denilen bir ucube ile almaya çalışıyor.

Bu yazıda ise bunun siyasal ve moral değerler açısından AKP ve emekçiler cephesinden ne anlam taşıdığını kalemim el verdiğince yazmaya çalışacağım. O yüzden de Gezi Parkı’nın yok edilerek yaşlı ağaçların katledilmesinden, yaşanacak trafik çilesinden, proje nihayete erdiğinde yok olacak siluetten, rantın boyutlarından bu yazıda bahsetmeyeceğim. Bunlar son derece önemli başlıklar olmasına rağmen…

AKP’nin bu hamlesi dikte etmeye çalıştığı tüketimin ve “muhafazakar” hayatın bir sembolü olacak. Taksim’in tarihsel birikimini, yaratılan değerleri buldozerlerle yerle bir etmek ve bunun üzerinden gerici ve neoliberal ideolojisini yükseltmek isteyen AKP, böylece yeni bir güç gösterisinin altına imza atmak istiyor. Çamlıca tepesine yapılacak cami gibi bu proje de AKP’nin “kudret”ini gösterdiği bir sembol olacak.

Taksim Meydanı’nın emekçilerin akıllarında,  gönüllerinde tuttuğu yer ise soluk soluğa verilen mücadeledir, hak almadır, kutlamadır, devrimci marşlar, sıkılı yumruklardır, kızıl flamalar, birlik ve dayanışmadır, devrimdir… Burjuvazinin kapılarını tuttuğu güzel günlere olan inançtır… Taksim projesi bu anlamıyla iki sınıfın karşı karşıya geldiği, bir hesaplaşma meydanıdır.

AKP’den önce de burjuvazi Taksim Meydanı’nı işçilere ve emekçilere, mümkünse sonsuza dek kapatmayı hedeflemişti. 1977 kanlı 1 Mayısı’nın ardından ilk kez 2007’de Taksim dünyaya hayat verenlere kavuştuğunda, bu meydanın “ayak takımı”nın olduğu bir kez daha hatırlatılmıştı.

Bugün ise AKP zor yoluyla yapamadığını sinsice yapmak istiyor. Gazına, orantısız gücüne rağmen barikat barikat yararak kavuştuğumuz Taksim Meydanı şimdi iş makineleriyle farklı bir yaşama devredilmeye çalışılıyor. Bunun için ışıltılı vitrinler yapılıyor, yerler granit taşlarla döşeniyor. Buz pistleri, AVM’ler ile ranta, kayıp hayatlara yer açılıyor. Taksim para saçan ve hayatta bundan başka bildiği bir şey olmayan kullanıcılara terk edilmek isteniyor.

Ama Taksim hiçbir zaman onların olmadı. Bu noktada Taksim kimleri ağırlamadı ki… Kızıla kesmiş kortejleri barındırdı bağrında. Belki de dünyanın en politik 1 Mayısları kutlandı, emekçiler ve gençler başka bir dünya özlemini, devrim inancını burada haykırdı.

Cumartesi anneleri evlatlarının mezarlarını istedi, faili devlet olan kayıplarının bulunması için yüzlerce kez İstiklal Caddesi’nden geçerek Galatasaray Meydanı’na karanfillerini bıraktı.

İşçi direnişleri slogan slogan evlerimizin içine kadar girdi.

Burada Güler Zere, zindandan çekip alındı.

Şişli’den Taksim’e yürüyen onbinler Hrant’ın katilini “Yaşasın halkların kardeşliği” şiarını haykırarak istedi.

Kısacası Taksim’i Taksim yapan mücadelenin ta kendisidir. Taksim emeğin ve umudun meydanıdır. Bunların yerine konulmak istenen ne kadar güzel, parlak ve süslü olursa olsun asla biber gazının ciğerlerimizin içine dolduğu, sökülmüş taşların arasından meydana girdiğimiz anki hazzı ve geleceğe olan inancın yerini tutamaz.

T. Hazal