Sermaye hükümeti AKP ve düzen/cemaat yargısı gemi azıya aldı!

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 12 Mayıs 2012
  • 10:04

Faşist baskı ve devlet terörüne karşı birleşik-militan mücadeleye!

(12.05.12) - Dinci-gerici AKP hükümeti eliyle Kürt halkını, devrimci ve ilerici sol güçleri hedef alan faşist baskı ve devlet terörü dizginlerinden boşalarak tırmanmaya devam ediyor.

Devrimci ve ilerici güçlere dönük ardı arkası kesilmeyen polis operasyonlarını, işkencelerle geçen gözaltılar ve Terörle Mücadele Yasası (TMY) - Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) tezgahından çıkma keyfi tutuklamalar izliyor.

Hrant Dink cinayeti ve Sivas Katliamı davalarının sonuçlarında da açıkca görüldüğü gibi, katliamcı sermaye devleti ve onun tetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafından büyük bir pişkinlikle aklanırken, devrimci ve ilerici güçlere ise düzmece iddialara dayanılarak açılan davalarda on yıllara varan cezalar yağdırılıyor.

1 Mayıs'ın hemen ardından daha da yoğunlaştırılan bu dizginsiz saldırganlık, AKP hükümeti eliyle bir yandan Suriye halkına karşı savaş tamtamlarının çalındığı, öte yandan da “12 Eylül'ü yargılama” orta oyununa sarılarak “demokratikleşiyoruz” yalanlarının sıralandığı bir dönemde gerçekleştiriliyor. Yalnızca son bir hafta içerisinde ortaya çıkan tablo ise, sermaye devleti ile düzen/cemaat yargısının pervasızlığını ve faşist baskı ve devlet terörünün ulaştığı devasa boyutu çarpıcı biçimde gözler önüne sermeye yetiyor.

“Puşi davasında” 31 yıl

Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül'ün yargılandığı “Puşi davası” olarak bilenen davada 11 Mayıs günü karar açıklandı. 25 ay boyunca tutuklu yargılanan ve iki ay önce serbest bırakılan Kırmızıgül'ün de katıldığı davanın karar duruşmasında, TMY-ÖYM tezgahına yaslanan düzen/cemaat yargısının pervasızlığı gözler önüne serildi.

Mahkeme heyeti kararında, Cihan Kırmızıgül'e "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardımcı olmak”, “molotof kokteyli atmak” ve “mala zarar verme” suçlamalarıyla toplam 33 yıl ceza verildi. Dalga geçercesine “kararda indirim maddeleri” işlettiğini belirten yargıçlar, cezayı 11 yıl 3 aya düşürdüklerini belirttiler.

Kâğıthane’de bir markete molotof attığı suçlamasıyla yargılanan Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Fakültesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül'ün tutuklanması için tek delil olarak boynuna taktığı puşi gösterilmişti. Çağlayan’daki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen mahkemede polisler ifade verirken molotof atan kişinin Cihan olup olmadığından emin olmadıklarını söylemiş, gizli bir tanık da 3. duruşmada olay sırasında gördüğü şahsın Cihan olmadığını söylemişti.

“KCK operasyonlarına” ara yok

“KCK operasyonları” adı altında Kürt hareketini ve halkını hedef alarak sürdürülen faşist baskı ve teröre 8 Mayıs sabahı gerçekleştirilen polis baskınları ve gözaltılarla yeni halkalar eklendi.

Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Eskişehir ve Muş ile Urfa'nın Ceylanpınar, Suruç ve Viranşehir ilçelerinde gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında 24 Kürt siyaseçisi gözaltına alındı.

Üç gün süren gözaltı işlemlerini ardından 11 Mayıs günü Diyarbakır Adliyesi'ne sevk edilen 24 kişiden aralarında BDP Urfa il Eşbaşkanları Fatma İzol ve Mehmet Vural ile BDP Parti Meclis üyesi Yusuf Karataş’ın da bulunduğu 22 üye ve yönetici tutuklandı.

Halk Cephesi'ne kapsamlı operasyon

Halk Cephesi ve çizgisindeki çeşitli kurumlara yönelik 7-8-9 Mayıs günlerinde 12 ilde gerçekleştirilen eşzamanlı operasyonları kapsamlı bir tutuklama terörü izledi.

“DHKP-C operasyonu” adı altında devreye sokulan ve toplam 138 devrimcinin gözaltına alındığı operasyonların ardından, Dersim ve Konya'da  9, Mersin'de 4, Eskişehir'de ise 6 tutuklama çıktı.

Mahkemeye çıkarılmayı bekleyen devrimcilerin olduğu düşünülünce, tutuklama bilançosunun daha da artacağı açıkca görülüyor.

Faşist baskı ve devlet terörünü püskürtmeye!

Açık ki, dinci-gerici AKP hükümeti eliyle dışarıda emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktif taşeronluk rolünün üstlenildiği bir dönemde, Kürt halkı ve devrimci-ilerici sol güçler payına düşen de sonu gelmez bir polis zorbalığı, dizginsiz baskı ve devlet terörü oluyor.

“İçerde ve dışarda savaş ve saldırganlık” pozisyonu alan sermaye devleti, Kürt sorunundaki imha, inkar ve asimilasyon politikasını derinleştiriyor, işçi ve emekçilere dayattığı kölelik ve sefaleti ise daha da ağırlaştırıyor. Bu uğursuz çabalarına uygun bir siyasal atmosfer yaratmak için de, ardı arkası kesilmeyen gözaltı ve tutuklama dalgalarını toplumsal muhalefete yöneltiyor, düzen/cemaat yargısı eliyle büyük bir keyfiyetle on yıllara varan cezalar yağdırıyor.

Böylesi bir tablo karşısında, sermaye sınıfının ve onun sözcüsü AKP’nin örmeye çalıştığı polis rejiminin ve sonu gelmez devlet terörünün püskürtülmesi oldukça önemli bir noktada duruyor. Polis copuna ve yargı terörüne dört elle sarılarak baskı ve sömürüyü derinleştirmek isteyen düzen güçlerinin kirli oyunlarını bozmanın yolu, devrimci ve ilerici sol güçlerin, işçilerin, emekçilerin ve Kürt halkının birleşik-militan bir mücadeleyi yükseltmesinden geçiyor.