Senpa işçileriyle konuştuk

  • Arşiv
  • |
  • Sınıf Hareketi
  • |
  • Röportaj
  • |
  • 22 Ekim 2012
  • 09:25

(22.10.12) - Devrimci işçilere kurşun yağdıran ve Sabra işçilerine açlık dayatan Sabra Tekstil patronunun akrabalarından olan Senpa Tekstil patronları da işçi sömürüsünde Sabra’yı aratmıyor.

Esenyurt Kıraç’ta kurulu Senpa Tekstil fabrikasında çalışan yaklaşık 700 işçiye kölelik koşulları dayatılıyor. Baskılar, yoğun çalışma ve düşük ücretler yetmezmiş gibi Sempa Tekstil işçilerine insanlık dışı uygulamalar dayatılıyor. Yaklaşık 2 aydır Sempa işçileri tuvaletlerin önüne konulan turnikelere parmak basarak insani ihtiyaçlarını gideriyorlar. Ve paydos saatleri de dahil günlük 15 dakikanın üzerinde lavaboda kalan işçilerin maaşlarından keyfi oranlarda kesintiler uygulanıyor.

Bu onursuz uygulamalara karşı mücadele ve 18 Kasım’da BDSP’nin düzenleyeceği ‘İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği’ şiarlı 25. yıl etkinliği üzerine Senpa İşçisi ile konuştuk.

- Senpa Tekstil’deki çalışma koşullarından ve fabrikada yaşadığınız sorunlardan bahseder misin?

- Senpa’da çalışan işçiler olarak büyük bir baskı altındayız. İnsanlar sürekli saldırıya uğruyorlar, psikolojik baskı görüyorlar. Biraz tepki vermeye kalksalar saldırıya uğrayabilirler. Mesela “sen benim 80 TL paramı kesmişsin. Yasal bir tarafı var mı?” diye soruyorum. “Biz böyle uygun gördük böyle olacak” yanıtını alıyorum. Maliyetler yükseldi diyorlar. Sen benim ücretimden kesip mi maliyeti çıkaracaksın. Normalde butik işi yapıyorlar. Bir tane hırkayı 450 TL’ye yapıyorlar. Yıkamalı mallar ağır modellerdir. Fabrikadaki performansçı bile, “sizin burada yaptığınız işlerden dışarıda “150 tane yapamıyorlar” diyor. Ama 250-300 tane iş yapacaksınız diye dayatıyorlar. Biz makinenin parçası da, makine da değiliz. Sık sık işsizlikle tehdit ediliyoruz,“Kapı orada istemiyorsan çıkar gidersin” diyorlar. Yanı sıra yemeklerimizde doyurucu ve nitelikli değil. Patronun kendisi kaliteli yemeklerini güzel, porselen tabaklarda yiyor. Bir arkadaşımız patrona, yemeklerin doyurucu özelliği olmadığını ve bu yemekle akşama kadar çalıştığımızı söyledi. Patron bunun üzerine arkadaşımızı işten çıkardı.

Fabrikadaki içme suları bile yapılan ölçümlerde normal ölçünün çok üzerinde çıktı. Lavabo suyu bile daha temiz çıktı. Kendileri damacana sulardan, arıtılmış sulardan içiyorlar. Hatta sudan zehirlenen bir arkadaş fabrikanın doktoruna gittiğinde “sudan zehirlenilmez” yanıtını alıyor. O zaman sen de iç diyor doktora ve getirip suyu doktorun önüne koyuyor. Doktor da ben sonra içerim diyor.

Sigortalarımızda gerçek ücretlerimiz üzerinden yatırılmıyordu. Bizde bir araya gelerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikayette bulunduk. Sigortalarımızın neden tam yatırılmadığını sorduğumuzda bile bağırıp çağırarak gözdağı vermeye çalışıyorlar.

- Çalışma saatleriniz nasıl?

Sabah 08.30’da işe giriyoruz akşam 19.00’da çıkıyoruz. Çok sıkta fazla mesailer dayatılıyor. 10.00 ve 16.00’da 15’er dk.lık çay paydoslarımız oluyor. Öğlen de 45 dakika bir yemek paydosumuz var. Öğle yemeğinin saatini de bizim şikayetlerimiz sonucunda arttırdılar.

- Ücretleriniz emeğinizin karşılı olduğunu düşünüyor musunuz?

- Elbette emeğimizin karşılığı olamaz. Belki de kendi ücretimizi 1 günde çıkartıyoruzdur. İkişer senelik işçilere asgari ücretin altında alan arkadaşlar bile var. Bu da yetmiyormuş gibi insanları borçlu çıkarıyorlar. Normal şartlar altında aylıkların bankaya yatırılması gerekiyor. Bu yüzden asgari ücretten aşağı yatıramayınca bankaya, bizi borçlu gösterip mesai ücretlerimizden kesiyorlar. Çoğu arkadaşımız çocuğuna süt parası bulamıyor. Çalışanlar olarak bu duruma itiraz ettik. Mesaiye kalmıyoruz dedik. İşi bırakıp gittikten sonra bize bağırıp çağırdılar. Her seferinde “işine gelen çalışır gelmeyen çalışmaz. Kapı orada” dediler. Mesailere kalmayarak tepkimizi ortaya koyduk zam yapacaklarını ifade ettiler baktık ki maaşlara çocuk kandırır gibi, sadece 25 TL zam yapmışlar. Ücretlerimiz 750 TL iken 775 TL oldu.

- Yaşadığınız baskılar neler?

- Yaklaşık 2 aydır tuvaletlere turnikelerden geçerek giriyoruz. Parmak izlerimizi makineye okuttuktan sonra içeriye alınıyoruz. Tuvaletleri kullanmak için paydos saatleri de içinde olmak üzere günlük 15 dakika veriyorlar. Bu süreyi geçtiğimiz zaman ücretlerimizden kesinti yapıyorlar. Mesela ufak bir hareketini mi gördü, 20 TL ücretinden kesiyor. Süreyi geçti diye geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımızdan 80 TL kestiler. İki günlük ücret kesimi yaptıkları bile oluyor. Mesailere kalmayarak zam istediğimiz için bizi cezalandırmak amacıyla böyle bir uygulama getirdiler. Onur kırmak ve psikolojik baskı kurmak istiyorlar. Bizler de bir grup arkadaş bu uygulamaya karşı çıktık. Ancak lavaboya girebilmek için çaresizlikten parmak kaydını vermek zorunda kaldık. Şefler de bu durumda bize gülüyorlar. İnsan bu kadar aşağılanır mı? Hatta kadın bir arkadaşımıza “lavaboya gitmeyeceksin” dendi. Kölelik devrinde bile böyle bir şey yok.

- Sence bu saldırılara karşı işçiler ne yapmalı?

- İşçiler bir an önce bir araya gelmeli ve birlik olmalı. İşçinin işçiden başka dostu yoktur. Patrondan işçiye dost olmaz. Onlar lüks arabalarına binerler, lüks villalarına giderler. İşçinin parası yokmuş, ev kirasını ödeyemiyormuş… Bu patronun umurunda olmaz. Patronlar zaten asgari ücreti çok buluyorlar. İşçilerin artık onuruna saldırıyorlar. Örneğin ben kahvaltımı bile istediğim gibi yapamıyorum, yetiremiyorum. Ekmek almaya bile para kalmıyor bazen. Bu insanlık dışı bir düzen.

İşçilerin bir araya gelmelerinden başka çareleri yok. İşçiler genel olarak şalter kapatsın neler olacağını görürler o zaman. Bakanı da başbakanı da çeken bizleriz, yerleri süpüren, hamallık yapan da bizleriz. Bu nasıl bir vicdansızlıktır. O kadar şikayette bulunuyoruz ama yine olmuyor hatta şikayet edince bakanlığa baskılar daha da artıyor. Bizim sorunlarımızın şikayet ederek çözülemeyeceğini de yaşayarak anladık. Kendimiz haklarımızı söke söke almalıyız onlardan başka yolu yok. Ellerimiz artık şaltere uzanmalı.

- Seninde anlattığın gibi işçi sınıfı yoğun saldırılarla karşı karşıya. Sınıf devrimcileri işçilere emekçilere ve ezilen halklara yönelik tüm saldırılara karşı ‘İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği’ şiarıyla 18 Kasım’da etkinlik düzenliyor. Etkinlik hakkında ne düşünüyorsun?

- 18 Kasım’da düzenlenecek etkinliğe her işçinin katılması gerekiyor. Çünkü onların savaşları hiçbir zaman doğruluk, güzellik getirmez bizlere. Savaşları hep felaket, yıkım ve açlık getirir. Biz işçiler olarak bizim olmayan savaşa karşıyız. Şu anda Suriye’yle savaş halindeler. Dünyada eşitlik ve kardeşliğin olmasını istiyorum. Bu yüzden başta Senpa Tekstil patronu olmak üzere tüm patronlara karşı ben de 18 Kasım’da orada olacağım. Etkinliğe de tüm işçi kardeşlerimin katılması gerekiyor.

Kızıl Bayrak / Esenyurt