Savcilar aklandi sira HSYK’da! – Mehmet Tezkan

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Kasım 2012
  • 06:37

Almanların yüzyılın dolandırıcılığı adını verdiği sahtekarlığı yapan Türklerdi..

Asıl patronlar Türkiye’deydi..

Alman yargısının iddiası buydu..

Doğru muydu?

Üç savcı görevlendirildi, savcılar Almanya’ya gitti, dosyayı incelediler, yardım yapıldığı iddia edilen kişilerle konuştular..

Soruşturmayı derinleştirdiler, adı geçen kişileri tutukladılar, kurdukları şirketlerin mal varlığına el koydular..

İşte o anda Adalet Bakanlığı devreye girdi.. HSYK devreye girdi.. Savcılar görevden alındı, usulsüzlük yapmakla, görevi kötüye kullanmakla suçlandı..

İkisi için üç yıl, biri için 11 yıl hapis cezası istendi..

*

Deniz Feneri e.V davasına yeni savcı atandı.. Sanıklar serbest bırakıldı.. Yeni savcı yolsuzluk bulamamış olacak ki, ihmal falan diyerek eften püften bir suçlamayla iddianame yazdı..

İddianameyi kabul edecek mahkeme bulmak da zor oldu.. Bir hayli zaman aldı.. Dosya İstanbul Ankara arasında gitti geldi..

Sonunda şubat ayına gün verildi..

Soruşturma başladıktan dört yıl sonraya..

*

Görevden alınan savcılar hakkında iddianame ise jet hızıyla çıktı, Yargıtay’da yargılandılar..

Sonuç; beraat..

İyi işte adalet yerini buldu diyelim mi?

Demeyelim.. Bu maç böyle bitmesin.. Savunma yapan savcılar öyle şeyler söylediler ki yenilir yutulur cinsten değil..

Savcılar bu davanın Adalet Bakanlığı ile HSYK’nın kurgusu olduğunu iddia ettiler..

Doğruysa vahim demektir.. Sadece onları değil, sadece Deniz Feneri e.V sanıklarını değil, seni, beni hepimizi ilgilendirir.. Kurgu yani tezgah varsa hukuk dışına çıkılmış demektir..

Korkunç!..

*

Savcıların söylediklerine bakalım.. Demişler ki; “Türkiye’nin her yerinde yardım yapılan insanları dinledik.. 600 kişinin biri Deniz Feneri bana yardım yaptı demedi..

Yüzde 80’i bu imzalar sahte bana yardım yapılmadı dedi.. Geri kalanı imza benim ama bu miktar yardım almadım dedi.. 20 euro verip 400 euro yazmışlar..”

Tezgaha bakın tezgaha..

Afrika için topladıkları paraları ne yapmışlar?

Savcılar onu da açıkladı; metreslerine yedirmişler...

Vay vay vay..

Savcıların şu iddiası çok önemli..

“Soruşturma belli bir aşamaya geldiği zaman bizi görevden aldılar.. Delillerin tamamına ulaşılması engellendi!”

Yenilir yutulur bi durum değil..

Adalet Bakanlığı mı cevap verir HSYK mı cevap verir.. Bilemem..

Birilerinin yanıt vermesi gerekir..

Susarak, üstüne yatarak geçiştirilecek bi hal yok..

Bu iddialar karşısında, HSYK’nın da, bakanlığın da aklanmaya ihtiyacı var..

Cami mimarisini beceremiyoruz kopya çekip duruyoruz

İşin özeti budur..

Kopyası da şöyledir..

Başbakan, Çamlıca tepesine görkemli bir cami isteyince kollar sıvandı.. Hızla yarışma açıldı, 62 eser yarıştı..

Birinci çıkmadı..

Yani hiçbiri beğenilmedi.. Yeni bir yarışmaya vakit olmadığı için (!) ikinci gelenin yapılmasına karar verildi..

İkinci gelene baktık..

Aaa.. 1616 yılında biten Sultanahmet Camii’nin kopyası.. Mimarlara göre Sultanahmet Camii’nin yüzde 25-30 büyütülmüş haliymiş..

Mesela 70 metrelik minare 107 metreye, 50 metrelik kubbe 70 metreye çıkarılmış..

Fark bu..

Başbakan görkemli olsun, en büyüğü olsun dedi ya herhalde ondan..

*

Yapılırsa görkemli olacak olmasına da maalesef kopya olacak..

Tank yapıyoruz, uçak yapıyoruz, insansız hava aracı yapıyoruz, göğü delecek devasa binalar dikiyoruz..

Bununla övünüyoruz..

Ama iş camiye gelince çuvallıyoruz.. Yapamıyoruz.. Hemen kopyaya başvuruyoruz..

Anadolu yakasının en büyük camii Ataşehir’e yapıldı..

O da kopya..

1575’te ibadete açılan Selimiye Camii’nin bire bir kopyası..

*

Bundan yüz sene sonra iki yüz sene sonra bu camilere bakanlar ne der?

Türkler 400 yıl, 500 yıl boyunca yeni bir şey üretememiş demez mi? O camiler o güne damgasını vurmuştu bugün yapacaklarımız bugüne damgasını vursun..

100 yıl sonra ziyaret eden 2000’lerin mimarlık anlayışı buymuş desin..

*

Sıkıntıyı biliyorum.. İstanbul’un çarpık çurpuk binalarını görünce anlıyorum..

Bu işte zayıfız..

Milliyet / 18.11.12