Retro AKP – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 19 Temmuz 2012
  • 03:49

Başbakan Erdoğan Ocak 2011’de, kendisinin ve partisinin özgürlükler karşısındaki tutumu hakkında şunları söylemişti:

“En geniş özgürlükleri savunan partiyiz. Sekiz yıldır bizim bu noktada samimiyetimiz test edildi. Sekiz yıldır hangi özgürlüğü kısıtladık? Sekiz yıldır kimin yaşam tarzına müdahale ettik? Kimin giyimine kuşamına müdahale ettik? Ne kadar viski, bira tüketiyorsun dedik mi? İsteyen istediği kadar içiyor. Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar. Sekiz yıldır biz yaşam tarzlarına yönelik neyi yasakladık? Mahalle baskısı diyorlar. Hükümete, bakanlara atılan iftiralar bugüne kadar hangi partiye bu boyutta yapıldı?”
Başbakan’ın bu konuşmasının üzerinden bir buçuk yıl geçtikten sonra, geçen hafta sonu İstanbul’da yaşanan hadiseye bakın...
Önce, Bilgi Üniversitesi’nin Santralistanbul kampüsündeki Efes Pilsen One Love Müzik Festivali sırasında bira satışının engellenmesi için AKP’li Eyüp Belediyesi ve bazı İslamcı gruplar tarafından sürdürülen kampanya...
Ve sonra festival alanında bira satışının, baskı, korku ve gözdağıyla yasaklanması...
Başbakan’ın bir buçuk yıl önceki konuşmasını ölçü alınca bu yasak ne anlama geldi peki?
Başbakan ve partisinin samimi olmadıklarının kendi davranışlarıyla kanıtlanması anlamına geldi... Bunun için ise bir buçuk yıl beklemek gerekiyormuş.
“Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içmek” Başbakan’a göre bir “yaşam tarzı”ydı değil mi? Alıntıladığım paragrafın anlam bütünlüğünden, bira, viski falan içmenin Başbakan’ın hakir görerek yakın zamana kadar tahammül ede geldiği bir yaşam tarzı olduğu sonucu çıkıyor.
Ama “One Love” müzik festivalinde “isteyenin istediği kadar içmesi” şöyle dursun, gençlere bir kutu biranın satışı bile yasaklandı.
“Kimin yaşam tarzına müdahale ettik?” diye soran Başbakan, kendi sorusunun cevabını bir buçuk yıl sonra yine kendisi vermiş oldu.
Diğer yandan Başbakan 12 Haziran 2011 seçimlerinden önce “isteyenin istediği kadar içmesine müdahale etmediklerini” söyleyebiliyordu ki, bu sözleri aslında o zaman da gerçek durumu yansıtmıyordu. O tarihe gelene kadar Türkiye taşrasının ekseriyete yakın kısmı, mahalle değil “kamu baskısı” diye tabir edebileceğimiz fiili ve örtülü yasaklarla zaten alkolsüzleştirilmişti.
Ama One Love olayından sonra artık “müdahale etmedik” diyemez.
Müdahale edilmiştir; hem de ilk kez hiçbir bahanenin arkasına sığınılmadan, iktidarın dünya görüşü ve ideolojisi adına, açıktan, göstere göstere yapılmıştır bu müdahale.
Mamafih bu, AKP’nin İstanbul’daki alkollü içki yasakları tarihi açısından bir ilk değildi.
Bunların arasında restoranların içki ruhsatlarını yenilememek vardır mesela...
Ya da AKP’nin yüzde 50 oy gibi muazzam bir güçle yeniden iktidar olmasının hemen akabinde “bohem İstanbul”un merkezlerinden Galata ve Asmalımescit’te bar ve restoranların sokaklara masa koymasını yasaklaması...
Bu yasağa, “sokakların masalarla işgal edilmesinin önlenmesi” gibi “din dışı” bir gerekçe gösterilmişti gerçi... Ama yasağın arkasında, insanları ramazanda sokakta içki içmekten men etmek gibi bir gayenin bulunduğu, görmesini bilenlerin malumuydu.
Bu ramazanda da İstanbul hayatını AKP iktidarının yasakçı ve baskıcı pratikleri açısından izlemek gerekecek.
2011 Genel Seçimleri sonrasının ortamında AKP iktidarı, öncesinde “yasaklamadık” dediği özgürlükleri bugün kendisini aşırı güçlü, muhalefetsiz ve denetimsiz bulduğu için artan ölçüde ortadan kaldırıyor. Laik hayat tarzı, kuşatma, tasallut ve baskı altındadır.
AKP, kamusal alanda alkollü içki tüketiminin gayrimeşru kılınmasını istiyor. Uygulama, Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olma hedefiyle alakalı değildir yalnızca. İktidarın topluma uygun gördüğü, İslami-muhafazakâr yeni üst kimliğin inşasıyla daha çok irtibatlıdır.
Bakın yukarıda alıntıladım; Başbakan iktidarını, “Kimin giyim kuşamına müdahale ettik?” diye de savunmuş bir buçuk yıl önce...
İçki hususunda da aynı şeyleri söylüyordu. Ama tersini yapmak için sadece biraz daha güçlenmesi gerekiyormuş.
Dolayısıyla, giyim kuşama da bir biçimde müdahale etmeyeceklerinin hiçbir garantisi yoktur. Hele her şey planladıkları gibi giderse, 2014’ten sonra neyin olmayacağını kimse garanti edemez.
AKP iktidarı dini taassupla karakterize olmuş bir özgürlük karşıtlığına meylediyor. “Yeni rejim”in İslamcı muhafazakârlığı giderek eski Milli Görüş döneminin tarz ve üslubunu andırıyor; “retro” bir karaktere bürünüyor.

Milliyet / 19.07.12