‘Öcalan özgürlük hareketine karşı rehin tutuluyor’ - Mehmet Nuri Ekinci

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 21 Ekim 2012
  • 08:15

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki 15 ayı aşan tecridi değerlendiren Koma Ciwaken Kürdistan (KCK) Hukuk Komitesi üyesi Haydar Varto, uygulamaların uluslararası hukuk ve yargı sistemi dahil Türk devlet hukuku sisteminde bile izah edilecek bir durum olmadığını söyledi. Hukukun, AKP siyasetinin Kürt halkı üzerinde yürüttüğü devlet terörünün emrine göre kullanıldığına dikkat çeken Varto, “uygulamalar suç-ceza yasası değil, olağan üstü bir sürecin olağan üstü uygulamalarıdır” dedi.

Yeni anayasa çalışmalarının da yapılıp yapılmayacağı tartışmaları ile geleceği belirsiz bir duruma dönüştüğünü söyleyen Varto, “AKP kırıntılarla yeni anayasa yapma vatları ile toplumu oyalayarak geleceğini garanti altına alma planları tutmadı” diye konuştu.

Öcalan’ın tecridine paralel, gerillayı imha operasyonları ve kitle örgütlerini dağıtma biçiminde üç ayak üzerinde ve bir konsept şeklinde saldırıların geliştiğine vurgu yapan Varto, “12 Eylülün zindan direnişi zulme, işkenceye, insanlık dışı saldırıya karşı insanlık onurunu koruma ve sahip çıkmak direnişiydi. Şimdi ki direniş ise demokratik çözüm ve topyekûn özgürleşme için ‘Edi bese’ direnişidir” dedi.

KCK Hukuk Komitesi üyesi Haydar Varto, Öcalan’ın üzerinde ağırlaştırılmış tecrit, cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların süresiz dönüşümsüz açlık grevleri ve yeni anayasa çalışmalarını ANF’ye değerlendirdi.

‘ÖCALAN’A TECRİT YENİ KONSEPTİN İLK HALKASIDIR’

Kürt halkı ve önderliğine (Öcalan) yönelik tecrit ve uygulamaların Kürdistan’da yürütülen savaş ve içinden geçtiği süreç ile bölgesel gelişmelerle, uluslar arası güç dengelerinin çelişkilerine bağlı olarak ele alınıp değerlendirildiğinde ancak anlaşılabilir olduğunu belirten Varto, “Önderliğimiz sıradan herhangi bireysel bir davayla yargılanmıyor” dedi. Mevcut orta doğunun karmaşık denklemi ve kaotik sürecinde Kürdistan sorununun önemli ve belirleyici bir faktör olarak ele alınıp uygulamalara tabi tutulmamakta olduğunun altını çizen Varto devamla şunları söyledi:

“Ortadoğu büyük alt üstler yaşarken, Suriye özgülünde karşı karşıya gelmiş blok cephelerinin şiddetli çatışmaları varken, bu süreçte Kürdistan sorunu gibi bir sorun herkesin gündemine girmiş iken, Kürt sorunu konusunda çok belirleyici bir rol oynayan önderliğe karşı yeni bir konsept uygulanmaktadır.

Önderliğe karşı yürürlükte olan savaş esirlerine uygulanan rehin alma durumudur. AKP hükümeti Önderliği rehin almış, karşılığında özgürlük hareketinin teslim olma şartını koşuyor. On üç yıldır tek kişilik bir hücrede tutulan ve bu yetmiyormuş gibi on beş aydır da görüşme yasağı uygulanan bir yaptırım başka türlü izah edilemez. Önderliğin tecrit durumu AKP ve bağlı bulunduğu uluslararası sistemin geliştirmiş olduğu yeni savaş konsepti ve bölgedeki yeni gelişmelerle bağlantılıdır.”

‘AKP KÜRT SORUNUNU ÇÖZÜM YERİNE TASFİYE ARAYIŞINDADIR’

AKP hükümetinin Kürt sorununu muhatapları ile çözme yerine tasfiye etmek için yeni bir savaş planını geliştirdiğini söyleyen Varto, bu planın üç uygulama alanı olduğunu söyledi. Öcalan’ın tecridinin tasfiye planının birinci ayağını olduğuna dikkat çeken Varto devamla şunları söyledi:

“Önderlik hareket ve toplumla bağ içinde olması AKP’nin politikalarını boşa çıkarmak için belirleyici bir faktördür. İkinci ayak ise, yoğun operasyonlarla gerillayı tasfiye edip zor duruma sokmaktı. Üçüncüsü ise demokratik kitle örgütlülüğünü dağıtarak işlevsizleştirmekti. Bu üç alana yönelik koordineli tarzda operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlarla Önderlik ve Kürt özgürlük hareketi kendince engel olmaktan çıkarılacak ve işbirlikçilerine çağrıda bulunarak AKP’nin ‘Kürdistan’ını yaratacaktı. Bu konsepti AKP ABD ve AB ile uzlaşarak yaptı. Bu plan karşılığında AKP Ortadoğuda ABD ve NATO için taşeronluk görevini yüklendi. Suriye Libya gibi rejimlere karşı birden bire ve umulmadık bir hızla düşmanca saldırı pozisyona girmesinin nedeni bu anlaşmayla bağlantılıdır.

Avrupa’nın bu tecrit ve operasyonlar karşısında bunca sessiz kalmasının nedeni budur. Avrupa da Kürt özgürlük hareketine karşı geliştirilen baskı ve tutuklamalar anlaşarak ortak hareket etiklerini gösteriyor. Ne var ki, gelişmeler hiçte AKP’nin umduğu gibi olmadı, kötü hesabı tutmadı. Hatta dostları tarafından kandırıldığını gördü. Kazdığı kuyuya kendisi düştü. Şimdi bu kuyudan nasıl çıkabileceğinin bunalımı, çaresizliği ve arayışı içindedir. Eğer bu kör çıkmazda ısrar ederse bu gidişat AKP’nin hızla düşüşü olacaktır.”

‘ZİNDAN DİRENİŞLERİ DEMOKRATİK ÇÖZÜM İÇİN ‘EDİ BESE’ DİYOR’

AKP’nin topyekûn tasfiye planına karşı zindan direnişlerin geliştiğini söyleyen Varto, Bu direnişin temel sloganının, “Ya Önderliğimize özgürlük ve demokratik çözüm, yada özgürlük gelinceye kadar ölümdür” dedi. Mevcut zindan direnişlerinin geçmiş direnişlerden önemli farklar taşıdığını söyleyen Varto, “12 Eylül zindan direnişleri zulme, işkenceye, insanlık dışı saldırıya karşı insanlık onurunu koruma ve sahip çıkmak direnişiydi. Şimdi ki direnişler ise demokratik çözüm ve topyekûn özgürleşmek için “Edi bese” direnişidir. Bir halkın Önderliği tecrit ve baskı altında iken, binlerce insan savaş esiri olarak zindanlara doldurulurken, her gün dağ taş bombalanırken, her halde hareketin militanları ve yurtsever halkın sessiz kalıp seyretmesini kimse bekleyemez” dedi.

‘YENİ ANAYASA KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDEN GEÇER’

Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Varto, yeni bir anayasanın Kürt sorununa çözüm getirmek ve demokratik bir düzen geliştirmekten geçtiğini söyledi.“Yeni anayasa sorunları çözemeyip 12 Eylül anayasasının bir tekrarı olursa bir umut ve ilgi odağı olamayacak” diyen Varto, devamla şunları kaydetti:

“AKP yeni anayasa yapmayı topluma vaat ederken kafasında tasarladığı bir plan vardı. Geçirdiği iktidar dönemlerinin kazanımlarını güvence altına alacak, bazı kırıntılarla Kürt sorununu çözüyormuş gibi görünecek ve bununla seçimlere giderek yeni iktidar dönemini garanti altına alacaktı. Bu konuda da umduğu gibi işler yolunda gitmedi ve planları tutmadı.

Yeni anayasanın yapılması ve ilgi odağı olması için ya Kürt halk önderliği ile anlaşarak demokratik çözüm temelinde bir anayasa yapılacaktı, ya da Kürt özgürlük hareketi bastırılarak AKP kendi anayasasını dilediğince dayatacaktı. Fakat ne demokratik çözüm temelinde bir anlaşma sağlandı, nede Kürt özgürlük hareketi bastırıldı. Savaş ve direniş daha da tırmanarak ivme sağladı ve AKP’nin hiç ummadığı önemli boyutlara ulaştı. Bu koşullarda anayasa tartışmaları da anlamsız hale geldi ve rağbet görmedi. Bu kadar çatışma ve savaşın yaşandığı bir ortamda kimse yeni anayasa tartışmalarına ilgi gösteremez ve umut bağlayamaz. Dolayısıyla bu koşularda yeni anayasadan bir hayır çıkmaz ve bir sonuç vermez. Nitekim bu atmosferin yaratığı sonuç anayasanın yapılıp yapılmayacağını belirsiz hale getirdi.

‘DİRENİŞ AKP’NİN PLANLARINI BOZUYOR’

Bu durumda yeni anayasanın yapılışı için iki seçenek kalıyor. Ya AKP her şeye rağmen MHP’nin desteğini alarak zevahiri kurtarmak için ölü doğmuş faşist bir anayasa yapacak -ki, daha yapılışıyla anlamsız hale gelecek- yada yeni anayasayı rafa kaldırarak gelecek yeni yasama dönemine erteleyecektir. Her iki durumda da AKP sahtekarlığının açığa çıkması ve iflası anlamına gelir. Bu konudaki planlarını bozan ve işlemez kılan Kürt özgürlük hareketinin geliştirdiği direniştir. Yeni anayasanın kaderi bu direnişin boyutlarına ve yaratacağı sonuçlara bağlıdır.”

ANF / 21.10.12