Neden idam? – Özgür Mumcu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 15 Kasım 2012
  • 04:39

Başbakan’ın neden idam tartışmasını başlattığını tartışmaktan harap düşüldü. Dünkü Radikal’in manşeti de bu konuya ayrılmıştı. Bu köşe dahil birçok yerde de muhtemel senaryolar üzerine kafa yorulmaya devam ediyor. Başbakan’ın amacına ulaştığı ve açlık grevlerini bir ölçüde gündemden düşürmeyi başardığı söylenebilir. Ancak acilen bir çözüm bulunmazsa açlık grevleri kendiliğinden biteceğe benzemiyor. Şayet bu grevler derhal bitirilmezse memleketteki hiçbir tarafın kazançlı çıkmayacağı, berbat ve korkutucu karanlık bir dönem başlayacak. Dün Eyüp Can’ın da belirttiği üzere açlık grevindekileri idam cezasıyla korkutup grevlerin bitirileceğini zannetmek akıldışı.

Erdoğan’ın açlık grevlerine kulak asmamasını dirayetli ve sağlam bir duruş olarak değerlendirenler var. Bu ancak düz duvara tam gaz giden bir otobüsün şoförünü “Nasıl da ayağını gaz pedalından ayırmıyor, aferin kaptana” diyerek övmek ve kendinin de o otobüste olduğunu fark edememek anlamına gelir.

İdam tartışmasının Öcalan’a gözdağı vermek için ortaya atıldığı iddiası ise inandırıcı değil. Ceza hukukunda aleyhe düzenlemeler geriye yürümez. İdam cezası geri getirilse dahi Öcalan’ı idam etmek mümkün değil. Bu ancak “Öcalan’ı astırmadılar ama geri kalanınızı asarım” şeklinde bir tehdit olarak algılanabilir.

Erdoğan, başkanlık sistemine geçmezse siyasi intiharını açıklıyor demektir. Memleket, Çankaya’ya çıkıp, yalnızlaşıp, iktidarı eriyen çok güçlü siyasi figür gördü. O sebeple idam tartışması hâlâ başkanlık sistemine geçmek için yapılacak anayasa değişikliğinde MHP’den milletvekili transfer etmek için kullanılacak bir oyuncak olarak düşünülüyor olabilir.

367 oyu bulmak önemli değil, 330 ve üzerinde oyla referandum yoluyla başkanlık rejimine geçmek pekâlâ mümkün. Bunun haricinde idam cezası dünyanın birçok yerinde olduğu gibi memleketimizde de halkın büyük çoğunluğunun desteklediği bir konu. Tartışmasız bir şekilde hem referandumda hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kazandıracaktır.

Şayet Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar bu anayasa değişikliği işini halledemezse daha sonra bu işi halletmesi bir hayli zor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra genel seçimler var. Eğer Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanır ve üzerine de AKP genel seçimlerde çoğunluğu ele geçirirse, başbakan muhtemelen Abdullah Gül olacak. Gül’ün kendi yetkilerini budayıp Erdoğan’a ikram edeceğini beklemek ne kadar gerçekçi; tartışılır.

İdam cezası geri gelirse AB üyeliği suya düşer. Düşer düşmesine de kimin umurunda! Türkiye çoktan imtiyazlı ortaklığa fit olmuş gibi bir tablo çiziyor.

Kürt meselesinin iyiden iyiye bir kangren halini alması ve zaten yürümeyen AB sürecinin kendi haline bırakılması göze alınmışa benziyor.

Hepsi, Erdoğan’ı seçtirecek ve başkanlık yetkileriyle donatacak geniş bir milliyetçi muhafazakâr çoğunluk oluşturmak için. Fransa’da Chirac ve Sarkozy’nin partisi UMP’nin ilk adı Başkanlık Çoğunluğu için Birlik’ti.

Başkanlık sistemi ve öngörülen dar bölge seçim sistemiyle MHP giderek eriyerek tarihe karışacak. Amaç, kendi oylarını kaybetmeden onun oylarının çoğunu almak. Bu da zaten % 50’nin üzerine çıkıp iktidarını uzun süreler için sağlamlaştırmak demek.

İktidar sağlamlaşır da demokrasiye ne olur bilinmez.

Radikal / 15.11.12