Kentsel yağma sürüyor!

  • Arşiv
  • |
  • Bilim-Teknik-Çevre
  • |
  • Çevre
  • |
  • 03 Kasım 2012
  • 14:50

Tarih, doğayı talan edenlerle birlikte buna dur diyenleri de yazacak!


Kentsel toprağı rant alanı olarak değerlendiren sermaye düzeni kentsel toprak üzerinden kazanılan rantı daha planlı bir şekilde paylaşabilmek için yakın dönemde geniş kapsamlı ve uzun erimli bir planlamayı devreye sokmuştu. Son dönemlerin en kapsamlı ve programlı “kentsel yağma ve talan projesi”ne 5 Ekim’de farklı farklı illerde eş zamanlı olarak gerçekleşen kamusal binaların yıkımıyla start verilmişti. Bu kapsamda Türkiye’nin dört bir yanında işçi ve emekçilerin barınma hakkını tehdit eden projelerin devreye sokulması için ilk adım atılmış oldu.

Sermaye düzeni bir yandan işçi ve emekçilerin barınma hakkına göz dikerken bir yandan da ormanlık alanlar, tarihi alanlar gibi sözde “koruma altında” olan alanları da sermayeye peşkeş çekmeye devam ediyor. Rant hırsıyla doğanın geri dönüşü olmayacak bir şekilde tahrip edilmesinin önünü açıyor.

“Hayal ettim ve yaptım, oldu”lar devam ediyor…

Doğal çevrenin sermayeye peşkeş çekilmesine sayısız örnek verilebilecekken bunun en güncel örneği olarak “Maslak 1453” projesi karşımıza çıkmakta. Geçtiğimiz günlerde Ümraniye’deki “My Town Sitesi” projesinde “4+1” daireleri imar planında “3+1” ve “1+1” daire gibi gösteren Ali Ağaoğlu’nun böylelikle vergiden kaçtığı ortaya çıkmıştı. Bunun hemen ardından “Maslak 1453” projesi ile Ağaoğlu televizyonlarda boy göstermeye başladı.

İnşaat sektörünün, dolayısıyla da kentsel yağmanın önde gelen ve en çok pay kapan isimlerinden olan Ali Ağaoğlu beşinci kez karşımıza çıktığı reklam filminde bu sefer de at üstünde ormanda gezinirken bizlere “hem kentin, hem de doğanın içerisinde farklı ve mutlu bir yaşam sunma” masalını anlatıyor ve buna inanmamızı bekliyor. Gerçekleştirdiği projeleri “yaptım, oldu” diyerek oldubittiye getiren Ali Ağaoğlu’nu bizler pek çok projeden hatırlıyoruz. Bu soyguncu-rantçıyı “Ayazma Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında Ayazmalılar’ın barınma haklarının ellerinden alınmasından tanıyoruz.

Sıradanlaşan “münferit izinler”

“Hayal ettim ve yaptım, oldu” diyerek oldu bittiye getirilen ve rant uğruna gerçekleşen kentsel yağma projeleri devam ederken, bunları besleyen “münferit izin” örnekleri de sıklıkla karşımıza çıkıyor. Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden Mehmet Emin Birinci’ye yakınlığı ile bilinen Okyanus Eğitim Kurumları’na Kemerburgaz’da bulunan tarihi su kemeri arazisine okul yaptırmak için çıkartılan “münferit izin” bu pervasızlığın son örneğidir.

Mevcut imar planlarında “tarım alanında, bir kısmı dere taşkın alanı içinde, bir kısmı da ‘Kırkçeşme Galeri Hattı ve Su Kemerleri Koruma Bandı’ ve ‘Su Kemerleri Koruma Kuşağı’ içinde” yer alan ve bir kısmı jeolojik açıdan yerleşime uygun olmayan alanı yedi yıl önce Okyanus Eğitim Kurumları satın almıştı. Araziye okul yapımı için daha önce iki kez reddedilen imar planı değişikliği 12 Ekim’de AKP’li üylerin oylarıyla kabul edilmiş oldu. Böylece, Okyanus Eğitim Kurumları’nın “Bölgede öğrenci talebi yoğunluğunun fazlalığı ve yapılmak istenilen yapının Eğitim Kurumu olması nedeni ile planlanan eğitim yatırımının bir an önce yapılabilmesi için tekliflerinin münferiden değerlendirilmesi”ni talep etmesiyle konu kentsel yağma olduğunda artık sıradanlaşan bir “münferit izin” örneğiyle daha karşılaşmış olduk.

Kentsel yağma ve talanı durduralım!

Ali Ağaoğlu oynadığı reklamlarda “herkes iyi yaşamayı hak ediyor”, “insanların daha mutlu yaşayabileceği, farklı bir şey istiyorum” diyerek projelerini tanıtadursun, bizler bu projelere ancak burjuvaların sahip olabileceğini biliyoruz. Bizler, Ali Ağaoğlu’nun “iyi yaşam alanları”nı yeri geldiğinde doğal çevreyi talan ederek, türlü usulsüzlüklerle, dolandırıcılıkla oluşturduğunu da biliyoruz.

Bizler, cemaat okuluna çıkan “münferit izin”lerin ne kadar sıradan olduğunu, Sarıyer’de hazineye ait orman arazisi içerisine Koç Üniversitesi’nin yapılması için verilen izinden ve bunun gibi sayısız örnekten biliyoruz. Bizler, bu “münferit izin”lerin sıradanlaşması için çıkartılan ve “2B Yasası” olarak bilinen “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”la orman alanlarının talana açıldığını biliyoruz.

Sermaye düzeninin kendi ihtiyaçları doğrultusunda, hep daha fazla kar hırsıyla kentsel mekanı ranta kurban ettiği ortadadır. Sermaye düzeni, işçi ve emekçilerin barınma hakkına göz dikmekten zerre rahatsızlık duymazken aynı rahatlığı doğanın, tahrip edilmesinde de göstermektedir. Ağaoğlu bu rahatlığı büyük bir cüretle “Tarihi hayal edenler değil gerçekleştirenler yazar” diyerek ilan etmektedir. Ağaoğlu’nun temsiliyetinde sermaye düzeninin ortaya koyduğu bu iddia karşısında, biz işçi ve emekçilere de “kentsel yağma ve talana dur diyenlerin” tarihini yazmak için mücadeleyi büyütelim.

B. Bahar