Kemalist ve hatta Maoist! – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 03 Mayıs 2012
  • 00:38

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Danıştay’ın 19 Mayıs Genelgesi’ni durdurma kararına tepki gösterirken açıkladı geçen pazartesi; bundan sonra “Türkiye’nin bütün bayramlarını modern dünyanın anlayışına göre ve yeni bir paradigmayla, yeni bir yaklaşım tarzıyla kutlamak için” çok kapsamlı bir yönetmelik çıkarmaya hazırlanıyorlarmış.

Sadece 19 Mayıs’ı değil, 23 Nisan’ı, 30 Ağustos’u ve 29 Ekim’i nasıl kutlayacaklarına dair bir genel çerçeve oluşturacaklarmış.
Yaparlar. Normaldir.
“Cumhuriyet”in Atatürkçülüğüyle, ulusçu ideolojisiyle, Batıcılığıyla, laikçiliğiyle, modernleşmeciliğiyle, velhasıl kimliğiyle derinden kavgalı olan siyasal İslam, kendisini tam muktedir hissettiğinde, “Kemalist cumhuriyet”in bayramlarına da dokunur.
Resmi bayram kutlamaları süregeldikleri biçim ve muhtevada bırakılsalardı, bu ülkede yeni bir rejimin kurulmakta olduğu herkes tarafından anlaşılmayabilirdi.
Bayram kutlamaları egemen sistemin ideolojisini ve referans değerlerini topluma yaymak ve yaşatmak içindir. Ve tam da bu nedenle AKP iktidarı eski rejimin bayramlarını gözden geçiriyor. Çünkü Kemalizm, ya da 1980 darbesinin yorumuyla “Atatürkçülük” artık Türkiye’de egemen değil. Yeni egemenler de Kemalizmi tamamen tasfiye etmek istiyorlar.
Rejimlerin “kitle ayinleri” olan resmi bayramlar, hegemon güç AKP tarafından Kemalizmden aşamalı biçimde arındırılmak isteniyor. Ya da 19 Mayıs örneğindeki gibi, kutlanan olayın özelliği dolayısıyla içinden “Atatürk”ün çıkarılması mümkün olmayan bayramlar, bu kez görünür olmaktan çıkarılmak isteniyor.
Bütün bunları tek başına AKP iktidarı, kendisine bir “kurucu irade” olma vasfı atfederek yapıyor.
Bu tabii ki AKP iktidarının son zamanlarda, benzersiz bir haz ve iştahla kendisini kaptırmış olduğu toplum mühendisliğinin bir boyutudur.
Peki, Cumhuriyet’in resmi bayramlarının reforma tabi tutulması gerekmiyor muydu?
Demokrasi mefhumunu gölgeleyen otoriter, totaliter ve militarist öğelerin bayramlardan temizlenmesi hususu elbette ki lüzumlu bir hal almıştı.
Bu reform, politik ve toplumsal yelpazeyi en geniş biçimde temsil eden bir kurulda, katılımcı ve demokratik tartışma süreçlerinden geçilerek yapılsa idi, “toplum mühendisliği” tespitini gündeme getirmeye kimsenin hakkı olmayacaktı.
Şimdi ise AKP, Türkiye’ye ve toplumuna kendi biçtiği bir elbiseyi ne yapıp edip giydirme çabasında...
Tıpkı “dindar nesiller” yetiştirmek istenmesinde olduğu gibi...
Tıpkı seçmeli ders operasyonlarıyla, eğitimde laiklikten uzaklaşılmasındaki gibi...
“Tiyatro ya benim olur ya da hiç kimsenin” mealinde özetlenen despotluktaki gibi...
Fiili alkol yasaklarının resmileştirilmesindeki gibi...
Ve hükümet üyelerinin, TV dizisi karakterlerinin uçkuruyla, içkisiyle, argosuyla uğraşmayı kendilerine iş edinmelerinin de gösterdiği gibi...
Türkiye bugün yeni bir toplum mühendisliğinin abanması altındadır.
Saklanamaz, inkâr edilemez bir hal aldı bu abanma. Mızrak çuvala sığmıyor.
Şimdi bakıyorum da bazıları, artık kendilerinin de görmezden gelemediği o “mızrağı” boyayıp başkasına aitmiş gibi etrafa yutturmanın telaşında. Çünkü suçluluk duygusu içindeler; ülkeyi teslim alan bu totaliter yönelişte tarihi pay ve sorumlulukları var.
“Kemalist cumhuriyet”in askeri/bürokratik vesayet sistemini tasfiye edenler muktedirleştikçe, bundan otomatikman demokratikleşmenin galip çıkacağı basitliğindeki bir görüşü savuna gelmiş bazı liberaller, şimdi iflas etmiş olmanın manevi baskısı altındalar.
AKP’ye yöneltilmiş en gülünç ve en saçma “eleştiri”yi son zamanlarda bunlardan duymaktayım. Kayda geçirmek maksadıyla AKP’ye nihayet bir çift laf etmek zorundalar ya, diye diye “AKP Kemalist oldu; Müslümanlar Kemalistleşti” diyorlar.
AKP kendi çapında bir “kültür devrimi”ne soyunduğuna göre, bazısı eski Maocu olan bu arkadaşlar bu gidişle yakında “AKP Maoist oldu” bile derler.
Oysa “toplum mühendisliği”nin sadece otoriter/totaliter bir yöntemden ibaret olduğunu, ideolojilerin “yöntem”den öte “hedef” gibi bir de tayin edici boyutunun bulunduğunu bal gibi biliyorlar. Ve tabii ki Kemalizm ile İslamcılığın hedeflerinin birbirinden çok farklı olduğunu da biliyorlar.
Yani şimdi her totaliter eğilimin adı “Kemalizm” mi olmaktadır?
AKP’nin gerçekte ne olduğunu söylemekten kaçtıkları ve kaçak güreştikleri için dönüp dolaşıp “Kemalist AKP”ye sığınıyorlar.
Kurnazcadır ama anlamsız ve geçersizdir.

Milliyet / 03.05.12