Katiller kol geziyor... Biz tesadüfen yaşıyoruz – Özlem Çelik

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 14 Mart 2012
  • 05:59

Vicdanı olan, 7'den 70'e herkes oradaydı... Binlerce kişi adliye önünde, Sivas Davası'nın sonucunu bekliyorduk. Ve karar çıktı.

19 yıl boyunca davayı süründürenler, katillerin kaçmasına göz yumanlar, katilleri koruyanlar bir kez daha galip gelmişti. Yine kötülük kazanmıştı. İyilik ise, adliyenin önünde yüzü asık, gözleri dolmuş, omuzları düşmüş bekliyordu. Çevreyi saran polisler, 'varlıklarıyla' adeta tahrik ediyordu kalabalığı. Yürümek isteyenler vardı... Aynı dakikalarda Madımak katliamında yakınlarını kaybedenler ses aracından kalabalığa sesleniyordu. Mikrofonu Hasret Gültekin'in eşi Yeter Gültekin aldı:
'Mahkemenin bu kararı vereceği ilk günden belliydi!' dedi ve sözü gaz bombalarıyla kesildi...

Polis, bulvarda yürümek isteyenlere gaz bombaları yağdırmaya başladı. İnsanlar sağa sola kaçışırken bir yandan da üzerlerine tazyikli su sıkılıyordu. Hem dostum hem avukatım Olgun Tuncay Ayvacı'nın elimi kavrayıp beni adliye binasına sürüklediğini hatırlıyorum. Yaşlı bir adamın dönüp polise 'Sivas'ta canlarımız yakılırken neredeydiniz?'diye bağırdığını duydum.

Adliye'ye girmeye çalışırken döner kapıya sıkıştık. Kapının cam bölmeler gazla doldu. Olgun'un çığlığını duydum: Çıkmazsak öleceğiz, kapıya yüklenmeyin. O an bir kez daha anladım. İşte insan öldürmek bu kadar kolay bu ülkede. Sorumlular yırtar, olan bize olur yine... Katiller hep korunuyor, kötüler hep kazanıyor ne de olsa!

4 NİSAN'DA NE DİYECEK?

Bayılanlar, hastaneye kaldırılanlar vardı... Kendime gelir gelmez Av. Şenal Sarıhan'ı aradım. Son gördüğümde ses aracının üzerindeydi. Aracın çevresindeki aileler, milletvekilleri gibi o da gaz yemiş. Hala kendine gelmeye çalışıyordu. 'Sivas'ta insanları korumayanlar,  dün düşünce açıklama, toplanma özgürlüğü hakkını kullanan insanların dağılmasına bile izin vermeyerek gaz ve soğuk su sıktılar. Çok sayıda yaşlı insan vardı. Ankara Emniyeti hakkında suç duyurusunda bulunacağız' dedi.

LİDERLERİN ŞOVU

Davayı izleyen Ankara Barosu Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu'na mahkemenin anlaşılması zor kararını sordum. Şu ilginç yorumu yaptı: 'Mahkeme, bu kişiler kamu görevlisi olsalardı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) içtihadını uygulardım, ama kamu görevlisi değiller dedi. Aynı mahkemenin önüne 4 Nisan'da Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya gelecek. Kamu görevlisi oldukları için zamanaşımına uğradıklarını söylemek istemiyorlar anlaşılan. Şimdiden bunun altyapısı hazırlandı anlayacağınız.'

Haklarını arayan insanlar adliyenin önünde gaz yerken, yerlerde sürüklenirken, 1 km ötede onların 'temsilcisi' olduğunu söyleyenler, Meclis'te her salı olduğu gibi 'grup toplantısı' adı altında liderler o bildik oyunu sahneye koymuşlardı... 'Grup toplantıları' gözüme dün daha da bir tuhaf göründü. O kadar uzaktılar ki! Hakkını arayan yurttaşlarına o kadar sağırdılar ki! Adliye önünde gaz yiyen bir avuç milletvekili dışında hepsini ama hepsini dünkü karardan sorumlu tutuyorum. Hele hele Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk ve Sait Çakır'ın geç kalan tahliyelerini 'Yavuz hırsız ev sahibini bastırır' minvalinde yorumlayan iktidar partisi temsilcilerine söyleyecek söz bulamıyorum.

Ve soruyorum... Demokrasi, 'lider'lerin sorgulanmadığı, güçlünün güçsüzü tekmelediği- copladığı, ezilenleri savunmanın marjinal sayıldığı bir yönetim biçimi midir? Öyleyse bizim demokrasiye değil başka bir şeye ihtiyacımız var!

Akşam – 14.03.12