İşçi sınıfı bu yasaya sığmaz – Şükran Soner

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 20 Ekim 2012
  • 04:40

Meclis’ten yine uzlaşmasız çıkarılan, işçi sınıfının, sendikal haklarının kullanılmasına, geleceğine ipotek koyulan, elbette içeriği kamuoyuna açık hiç tartışılmadan, işçilerin dahi algılama kapsama alanlarının dışında kalan yasal düzenlemeyi değerlendirirken DİSK “İşçi sınıfını bu yasaya sığdıramıyacaksınız!” diyor. Bakan Çelik’in Genel Kurul’da, tartışmaların odağına konulan sözleşme yetkisi için işkolunda örgütlenecek işçi sayısı oranı üzerinden “İşverenler yüzde 5 istedi. İşçiler baraj istemedi. Biz de herkesi gördük. 0 da var, 1 de var, 3 de var” açıklaması hak ve özgürlükler kaygısı ile bir yasa çıkarılmadığının çarpıcı, arabesk bir belgesi değil mi?

Yapılan değişikliklerin anlamı üzerinden DİSK’in kalın kalın altını çizdiği “Anayasal bir suç işlenmiştir. Bir sosyal sınıfın başka bir sosyal sınıf üzerindeki hâkimiyetini tesis etmektedir. Bu bir hukuk cinayetidir. Sermaye ile kol kola giren TBMM anayasayı ihlal etmiştir” vurgulamalarını çok ağır ve genel suçlamalar olarak görüyorsanız, kimi somut, çarpıcı örneklere girmekte yarar olabilir.

6 milyon işçi, ülkemizde halen 30 ve altı işçi çalıştırılan işyerlerinde çalışıyor. Bunların 12 Eylül yasalarında bile kâğıt üstünde kalıyor olsa da var olan sendikal güvenceleri kaldırıldı. 30 ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerinde kalan 3 milyon 295 bin işçi için ise toplusözleşme yapacak sendika kalmıyor. Buna göre 12 milyon kayıtlı işçinin ancak 2 milyon 700 bini için sendikal haklardan faydalanma söz konusu olabilecek. Tabii var olan sendikaların bu işçilerin bütününü örgütleyebilecek, toplusözleşme yapabilecek dinamikleri yakalayabilmeleri koşuluyla. Karşı karşıya kalınan trajedi işte bu.

***

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC ile Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC’un söz konusu yasalara ilişkin kaygılarının dile getirildiği, Başbakan Tayyip Erdoğan’a gönderilen mektupta uluslararası, Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu sözleşmelere aykırı hükümlerin uyarısı yapılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun sözleşmelerini açıkça ihlal eden maddelerin olduğunun altı çiziliyor. Yasaların işçilerin sendikal haklarını özgürce kullanmalarının önünde büyük engel oluşturdukları belirtiliyor.

ITUC ve ETUC genel sekreterleri, daha önce yayımladıkları ayrıntılı teknik raporları, AB’nin ilerleme raporunda bu konuya ilişkin yer alan uyarıları anımsatarak, barajlar ve grev hakkına ilişkin kısıtlamaların Meclis’te görüşülen yasada yer almaması gerektiği vurgulamalarının da kulak arkası edilerek söz konusu yasaların Meclis’ten tek yanlı parmak kaldırma ile geçirildiğine göre AB’yi, ILO’yu, buralarda Türkiye’ye ilişkin bundan sonra alınacak kararları da umursayan yok.

Şimdi benim sonuç olarak, “İleri demokrasi, 12 Eylül’ün yasaklı düzenini değiştirme iddiaları ile ortaya çıkmış iktidarları, eylemleri ile söylediklerinin tam tersini yapmanın ötesinde, toplumu, toplumsal örgütlülüğü hızla geriye çekmenin çakıltaşlarını döşeyip duruyorlar” dememin, gerçeği özetlemek olsa da, bugünün toplumsal algılaması, yutturmacaları içinde çok da bir kıymeti, anlamı yok. Gerçek şu ki iktidarlarının 10 yıllık icraatlarında bu ülkede kuralsız düzende, taşeron çalıştırmada öylesine bir patlama yaşandı, öylesine ağır bir sendikal örgütlülük, işçi sınıfı bilinç erozyonu yaşandı ki. 12 Eylül’ün yürürlükteki yasaları ile birkaç yüz bin kalmış sendikalı işçiyi, milyonlarla sahte üyelik ekleyerek kâğıt üstünde sendika üyesi gösterseniz de... Sözleşme yetki ve ehliyetinde önkoşul olan yüzde 10 barajı yıllardır tuturulamadı. Çalışma Bakanlığı yasayı çiğneyerek resmi sahtelik üzerine oturmuş istatistiklerini bile yayımlayamadı...

Sonunda barajı düşürecek bir yasa çıkarmak zorunda kaldılar ama barajı kaldırmak, özgürlük vermek sermaye sınıfının güdümünde siyasi iradenin işine gelmedi. Önce yüzde 1 baraj sonra yüzde 3 baraj kondu. 30 altında işçi çalıştıran işyerlerinde sendika üyesi olanların işten atılmasına izin verildi. Baktılar ki bu halde de sahte üyeliklerle bile yasaya koydukları barajı tuturamayacaklar, yandaş sendikalarını yaşatamayacaklar, araya bir sürü geçici madde daha koydular. Bakanın “hepsi var” sözü böylesi bir oyunu anlatıyor.

Cumhuriyet / 20.10.12