İran halkını dizleri üstüne çöktürmek – Suheyl Asefi

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • İran
  • |
  • 22 Ekim 2012
  • 06:48

19 Ekim 2012

Avrupa Birliği, Tahran'ı nükleer programının boyutunu küçülterek uluslararası taleplere boyun eğmeye zorlamak için pazartesi günü İran'a karşı yeni yaptırımlar üzerinde anlaşmaya vardı. Aynı zamanda kur değer yitirdiğinden İran'da şiddet ve protesto geçen haftanın manşetlerindeydi. Geniş çaplı hoşnutsuzluğun bu yeni safhası, çıkmaza düşmüş İran halkının sahipsizliğini şiddetlendirmektedir.

İlaç ithalatındaki aksamalar, İran üzerindeki uluslararası yaptırımların vahim sonuçlarından sadece bir parçadır. İran medyası, ülkenin insan hayatını tehdit eden kanser ve kalp rahatsızlığı, akciğer sorunları, hemofili ve multipl skleroz dahil bir dizi hastalığın tedavisinde ihtiyaç duyulan ilaçların eksikliği ile karşı karşıya olduğunu haber veriyor. Bunlar olurken İranlılara uygulanan bu amansız yaptırımlar sözde uluslararası toplum ve İranlı neoliberal güçler için bir umut olacak. Birleşik olmayan bir muhalefetin ataleti ışığında İran'da iktidardaki teokrasinin kaçınılmaz başarısızlığı, katıksız bir trajedi olacak.

Uluslararası toplum hepsini istiyor

Bu esnada bir avuç uşak ABD'li think-tankın hezeyanına yol açan Tahran'ın merkezindeki son protestolar ve çatışmalar, deneyimli siyasi gözlemciler için sürpriz değildir, ancak İran'daki ve diasporadaki ilerici güçler için bir alarm olabilir. Bu güçlerin sesini ana akım medyada nadiren duyabilirsiniz. Doğrusunu söylemek gerekirse İran rejiminin tıkanıklığı, Ortadoğu'da tahakkümün korkunç bir tanıdık öyküsünü betimleyebilir. Neoconların “Büyük Ortadoğu” sürecinin AIPAC'ın (İran’a askeri müdahale için bastıran ABD’deki İsrail yanlısı Siyonist lobi – kizilbayrak.net) bir diğer kuklası ve onun trajik olarak elinde Nobel barış ödülüyle AB müttefikleri tarafından yerine getirildiği görülüyor. Ortadoğu'da liberalleşmenin özelleştirmeye yol açmasının muhtemel olduğu görülüyor. İran'daki son çalkantı, her ne pahasına olursa olsun, hatta umutsuz halkı dizleri üzerine çöktürerek bu planın sürmek zorunda olduğunu bize gösteriyor.

Üstelik iktidardaki sistemin bir kesimi, İran'ın nükleer programının siyasi icrasına yönelik tüm bu bağrış çağrışın gerisinde üstünlüğü ele geçirecek gibi görünüyor. Kazanması en kuvvetli aday ise sermaye ve iktidarı tekelleştiren ve ellerinde tutan bir avuç askeri şahsiyetin olacağı görülüyor. Bu rejimin yapısını ve aynı zamanda sözde uluslararası toplumun ve onun doymak bilmez çıkarlarının farkına varan gözlemciler için bu pek şaşırtıcı değildir.

İran'ın 5+1 grubuyla müzakerelerinin kaderi halen net değildir. Perde arasındaki görüşmeler sürüyor ve Birleşik Devletler'in su yüzüne çıkan doktrini, CNN'in “Ferid Zekeriya GPS” programında Ahmedinecad'ın “seçimlerin ardından atmosfer kesinlikle çok daha istikrarlı olacak ve önemli kararlar alınabilir ve ilan edilebilir” diyerek işaret ettiği gibi özellikle ABD seçimlerinden sonra İran ile ilerleyen müzakerelerde bir dönüm noktası gibi önemli bir rol oynayabilir. Yine de Makyavelizm ve Batı tarafının doymazlığı, önceden kestirilemeyen herhangi bir maceraya yol açabilir. Emperyalist karakterin en önemli parçasıdır bu. Onlar hepsini ister.

İşin doğrusu, mafyatik rejim ve küresel kapitalizmin doymak bilmez arzusu altındaki İran, önümüzdeki aylarda felce uğrayacak ve bu toplum daha önce işaret ettiğim gibi çöküşün eşiğine gelecek. Gelin mevcut koşullara bir yakından bakalım.

IMF ve İran'daki son ekonomik kriz

İran riyalinin dolar ve diğer yabancı dövizler karşısındaki kur oranı aniden bir yükseliş eğilimine girdi. Ahmedinecad, bunun altında yaptırımların etkisinin yattığını ileri sürdü. Rejim içindeki muhalifleri ve sözde muhalefetteki rejimin kapitalist restorasyonu çözümlerinin destekçilerin hepsi hükümetin kur krizinin işaretlerini göremediğini iddia etmeye çalışıyor. Fakat gerçek nedir?

İran riyalinin çöküşünün ardındaki nedenleri anlamak için tüccarların, “Bazarilerin” ve para simsarlarının tutulmayan hükümete karşı bu büyüyen protestolardaki rolü bir kenara yazılmalıdır. Bu noktada yapılan tüm ajitasyona karşın riyalin çöküşünün ardındaki en önemli nedenin IMF'nin tavsiyeleri ile ilişkili olduğunu göstermek önemlidir. Sübvansiyonları kesen İslam Cumhuriyeti IMF’nin talimatlarını sektirmeden yerine getiriyor.

Söylemeye gerek yok, İran'daki mevcut rejim bir iktisadi ve siyasi kriz yaşıyor. İktisadi krize yanıt olarak rejimin benimsediği çözüm, IMF tarafından dikte ettiriliyor. Tüm bunlar, ne Ahmedinecad'ın ne de reformistler ve onların destekçileri ve muhafazakarlar dahil onun muhaliflerinin IMF'nin talimatları dışında krizden çıkış için hiçbir yapısal ekonomik planının ya da yolunun olmadığı bir zamanda meydana geliyor.

Gerekçelerden biri, 3. Kalkınma Planı'ndan beri “hedeflenen sübvansiyonlar” [yani sübvansiyonların kaldırılması] için hazırlıkların yapıldığı ve bir takım dengeleme ve değişikliğin planlandığı oldu. Burada tüm bu hükümetlerin özel politikalarının neo-liberalizmdeki köklerinin farkına varmak da gereklidir. Hükümet lehine diğer bahane ise Anayasanın 44.maddesinin (makro ekonomide mülkiyeti düzenler) yorumlanması ve bu maddenin hükümet lehine rolü oldu. [İslam Yüksek Rehberi'nin kararnamesiyle] 9. hükümet [Ahmedinecad'ın görevdeki 1. dönemi] yüksek askeri ve siyasi iktidar yönünden ve ulemadan ve aynı zamanda ideolojik olarak sağlam bir destek edindi.

Bu nedenle bu değişiklikleri ve reformları uygulama fırsatını ele geçirdi. Diğer neden ise Ahmedinecad hükümetinin kendisinin bu değişiklikleri yapmaya oldukça meraklı olmasıydı. Askerileşmiş kapitalizmin kendi ihtiyaçları ve zorunlulukları vardır, bunlardan biri ise sübvansiyonların kaldırılmasıdır. Neo-liberal ve neo-muhafazakar kapitalizmin (nihayetinde Ahmedinecad hükümetinin ekonomik modelidir) nihai amacı, sübvansiyonları kaldırmaktır; çünkü emeği bir emtiaya çevirmek ve pazara sürmek ister ve ücretleri ve halkın yaşam standardını korumak için hiçbir sorumluluk almaz. Bu sorumluluklar, hükümetin afallatıcı bir açlıkla istediği yabancı yatırımların önünde engeller olarak görülüyor.

Sürekli önerdikleri kalkınma planlarının ve ekonomik çalışmaların mümkün olduğunca yabancı bir danışmanın onayını, hatta üstüne para ödeyerek almalarından bunu açıkça görüyoruz. Birçok durumda yabancı bir danışmanın yerli bir danışmanın enformasyonunun veya analitik bilgisinin onda birine bile sahip olmadığını biliyorlar, fakat bu onayı almakta ısrar ediyorlar. Çünkü kapıları yabancı sermayeye açmak istiyorlar. Kapitalizm sendikaları sevmez, sübvansiyonları sevmez. Sadece ucuz emekten istifade etmek ve işini yürütmek ister. İşsizlikten ve düşen ücretlerden istifade etmek ister.

Toplumun ve siyasi sistemin kapsamının göz ardı edilmesi

Haberlere göre ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland, riyalin yakın zamandaki kötü kaderini İran ekonomisi üzerindeki “gevşemeyen ve giderek başarılı olan uluslararası baskıya” atfetmekte zaman kaybetmedi. Bu haftanın başında İsrail maliye bakanı Yuval Steinitz, yaptırımların İran ekonomisini çöküşe sürüklediğini ileri sürdü ve birbirini izleyen bu pervasız beyanatlardan bir diğer küstahça beyanatta dışişleri bakanı Hillary Rodham Clinton da yaptırımların bir etki yarattığını söyledi, fakat eğer İran hükümeti sözde uluslararası toplum ile “samimi bir şekilde” çalışma isteği gösterirse hızla telafi edilebileceğini söyledi.

New York Times'ın Tahran'dan geçtiği son haberine sadece kısa bir bakış, deneyimli gözlemcilerin Batılıların bu ülke için gündemlerini tahmin etmeleri için yeterli olacaktır. Soğuk savaş döneminden beri uğradığı siyasi İslam’ın kurbanı olan ve halen emperyalizmin kumpası için bu tuhaf şeyin ağır bedelini ödeyen Ortadoğu'daki tarihi bir jeopolitik ülkenin bu halkının ağır biçimde cezalandırılması değil midir bu?

Bu iklim, soğuk savaş dönemi ile bazı karakteristik farklılıkları olmasına karşın cezasız kalmış 1979 devrimi sırasında halka gösterilen muamele şeklini andırıyor. Sorun, İran'ı durduracak tek yolun sakatlayıcı yaptırımlar ve hatta sözde insani müdahale olduğuna kuvvetle inanan, sözde muhalefet adı altında ana akım medyadaki İranlı yeni liberal güçler ve bir avuç dönek solcunun gündeminde yatıyor. Bu durumdan çıkışın tek yolunun, sözde uluslararası toplumun yardıma koşması olduğuna inandılar, çünkü artık Emperyalizm diye bir şey yoktu, bu nedenle gerçekçi olmalıyız.

Ana akım medyada bulamayacağınız soru, İran'ın tarihi nosyonu hakkındadır: bugün İslam Cumhuriyeti'nin yapısı nedir? Bugünün dünyasında emperyalizm, tahakküm ve sömürü gibi bazı derin konulardaki özel duruşumuz nedir? Vs.

Bölgede ve özellikle İran'da tahakküm kurmak için İran halkının bozguna uğratılması üzerine geniş kapsamlı bir mutabakat olduğu görülüyor.

Kısacası, İslam Cumhuriyet ile sözde uluslararası toplum arasındaki her türlü at pazarlığına karşın askeri müdahale, yaptırımlar, halkla ilişkiler savaşı, renkli hareketler örgütleme vs. dahil her türlü emperyalist müdahaleye karşı ilkeli bir duruş, dünya genelindeki ilerici güçler için bir vicdani sorumluluk olduğu görülüyor. Ne yazık ki, bu ana akım aktivistlerin çoğu, özellikle de diasporadaki İranlı sözde aktivistler, toplumun kendisini yöneten farklı siyasi sistemlerden ayrı olarak kendi varlığına sahip olduğu gerçekliğini anlayamıyorlar. Siyasi sistemler kısa bir zaman diliminde gelir giderler. Geriye kalan toplumdur. Hiç kimse hükümetinden dolayı bir toplumun yıkılıp talan edilmesini müsaade etmemelidir.

(Suheyl Asefi, birkaç yıl önce hapisten çıktıktan Almanya'ya sürgüne giden İranlı tanınmış bir gazetecidir.)

Counterpunch sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.