Hüzün... sevinç... direniş... - Zeynep Oral

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 11 Mayıs 2012
  • 04:32

18. İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ AÇILDI:

Önceki akşam İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılışında, ağzına dek dolu Lütfi Kırdar Salonu’nda üç duygu ve olgu iç içe geçmişti. Hüzün, Sevinç ve Direniş …

Hüzün aramızdan ayrılan sevgili arkadaşlarımız, tiyatrocularımızın geride bıraktığı boşluğun hüznü… Ama aynı zamanda Türkiye’de sanatçı olmanın (ama gerçek sanatçı olmanın) bunca zor, bunca eziyetli olmasının ve bunca baskıya maruz kalmanın yarattığı hüzün…

Sevinç, emekleri, birikimleri, yetenekleri ustalıkları ödüllendirilen Cüneyt Türel, Başar Sabuncu, Özdemir Nutku ve Sevda Şener’i alkışlamanın sevinci… Tiyatro sevgisini çoğaltan, tiyatro bilincini genç kuşaklara aktaran, yerleştiren bu ustalara sahip çıkabilmenin, onlara sarılabilmenin, sevgi ve saygımızı iletebilmenin sevinci… Ama aynı zamanda, tiyatro sanatına olan inancımızın, tiyatro tutkumuzun, tiyatro heyecanımızın sevinci… Tiyatronun bin bir yolunu yordamını merak etmenin sevinci…

Direniş ise içinde yaşadığımız sanata baskı döneminde; hükümetin başı sanata ve sanatçıya parmak sallayıp dururken, saygısızlığı ve sevgisizliğini ortaya koyarken, padişah buyurganlığıyla devlet ve şehir tiyatrolarını “özelleştirme” faaliyetine girişmişken, sanatçıların bütün bunlara direnişi… Sadece meslek onurunu değil, insan olma onurunu da savundukları bir direniş!

Üçünü bir arada yaşadıktan sonra, muhteşem bir tiyatro ziyafeti bizleri bekliyordu:

Günümüzle örtüşen bir şölen

Bundan bir ay kadar önceydi. Tiyatro Festivali Genco Erkal’dan açılış gecesi için bir temsil istediğinde ve Genco Erkal “Nâzım, Brecht, Biraz da Aziz Nesin” adlı bir gösteri önerdiğinde doğrusu pek heyecanlanmamıştım. Ne de olsa yıllardır ondan çok Nâzım, çok Brecht, çok Aziz Nesin izlemiştim. (Heyecanlanmamak, hataymış!)

Çok uzun yıllar boyunca adeta birlikte soluk alıp verdiği bu üç yazarı artık öylesine içselleştirmiş ki Genco Erkal, artık onlardan yaptığı seçimler de, kurguladığı ve oluşturduğu omurga da, çattığı yapı da, oluşturduğu farklı metin de mükemmele oturmuştu. İşin en güzel yanı, bu metin, günümüz dünyasıyla, günümüz Türkiyesi’yle muhteşem bir biçimde örtüşüyordu.

Kurt Weii, Hanns Eisler, Fazıl Say, Arif Erkin’in besteleriyle sözle müziği bir arada harmanlayan bu gösteride, Genco Erkal’ın sahne üzerindeki seçimleri de çarpıcıydı. “Ben Bertolt Brecht” oyunundaki partneri Tülay Günal, zaten sesi ve oyunculuğuyla yeteneğini çoktan ispatlamış bir oyuncu. İzmir’den seçilip, gösteriye gitarı ve su gibi duru sesiyle katılan Evrim Özkaynak’ı ilk kez dinliyordum ve hem sesine hem de söyleme biçimine hayran olmamak imkânsızdı. Genç piyanist Yiğit Özatalay’ın katılımıyla dörtlü tamamlanıyordu.

Genco Erkal baştan sona sahnede, yıllara meydan okurcasına dansla devinim arasında gidip gelen koreografiyle, oyunculuğunun çıtasını daha da yükseltmişti. Aynı yüz, aynı beden her an değişiyor, yeniden biçimleniyordu. Ritmi, temposu, geniş yelpazede sunduğu “renkler” mükemmeldi. Sanki yalnız kendisi için oynuyordu. Daha doğrusu salonu dolduran her seyirciye özel olarak sesleniyordu.

‘Devrileceklere selam!’

Gösterinin son sözleri Aziz Nesin’dendi:

“Akıl ermez şu feleğin işine / Ağa olmak paşa olmak / Hatta başkan olmak boşuna / Gelir bir taş değer bir gün başına / İnsanoğlu baki değil devrilir / Bütün devrilmişlere bütün devrileceklere selam.”

Bu sözle birlikte tüm tiyatro ayağa kalktı. Sahnedeki dörtlüyü çok uzun bir süre ayakta alkışladık. Alkışlarımıza biraz hüzün, biraz sevinç, bolca direniş katıldı.

Sevgili okurlar, bugünden başlayarak, birbirinden ilginç oyunlar, birbirinden ilginç mekânlarda sizleri bekliyor!

Tiyatro sanatına olan inancınız, tiyatro tutkunuz, tiyatro heyecanınız ve tiyatronun binbir yolunu yordamını merak etmenin sevincini yaşamak için… Haydi Tiyatro’ya! Henüz vakit çok geç olmadan!

Cumhuriyet / 11.05.12