Hep sevilmek, beğenilmek isteyen yeni devletimiz.. - Yertvart Danzikyan

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 14 Mayıs 2012
  • 04:47

“-Atatürk’ü Anma boyutuyla kutlamalar kapsamında her yıl Atatürk’ün ‘Benim Doğum Günüm 19 Mayıs’tır’ sözüne binaen, Samsun’da doğum günü pastası kesilecek.

-Atatürk’ün Samsun’a ayak basışı hologram gösterileri ile yeniden canlandırılacak.

-Üniversite rektörleri seminer, panel ve sempozyumlarla 19 Mayıs tarihinin önemini ortaya koyarken, Üniversite Konseyleri ve Öğrenci Kulüpleri 19 Mayıs kutlamalarının gençlik ve spor yönünü öne çıkaracak etkinlikler düzenleyecek.

-19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı bugüne kadar devlet eliyle yapılan törenlerden ibaret iken, yeni vizyonunda ‘bayram’ havasında kutlanacak. Bayram bir günle sınırlı kalmayacak bir haftalık etkinlikler halinde kutlanacak. Hafta boyunca geceleri de ışık ve ses gösterileri sunulacak.

-81 ilde Amatör Spor Kulüplerinin tamamı bakanlığın koordinasyonunda kutlamalar yapacak. -Bu yılki kutlamalar kapsamında Ankara'da 26 yıl ardadan sonra yapılacak ilk kez Türkiye’nin en geniş katılımlı Gençlik Şurası toplanacak. 81 ilden 10 binden fazla gencin katılımı ile gerçekleştirilecek şurada, 17 bölgede yapılan gençlik çalıştaylarında seçilmiş kişiler gençlerin sorunlarını Ankara’ya taşıyacak.

-Gençlik Şurası sebebiyle Türkiye’nin 81 ilinden, KKTC ve Avrupa’dan gelen 10 bin genç, Gençlik Haftası kutlamaları kapsamında 15 Mayıs’ta Anıtkabir’e giderek Atatürk’e şükranlarını sunacak. Gençlik Şurası’ndan sonra Gençlik Politika Belgesi açıklanacak.

-Şuranın sonunda gençlerin tüm çözüm önerilerini içerecek, ‘Gençlik Politika Belgesi’ kamuoyuna ilan edilecek. 19 Mayıs'ta, Ankara Arena'daki son geceye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.

-19 Mayıs 1919’dan Cumhuriyet’in kuruluşuna giden yılda verilen Milli Mücadele’nin zorluğu, önemi ile ilgili panel ve tiyatro gösterileri yapılacak..”

Yukarıdaki satırlar “19 Mayıs artık tanklarla kutlanmayacak, standardımız Kuzey Kore değil” diyen AKP’nin yeni kutlama programından satırbaşları. Aslına bakarsanız liste epey uzun ama hepsini buraya alsam yazıya yer kalmayacak. Dolayısıyla önemli gördüğüm bazı ayrıntıları aktardım. Doğum günü pastası etkinliği bir yana konursa en fazla dikkat çeken, bariz biçimde kutlamaların “devlet” koordinasyonunda yapılması, neredeyse her üniversiteye görev verilmesi ve resmi görüşü yeniden üretme ritüellerinin özünde bir değişikliğe gidilmemesi. Evet tank yok. Ama şu özet listeye bile baktığımızda “devletin” yönlendirici, içerik belirleyici ve “resmi görüşün içine hapsedici” havası apaçık görülmüyor mu?

Bu liste esasen AKP’nin resmi görüşle kurduğu ilişki açısından epey açıklayıcıdır. Kemalist otoriter rejimin operasyonel ve ideolojik aygıtlarıyla arasına mesafe koymayı amaç edinen ve her fırsatta bunu uygulayan AKP, gerçekten de Kemalist ideolojinin aygıtları ve ideolojisi ile yüzleşiyor, hesaplaşıyor mu dersiniz? Hiç öyle görünmüyor. TSK ve TSK’nin temsil ettiği vesayet sistemi ile siyaset ve yargı alanında epeyce dövüşüldü ve çok önemli kazınımlar elde edildi, TSK’nın ve laik-elit cephenin ülke üzerindeki hakimiyeti, hegemonyası büyük ölçüde geriletildi. Bunlar apaçık ortadadır. AKP’nin bunun yerine yeni bir dindar-muhafazakar otorite kurduğu da artık orjinal bir fikir değil, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere uzun zamandır yazılıyor çiziliyor. Bu yeni otoritenin iddia ettiği oranda “ileri demokrasi”yi temsil etmediğini hepimiz biliyoruz.. Ancak bu otoritenin biraz daha yakından bakmamız gereken yönleri de var.

İlkini şöyle tarif edebiliriz. Devraldığı Milli Görüş geleneğinden uzaklaşıp global kapitalist-dindar-muhafazakar çizgiye yerleştikçe, Kemalist rejimin aygıt ve ideolojisini kendine göre evirerek; ama özünden, yani “toplumu şekillendirme ve farklı bir ideolojiye nefes alacak yer bırakmama” tarzından uzaklaşmayarak, yani aslında mücadele eder göründüğü zemin üzerinde durarak yeni ve güçlü bir hegemonya kurmaktadır. Yaptığı, toplumu eskisi kadar olmasa bile yeni bir “şekil” içinde tutmak, geçişliliği olabildiğince kapatmaktır. Fakat kendisine oy desteği getiren “laik elit cephe ile, vesayet sistemi ile hesaplaşıyoruz” algısını da diri tutması gerektiğini bilmektedir. Bu yeni otoritenin formülü böyle konunca ortaya yukarıdaki gibi -doğan görünümlü şahin misali- malum resmi görüşümüzün sivil katılımlı ve sivil görünümlü bir yeniden üretimi çıkıyor.

Yeni otoriterlik tablosunda dikkat çeken ikinci nokta ise bu yeni rejimin bitmek bilmez bir beğenilme/sevilme arzusu. Yeni dönemin AKP’si butün bu hegemonyayı kurarken bir de herkes tarafından sevilmek/beğenilmek istiyor. Yurtiçinde ve yurtdışında. (Kredi derecelendirme kuruluşu S&P’ye yönelik tepkileri hatırlayalım) Beğeneceğiz onu, yoksa azar işitmeye hazır olmalıyız. Mesela bir grup gazeteciye Silivri cezaevini gezdirmekte beis görmüyor. Sorarsanız, “Çok eleştiri var, gazeteciler gelsin yerinde görsün istedik” diyeceklerdir. Fakat bir iktidar, bir grup gazeteciyi planlamış bir şekilde cezaevi gezdiriyorsa, “Bakın her şey ne kadar pür-u pak” diyorsa, gazetecilerin de bunları yazmasını istiyorsa, orada büyük bir problemimiz var demektir. Hele ki bu yola 1980 sonrasında sadece iki iktidar (12 Eylülcüler ve 90’ların F Tipicileri) tevessül etmişse. Bu klasmanda anılmayı göze alabilen bir iktidar, esasen bir baskı mekanizması kurduğunu kabul etmiş demektir.

Burada şöyle bir ayrıntı zihnimizi kurcalayabilir. “E, önceki iktidarlar da cezaevi gezdirmiş, yani onlar da bir rıza üretmek istemişler, bu seferkinde yenilik ne?” denebilir. O iktidarlar siyasi bir meseleye yine “siyasi” bir çözüm geliştirdiklerini iddia ediyorlar, bu çerçevede bir rıza talep ediyorlardı. Bu seferki iddia ise “teknolojik” bir formül üretildiği, hatta cezaevi/tecrit sisteminde bir yenilik yaratıldığı yönündedir. Bizden böyle bir rıza, böyle bir beğeni talep ediliyor. İnsanı “yalnızlaştırma” konusunda geliştirilecek bir yeniliğin nesi beğenilebilir ki, sorusu tamamen gözardı edilerek, bu steril cezaevlerinin toplumda bir hayranlık uyandırması bekleniyor. Rıza göstermek yetmez, hayran olacaksınız. İstenen bu.

İstenen bu ama olan biten bu değil. CHP milletvekili Hüseyin Aygün, Çağdaş Hukukçular Derneği ve avukat Taylan Tanay ile birlikte “Cezaevlerinde Hak İhalleri” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapora göre az yemek verilmesini protesto edenlere 3 ay ziyaret yasağı getiriliyor, kurum “tenceresine” zarar verene 5 gün hücre cezası veriliyor, Tekirdağ’da disiplin soruşturmaları nedeniyle 2 yıldır kimse açık görüşe çıkamıyor. 13 disiplin cezası alan bir mahkum 3 yıl telefon, mektup cezasına, 6 yıl açık açık görüş cezasına çarptırılıyor.

Unutmadan, bir de şöyle bir durum var: Cuma günü Galatasaray üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül hakkındaki karar açıklandı. Aleyhinde somut bir delil bulunmayan, tek suçu molotoflu bir eylem sırasında poşu takmış halde olay yerinin yakınından geçmek olan Kırmızıgül, molotof kokteyli atarak PKK’ya yardım ettiği gerekçesiyle 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme poşunun da “suçta kullanıldığı” gerekçesiyle “müsadere”edilmesine hükmetti. Karar şimdi Yargıtay’a gidecek. Yargıtay da onarsa Kırmızıgül, steril, çağdaş, teknolojik cezaevlerimizden birine girecek.

Radikal / 14.05.12