‘Hazine’ arazisinde katliam serbest, anıt ‘yasak! – Kemal Bülbül

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 21 Kasım 2012
  • 10:42

Dersim, Elazığ yolundan sola doğru bir tabela… Mazgirt. İncecik, virajlı yoldan dağlara doğru tırmanıyor aracımız. Tepeyi tırmanınca yalçın kayaların eteğinde belli belirsiz bir yerleşim yeri görünüyor. Araçta bulunan arkadaşlar koro halinde “İşte Mazgirt!” diyor. İlçeyi gösteren tabela “Nüfus: 1700.” Girişte yol kenarındaki bir cana “Anıt nerde?” diyoruz, “Sola dönüp yolu takip edin…” Gittikçe daralan yoldan ilerliyor aracımız. Mazgirt bitti…! Ama ortada anıt yok!!! Toprak yoldan tepeye tırmandığımızda karşıda “Güvenlik güçleri!” Olur ya “Anıta gelenlere saldıran falan olursa korumak maksadıyla(!)” gelmişler. Bununla da kalmayıp bize yol gösteriyorlar. Başlarındaki baş efendi “Aracı burada bırakın! İlerde dönecek yer yok.” Tavsiyesinde bile bulunuyor.

Kısa bir yürüyüşten sonra Dersim 38 Katliam Anıtı’na ulaşıyoruz. Nerdeyse Mazgirt’in tümü burada! Dersim soykırımı sırasında devlet bu “Hazine arazisinde” iki toplu katliam yapmış. Mazgirt Belediyesi katledilen ve mezarı dahi olmayan canların anısını yaşatmak için buraya bir anıt yapmaya karar vermiş. Anıtın yapımına başladıktan sonra Tunceli Valiliği “Hazine arazisi olduğu gerekçesiyle inşaatın durdurulmasını” istemiş. Yani “hazine” arazisinde soykırım, katliam yapmak serbest ama “Anıt yapılamaz!!!” Zaten “Hazine” katliamlar açısından pek zengin, içi katliamla dolu!

Hani Başbakan “Gerekiyorsa ve devlet literatüründe böyle bir şey varsa özür diliyordu???” Uyduruk bir “Özür” ardından anıtın yapımına engel… Konuşma yapmam gerek! Ne söyleyebilir ki insan. Hangi sözcük, hangi cümle böylesi bir acıya merhem olabilir? Hangi sözcük, hangi cümle böylesi bir zulmü tarif edebilir ki?...

Dersim’e dönmemiz gerek. Hak ile Hak oluşunun 75. Yılında Pir Seyid Rıza’yı anacağız. Dersim’in dağı, taşı, patikası, deresi, çayı katliam izleriyle dolu. Tepelerin yamacında 1935’ten bu yana hiç değişmeyen devlet zihniyetinin taşlarla yazılmış, boyanıp badanalanmış saçma sapan yazıları var!… Yol boyunca canavara benzeyen zırhlı askeri araçlar dizilmiş.

Pir Sultan Abdal’dan Pir Seyid Rıza’ya selam getirdik. Pirlerin Sultanı “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!” diyerek Hak ile Hak oldu. Pirlerin Seyidi “Ben sizin oyunlarınızla başa çıkamadım! Bu bana dert oldu. Sizin önünüzde eğilmiyorum, bu da size dert olsun!” diyerek Hak ile Hak oldu. Pir Sultan Abdal ve Pir Seyid Rıza’dan bize ikrarında durmak, onurlu davranmak, zalimin zulmünü suratına çarpmak kaldı. Pir Sultan Abdal’ın idam edildiği yer Sivas “Mal Meydanı.” Pir Seyid Rıza’nın idam edildiği yer Elazığ “Buğday Meydanı.” Bu meydanlara Pirlerimizin anıtını dikmek boynumuzun borcu olsun…

Malatya, Adıyaman, Elazığ, Erzincan, Varto ve Diyarbakır’dan gelen canlar ve Pir Seyid Rıza anıtının çevresinde toplanan Dersimli canlarla birlikte Pir Seyid Rıza’yı andık. Yası Kerbela ile Yası Pir Seyid Rıza üst üste geldi bu yıl. Kerbela ile Evladı Kerbela’yı birlikte andık. 

Erzincan’dan gelen canlarımız, üzerinde Pir Sultan Abdal ve Pir Seyid Rıza’nın resmi bulunan pankarta “El koydular!” Pankartı götürüp Yası Kerbela (Muharrem) orucu için kurdukları çadıra asacaklar.

Ertesi gün akşam saatlerinde bir telefon!!! “Çadırımıza saldırıp dağıtmışlar! Pankart ve flamalarımızı yakmışlar!”

Daha yakın zamanda “İyi ve dindar çocuklar” Erzincan’da kapılarımızı işaretlemiş, duvarlarımıza küfür ve tehdit yazmıştı. “İyi ve dindar çocuklarla” pek sevişen iktidar “Münferit bir olay!” diyerek olayı geçiştirmişti.

Erzincan’da veya Türkiye’nin herhangi bir yerinde Alevilere yapılan bir saldırının sorumlusu öncelikle Başbakan, sonra “Taklacı Bakan” valiler ve emniyet müdürleridir.

Yeni Özgür Politika / 21.11.12