Hangi Kürtler kazanacak? – Murat Yetkin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 23 Ekim 2012
  • 05:00

Amerikalı diplomat Matthew Bryza, İngilizce yayımlanan Turkish Policy Quarterly dergisinin Yaz 2012, son sayısında ‘Türkiye’nin Irak Kürdistanına Doğru Dramatik Kayışı’ başlıklı bir yazı yayımladı.

Türkiye’yi yakından tanıyan bir diplomat olarak Bryza, Türkiye’nin Irak Kürtleriyle ilişkilerini birkaç aşamada inceliyor. Birincisi, 1 Mart 2003’te Meclis’in ABD’nin Irak’ı işgalinde Türk topraklarını kullandırmama kararının ardından 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de Türk özel kuvvetlerinin Amerikan askerlerince başlarına çuval geçirilerek tutuklanması olayı.

Bryza’ya göre sonra sırada 5 Kasım 2007’de Oval Ofis’te Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından dönemin Başkanı George Bush’un “PKK Türkiye’nin düşmanı, dolayısıyla Birleşik Devletler’in de düşmanı” açıklaması var. Ardından Ahmet Davutoğlu’nun 1 Mayıs 2009’da Başbakanlık danışmanlığından Dışişleri Bakanlığı’na terfii geliyor; bu terfiden birkaç hafta sonra ‘Kürt açılımının’ başlaması, anlaşılan dışarıdan bakıldığında farklı görünüyor.

 (Davutoğlu’nun 11 Kasım 2010’da Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) merkezi Erbil’e gidip KBY Başkanı Mesud Barzani ile görüşen ilk Türk Dışişleri Bakanı olduğunu hatırlayalım.) Bryza listesinde son olarak 21-22 Mayıs’ta Erbil’de yapılan uluslararası petrol ve gaz konferansına Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın katılması geliyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin 16 Ekim’de gazetecilerin sorusu üzerine Türk hükümetine Kandil’deki PKK şeflerine karşı Bin Ladin türü bir ortak askeri operasyon önerdiklerini ama hükümetin buna yanaşmadığını iyi değerlendirmek için Bryza’nın tahlilini dikkate almamızda fayda var.

Başbakan Erdoğan’ın güvenlik konularındaki yakın danışmanı Yalçın Akdoğan, 20 Ekim’de Star gazetesindeki yazısında, başkanlık seçimleri öncesinde (Suriye konusunda Ankara’ya beklediğini vermediğini ima ettiği) ABD’nin PKK konusunda ne sağlayabileceğini sorgulamıştı.

Dünkü Hürriyet Daily News gazetesinde Barçın Yinanç’ın sorularını yanıtlayan güvenlik ve diplomasi analisti Deniz Ülke Arıboğan ise bu imayı bir adım öteye taşıyarak Türkiye’nin PKK konularında ABD ile arasında güven sorunu olduğunu söylüyor. Arıboğan aynı mülakatta farklı bir bakış da getiriyor: ‘Yerli Kürtleri’ uzlaşmaya ve birlikte yaşamaya yakın tanımlarken dışarıdaki Kürtleri başka devletlerin (özellikle Suriye ve İran) etkisine açık ve uzlaşmaz olarak tanımlıyor.

Resmi daha da karmaşık hale getiren bir unsur daha var. Türk hükümeti, PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan ile müzakerelere (eğer hâlâ başlamadıysa) başlayabileceğini söylerken, PKK’nın Kandil kanadı Suriye iç savaşının tırmanmasıyla tırmandırdığı eylemleriyle müzakerenin kendisiyle yapılmasını istiyor. Elindeki petrol ve gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya satıp Türkiye üzerinden Batı ile bütünleşme arzusundaki Barzani yönetiminin bölgesinde bulunan PKK karargâhı ise Barzani’yi destekleyen ABD’nin tehdidi altında.

Toparlayalım. Kürt sorununun iki değil, üç boyutu var: İlk ikisi haklar ve güvenlik sorunu arasındaki çelişki. Üçüncüsü ise petrol ve gaz... Barzani kendi kaynaklarının Azeri kaynaklarıyla birleşerek Avrupa’ya çıkmasının Rusya ve İran’a alternatif bir Türkiye koridoru oluşturacağının farkında.

Kürt sorununun adı konmayan iç çekişmesi burada. Hangi Kürt çizgisi kazanacak? Öcalan’ınki mi Barzani’ninki mi? Yoksa cevap yüz yıl önce olduğu gibi petrolde mi?

Radikal / 23.10.12