Farklı muamele – Mehveş Evin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 17 Kasım 2012
  • 06:24

Açlık grevlerine destek amacıyla pek çok üniversitede eylem düzenleniyor, açıklama yapılıyor... Fakat şehrine, üniversitesine göre farklı muamele yapılıyor.   

Mesela Sakarya Üniversitesi’nde öğrencilerin basın açıklamasına izin verilirken, bir başka üniversitede aynı eylem, gözaltı ve tutuklamayla sonuçlandı...
Geçen hafta Ardahan Üniversitesi’nde basın açıklaması yapmak isteyen üniversitelilere izin verilmedi. Polisle arbede çıktı. 16 öğrenci gözaltına alındı, 15’i tutuklandı, 14’ü öğrenci.

Kocaeli Üniversitesi’nde de çıkan olaylarda sekiz polis memuru yaralandı, fakat gözaltı ve tutuklama yok. Neden tutuklanmadılar, demiyorum...  
Neden bazılarına basın açıklaması yapmak serbest, diğerlerine değil?  
Neden bazıları polisle çatışınca, eylem yapınca “örgüt üyesi”, bazıları değil?
Sorularına cevap arıyorum.

Balkona gaz bombası

Ardahan’daki öğrencilerin avukatı Yaşar Kaya’ya ulaşıp, konuştum. Kaygılı olduğunu belirten Kaya, hukukun tam uygulanmadığı, bu öğrencilerin tutuksuz yargılanmaları gerektiği görüşünde. “Keyfi, siyasi kararlar” olarak değerlendirdiği tutuklamaların, öğrencilerin eğitimini kesintiye uğratacağını düşünüyor.

Farklı muamele, sadece öğrencilere uygulanmıyor... Benzer durum, sadece çalıştıkları kurum nedeniyle hapiste olan gazeteciler ve sivil toplum çalışanı için de geçerli... Açlık grevleri için ışıklarını kapatarak “sivil eylem” yapan Diyarbakırlının balkonuna gaz bombası atılabiliyor... 

Seçilmişlere gelince. Tutuklu siyasetçiler, malumunuz... BDP’li vekillerin basın açıklaması yapması, yürüyüş yapması yasaklanıyor.

Polisin ablukası altına alınıyor, yürüyüşlerde gaz bombası yiyip kemikleri kırılacak şekilde dövülebiliyorlar. Başka hangi partinin vekiline bu muamele uygulanıyor?

İyi sicil=Kürtlere sövmek

Meclis’in içinde bile “farklı muamele” hakim. Bu satırlar, Meclis’te çalışan birinin yazdığı mektuptan...  

“Meclis personeli, genellikle Kürt siyasetçileri sevmez. Kürt siyasetçilerle çalışan ekiplerden hazzetmez. Onların ötesinde, berisinde görünmek, selamlarını almak, kendilerine sayınla başlayan hitaplarda bulunmak istemez. Asgari iletişim içinde bulunarak, arkalarından ekşi bir yüzle çekiştirmeye ayarlıdırlar. Vatanseverlikte iyi bir sicilin; Kürt siyasetçilere sövmekle temizlendiğine inanırlar.”

İsmini bilmediğim bu Meclis çalışanının etkileyici mektubunun tamamını (http://www.dagmedya.net/2012/11/14/zeynep-tan-yazdi-ankaranin-kalbinden-kalple-anlasilamayanlar-uzerine/) adresinden okumanızı tavsiye ederim...   
Hayatın her alanında farklı bir muameleyle karşılaşan vatandaşları ve bunun yarattığı öfkeyi, mevcut çatışma ortamından ayrı olarak değerlendirip, biraz olsun anlayabilsek keşke... 

Korkarım “farklı muamele”nin boyutlarını anladığımız gün, çok geç olacak.

400

* Cumartesi Anneleri, bugün 400’üncü kez Galatasaray Lisesi’nin önünde saat 12’de oturma eylemi yapacak. Dile kolay... Kesintilerle de olsa 17 yıldır aynı talepleri yineliyorlar.

* Talepleri şu: Kayıpların, çocuklarının akıbetinin açıklanması... Faillerin yargılanması... Türk Ceza Kanunu’nda zorla kaybetme suçunun, insanlığa karşı suç kapsamında zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesi... Türkiye’nin BM Gözaltında Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalaması.

* Başka bir ülkede, devlet bu kadar duyarsız kalabilir miydi bu taleplere? Cumartesi Anneleri’ne esin kaynağı olan Arjantin’de ki Mayıs Meydanı Anneleri, 25 yıllık “direniş yürüyüşü”nü altı yıl önce sonlandırdı.

* Kirchner’in bunda etkisi büyük: “Ulusal Kayıp Komisyonu” kuruldu. Altı yıl önce ilk kadın savunma bakanı Nilda Garre, kirli savaşın arşivlerini açacağını duyurdu. İki yıl önce devlet, resmen halktan ve annelerden özür diledi.

Milliyet / 17.11.12