Erdoğan'ın yürüyüşü - Özgür Mumcu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 12 Kasım 2012
  • 12:42

Açlık grevleri Erdoğan'ın karşılaştığı en ciddi sorun belki de. Ama o, idam meselesi ve başkanlık sistemi önerisini içeren ikili bir gündem saptırma yöntemini yeğledi.

ludere konusu Başbakan’ı iyiden iyiye sıkıştırdığı zaman kendisi birdenbire kürtaj ve sezaryene karşı bir nutuk atıvermişti. Açıklama o kadar beklenmedik ve bu sebeple absürddü ki Erdoğan “Her kürtaj bir Uludere’dir” demek suretiyle muhtemelen siyasi kariyerinin en garip açıklamasını yapmıştı.

Bir-iki hafta milletçe bir jinekoloji konferansını takip eder gibi başta sadece kürtaj ve sezaryene odaklandık, Uludere’yi unuttuk ve Başbakan yoluna devam etti. Uludere’de bir sorumlu hâlâ bulunamadı ve Başbakan yürüyüşünü tökezlemeden sürdürdü. Erdoğan’ı takdir etmek gerek.

Açlık grevleri belki de bugüne kadar karşılaştığı en ciddi sorun olarak karşısına çıktığında ise Erdoğan ikili bir gündem saptırma yöntemini yeğledi. MHP tabanını kendine bağlamak için daha önce de kullandığı idam meselesini ortaya atmakla yetinmedi, yanına zaten nicedir istediği başkanlık sistemi önerisini de ekledi.

Bakın gazetelerin manşetlerine, ya idam ya da başkanlık sistemi tartışılıyor. İdam cezasının kaldırılmasına destek veren kendi partisiyken, 2004 senesinde idam cezasının her koşulda kaldırılmasını kendisi sağlamışken, bu amaçla uluslararası anlaşmalara taraf olmuşken birdenbire idamın hikmetlerini keşfetmesindeki çelişki umurunda değil.

Bugün “Başkanlık sistemi olmasa da olur” demesi çok önemli değil. Başkanlık yetkileriyle donanmamış bir halde cumhurbaşkanlığına sıkışmayı kabul edecek biri değil Erdoğan. Parlamenter rejimde başbakanlığa en munis kişiyi bile koysanız zamanla siyasi gücün çoğu başbakanda yoğunlaşacaktır.

Turgut Özal kolay lokma zannettiği Yıldırım Akbulut’u başbakan yaptığında herhalde Akbulut’un ona direnebileceğini düşünmemişti. O düşünmemişti ancak o dönemler genç bir siyasetçi olan Erdoğan bunu bizzat yaşayarak gördü. O sebeple şayet parti tüzüğünü değiştirmez ve bir dönem daha başbakanlık yapmaya karar vermezse Erdoğan’ın tek seçeneği başkanlık rejimi. Aksi bir durum, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde yalnızlaşmış ve yetkisiz bir Erdoğan yaratır. Burhan Kuzu’nun başkanlık sistemine ilişkin gerekçesi dikkatlerden kaçmasın: “Başbakan’ın Özal gibi Köşk’ün dört duvarı arasında sıkışmasını, aynı tabloda ah vah etmesini görmek istemiyorum. Günde üç saat uykuyla 10 yıldır koşuyor. Yani hakikaten üzülüyorum.”

Bu sözler Başbakan’ın “Şahsım için anayasa mantığı yanlıştır” ifadelerinin de “Burhan Kuzu, o kadar da açık etmeyelim” anlamına geldiğini gösteriyor.

Neticede bu başkanlık sistemi işi için Başbakan tam saha baskı uygulayacak. Bu süreçte kimin desteğine ihtiyaç duyarsa onun istediklerini söyleyecek. Bunu yaparken de hem kendisini sıkıştıran konuları gündemden uzaklaştıracak hem de başkanlık seçimleri için bir seçmen blokunu kurmaya çalışacak. Bu blok da milliyetçi-muhafazakâr varılabilecek en geniş sağ koalisyondan devşirilecek.

Burhan Kuzu başkanlık sistemi için gerekli anayasa değişikliğini yapmak amacıyla milletvekili transfer etmeyeceklerini söyledi. O vakit AKP ile MHP’nin pazarlıklarını izleyeceğiz demektir. Yani daha çok idam muhabbeti dinleriz. Dinleriz; çünkü Erdoğan yürümeye devam ediyor. Ne pahasına olursa olsun...

Radikal / 12.11.12