Duble yollar yetmez, çözümün yolunu açın – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 30 Eylül 2012
  • 06:45

Geçen çarşamba, Şanlıurfa’dan Mardin’e duble yoldan gittim.  İki şeritli pürüzsüz asfalt, yağ gibi akıp gidiyordu altımızdan. Pamuk ve mısır ekili tarlalar, hilafsız, yol boyunca her iki yanda göz alabildiğine uzanıyordu. GAP’ın suyu, birer yapay nehri andıran devasa su kanallarıyla ovalara ve sonra kılcal sulama ağlarıyla tüm tarlalara ulaşmıştı. Ekilmemiş, çalışılmamış arazi yoktu.  

1997’nin bir yaz gününde ise Cizre’den başlayarak Mardin-Şanlıurfa yolunu, kiraladığım bir araçla kat etmiştim. O zaman tek şeritli olan yol çukurlarla doluydu. Asfaltı, güneşin sıcağında erimişti. Kamyon tekerleri ağırlıklarıyla ezerek, yolun içinde yol yapmıştı. O yol bir geri kalmışlık timsaliydi.

1997’de hatırlıyorum, yol boyunca arazideki hakim renk sarıydı. Sulu tarım henüz yaygınlaşmadığından, ikinci ürünün ekimi yapılmamıştı ve biçilmiş buğdayın anızıyla, nadasa bırakılan tarlalardaki kurumuş yaban otunun sarısı kaplamıştı her yeri.

Şimdi, 1997’den beri ilk kez geçiyordum buralardan. 1997 ile 2012 manzaralarının arasındaki fark inanılmazdı.

Bu gelişmeyi görmeme vesile olan ise Türkiye ve AB arasındaki “Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi” kapsamında, geçen salı ve çarşamba günleri Şanlıurfa ve Mardin’de düzenlenen “Kültürler Arası Diyalog Forumu”ydu... Panellerden birinde konuşma yapmak için davet edilmiştim.

Duble yol manzaraları güzel...

Bu güzelliklerde kimlerin payı var?

Önce GAP’ı düşünen ve fiile geçirilmesine öncülük eden eski Cumhuriyet hükümetlerinin payını teslim edelim.

Ama selefleri kadar ve hatta belki onlardan daha fazla, iktidardaki 10’ncu yılını geride bırakmak üzere olan AKP’nin istikrarlı yatırım ve hizmet yönetiminin payını vurgulamak, hakkaniyet adına gerekli.

“Duble yollar başarısı” ise tek başına AKP iktidarının.

Hadi şimdi de biraz siyasi manzara tasviri yapalım...

Otobüsümüz Viranşehir’den geçerken sordum: “Buranın belediye başkanı hangi partiden?”

Cevap: “BDP”.

“Başkan nerede?”

“Cezaevinde.”

Viranşehir’i geride bıraktık, Mardin’in ilçesi Kızıltepe’ye vardık.

Sordum: “Buranın belediye başkanı hangi partiden?”

Cevap: “BDP”.

“Başkan nerede?”

“Cezaevinde.”

Kızıltepe’den çıktık, Mardin göründü. Solumuzda bir askeri birlik, arkasında tepeler. Tepelerin birine duble yoldan görünsün diye dev harflerle yazmışlar: “Ne mutlu Türk’üm diyene”.

Altında, daha küçük harflerle “Atatürk” imzası.

Ne zaman görsem aklıma şu soru gelir: Bir asra yaklaşan Cumhuriyet’in yaptığı her şeye rağmen Türk’üm dedirtilemeyenlerin mutluluğu nasıl temin edilecek?

Ve sonra bir soru daha: İnsanların bir kısmı Türk’üm demedikleri için mutlu değilken, Türk’üm diyenlerin bir mutluluğun tadını çıkarmasının yolu var mı?

Varsa, o yol nereden geçer?

Tecrübeli bir TC vatandaşı olarak o mutluluğun duble yoldan geçmediğini biliyorum.
Duble yol ise Kürt sorununun içinden geçiyor ama Kürt sorununu çözmüyor.

Otobüsümüz duble yoldan giderken ben bunları düşünüyorum.

Böyle dağa taşa “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazınca, “Türk’üm” demeyenlerin duble yollarla ve o yollardan gelen refahla mutlu olmasının da önü kesilmiyor mu?

Mardin’e varıyoruz; akşam beni tanıyarak yanıma gelen bir memur, memleketin bugünkü yolundan endişeli olduğunu söylüyor. “Sizce nereye varır?” diye soruyor.

Ve bakın bugün duble yolları döşeyen kudretli liderin kongresi var.

Kongresinde, kendisini başkanlığa, o olmazsa cumhurbaşkanlığına götüreceği varsayılan bir yolu açacağı söyleniyor.

Memleketin duble yolları tamam da...

Duble yollarınız ne kadar iyi niyetle döşenmiş olursa olsun, çözüme götürmüyor.
Madem “Durmak yok, yola devam” diyorsunuz...

O halde bir yol ayrımındasınız. Ya ülke için çözümün yolu, ya da kendi mutlak iktidar ve şahsi ikbal yolunuz.

2014’e kadar daha çok yol var. Siz kendi yolunuzda ısrar ettikçe, korkarım daha bir çok vatandaşımız bu yolda zamansız bir biçimde göçüp gidecek.

Milliyet / 30.09.12