Devrim davası bu ülkede onlar gibi yiğit, fedakar ve adanmış devrimcilerin omuzlarında büyüdü, bugünlere taşındı!...

  • Arşiv
  • |
  • Devrimciler
  • |
  • Düzen/Devlet
  • |
  • 06 Mayıs 2007
  • 09:46

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan...

Mare nostrum

En uzun koşuysa elbet

Türkiye’de de devrim

O, onun en güzel yüz metresini koştu

En sekmez lüverin namlusundan

Fırlayarak...

En hızlısıydı hepimizin,

En önce göğüsledi ipi...

Acıyorsam sana anam avradım olsun

Ama aşk olsun sana çocuk

Aşk olsun

Can Yücel

 
6 Mayıs 1972’de üç yiğit devrimci, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan, faşist rejim tarafından katledildiler. Burjuvazi son nefeslerinde bile davalarına olan inançlarını haykıran bu başeğmez devrimcilerin bedenlerini yokedebildi, ama onların darağaçlarından yükselttiği şiarların binlerce devrimcinin bilinçlerine kazınmasını engelleyemedi.

Bu üç kararlı devrimci, devrim mücadelesinin büyük ölçüde bir irade, inanç ve direnç sorunu olduğunu, bunun için yaşamın her saniyesinin bu dava uğruna sarfedilmesi gerektiğini pratikleriyle ortaya koydular.

Onlar ‘60’lı yılların kitle hareketi içinde gençlik hareketinin militanları olarak yetiştiler. Düzenin icazet alanında mücadelenin reddi olarak ortaya çıktılar, devrim yolunu seçtiler. Burjuva reformizminden kopuşun, düzene karşı militan ve ödünsüz bir başkaldırının temsilcisi oldular. Bu özellikleriyle, kendi kuşağının devrimcileriyle birlikte bir döneme damgalarını vurdular. Geleceğe silinmez bir mesaj bıraktılar.

Bugün beyinlerini ve ruhlarını burjuvaziye satarak geçinen kimi “68’liler”in bu yiğit devrimcilerin adlarına sahip çıkıp onlar adına vakıflar kurmaları bir samimiyetsizlik, dahası riyakarlık örneğidir. Bu, kokuşmuş düzenin geçmişin devrimci birikimini ve mücadele içinde yaratılmış değerlerini iğdiş etme çabasının bir parçasıdır. Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının hayatlarını ortaya koyarak gelecek kuşaklara miras bıraktıkları dava uğruna örnek davranışlarını siyasal içeriğinden soyutlayıp duygusal bir anıya dönüştürmekte, böylece ‘71’in devrimci direniş geleneğini ehlileştirme operasyonuna soldan destek vermektedirler.

Ama tüm bu çabalar boşunadır. Onlar dün olduğu gibi bugün de ölümüne direnişin, davaya adanmışlığın simgesi olarak anılmakta, bu özellikleriyle yeni kuşak devrimcilere yol göstermektedirler.

İnsanlık tarihi hep onlar gibi, davaları uğruna ölümü tereddütsüzce göğüsleyenler tarafından yazılmış, devrim ve sosyalizm davası sınırsız bir fedakarlıkla direniş bayrağını yere düşürmeyenlerin omuzlarında büyütülmüştür. Onlar kendilerinden sonraki kuşaklara umutsuzluğu, teslimiyeti ve ihaneti değil, emekçilerin davası uğruna ölümüne direnmeyi miras bırakmışlardır.

Onlar Türkiye devrimi mücadelesinde bir kilometre taşıdırlar. Devrime ve sosyalizme aittirler; bıraktıkları direniş mirasıyla bugünkü mücadeleyi beslemekte, bu mücadele içinde yaşamaktadırlar. Onların izlediği mücadele çizgisinin ideolojik-politik açıdan kusurlu olan yönleri bu ülkede çoktan bilince çıkarıldı ve aşıldı. Onlardan bugüne kalıcı olarak yaşayan ve geleceğe aktarılacak olan, devrim davasına ölümüne bağlılıktır. Her yeni devrimci kuşak onları bu yanıyla tanıdı, bu yanıyla örnek aldı.

Devrimci yiğitlikleri, kararlılıkları ve adanmışlıklarıyla yeni kuşaklara örnek olan bu başeğmez devrimciler parti, devrim ve sosyalizm mücadelemizde yaşıyorlar, hep yaşayacaklar!..