Cumartesi Anneleri: Bir mezarın peşinde... – İsmail Saymaz

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 24 Kasım 2012
  • 13:20

Öğretmen Hasan Ocak’ın işkencede öldürülmesi üzerine ‘Cumartesi Anneleri’ adıyla biraraya gelen kayıp yakınları; oğullarının, kızlarının ve yakınlarının en azından bedenlerini bulabilmek, bir mezartaşına kavuşabilmek için 17 yıldır mücadele veriyor. Oğullarının izini sürmek uğruna dövülerek ve saçlarından sürüklenerek ve defalarca gözaltına alınarak yazdıkları bu tarih, Türkiye ’nin demokrasi sicili olarak kayıtlara düşüyor. Bu 17 yılda hiçbir kayıp bulunmadığı gibi, çocuklarına kavuşamayan anne ve babalar bir bir hayata veda ediyor.

 Gazi Mahallesi’ne giren bir ticari taksiden uzanan namlular 12 Mart 1995 akşamı dört kahvehaneyi tarayarak bir Alevi dedesini öldürdüğünde, adeta koca bir el bombası toplumun orta yerine atılmıştı. Sonraki üç gün boyunca polis, mahalleyi taradı; 17 vatandaş katledildi. Öğretmen Hasan Ocak, bu kıyım günlerinde Gazi Mahallesi’nin direnişine öncülük eden isim olarak öne çıktı.

Kimsesizler Mezarlığı’nda iki ceset...

Yasadışı Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi olduğu öne sürülen Ocak, 21 Mart 1995’te, kız kardeşi Aysel’in doğum günü için eve yetişmeye çalışıyordu. Evde balık pişirilecekti. Evi arayıp “Erken geleceğim” dedi. Fakat bu, Ocak’ın sesinin dünyada son kez duyuluşuydu. İddiaya göre Aksaray ’da gözaltına alınmış ve en son İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde görülmüştü. Ailesi iki ay boyunca oğlunu bulmak için kapı kapı gezdi. Anne Emine Ocak, oğlunu bulmakta yardımcı olmasını istediği Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Nusret Demiral tarafından tutuklandı. Bir ihbar sonucunda, Ocak’ın işkence edilmiş haldeki cesedi 17 Mayıs 1995’te İstanbul Altınşehir’deki Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu. Bağcığıyla boğularak öldürüldü. Bulunduğunda saati, kemeri, ayakkabı bağcıklarının olmayışı, gözaltında öldürüldüğünün kanıtıydı. Ve 200 metre yakınındaki başka bir mezarlıktan, kendisiyle aynı gün kaybedilen Rıdvan Karakoç’un cesedi çıktı. Oğulları ve kızlarını kaybedenlerin anneleri, iki genci toprağa verdikten sonra beyaz tülbentleriyle 27 Mayıs 1995’te İstanbul Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelme kararı aldı. Artık onlara ‘Cumartesi Anneleri’ adı veriliyordu.

Perşembe’den Cumartesi’ye

Cumartesi Anneleri, iki kaynaktan esinleniyordu. İlki, Türkiye’deki kadın mücadelesiydi. 12 Eylül ’den önce İlerici Kadınlar Derneği, ülkücülerin saçtığı dehşet karşısında “Analar Doğurur, Faşistler Öldürür” kampanyası başlatıp Ankara ’ya yürüdü. 12 Eylül’den sonra tutuklu yakınları cezaevi önlerinden sokağa taştı. Bir tutuklu ablası olan Didar Şensoy, 1987’de Dünya Barış Günü olan 1 Eylül’de TBMM önünde yapılan, ‘devrimci mahkumlara destek eylemi’ sırasında polis darbeleriyle öldü. Annelerin mücadelesi İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve TAYAD’ın kurulmasını sağladı.

Bilhassa İHD’liler ve derneğin Güneydoğu ’daki temsilcileri 90’larda askerin ve polisin hedefi oldu; şube başkanları ve üyeleri kaçarıldı, öldürüldü veya yok edildi. Annelerin esinlendiği ikinci kaynak, Arjantin ’de cunta tarafından katledilen ve yok edilen çocuklarını bulabilmek için Plaza Del Mayo Meydanı’nda toplanan Perşembe Anneleri’ydi. Perşembe’den Cumartesi’ye el verilmişti.

Cumartesi Anneleri, 1. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nı 17- 19 Mayıs 1996’da İstanbul’da topladı. Bu kurultay Uluslararası Kayıplar Komitesi’nin (ICAD) kurulmasıyla sonuçlandı. Annelerin seslerini tüm dünyaya duyurdukları andan itibaren, oğullara deva görülen şiddet kendilerini de buldu. Coplandılar, dövüldüler, saçlarından sürüklendiler. HABİTAT Toplantısı’nın yapıldığı 8 Haziran 1996’da 600 kişi gözaltına alındı. Artık her buluşma polis dayağı demekti. Polis, Galatasaray’ı muhasara altına alıyor, kurban yakınları daha meydana varmadan ya gözaltına alınıyor ya dövülüyordu. Anneler buluşmanın 200. haftası olan 13 Mart 1999’ta eylemlerini bitirdiler. Evet, seslerini duyurmuşlarsa da oğullarını korumaya güçleri yetmemişti. Zira daha o hafta sendikacı Süleyman Yeter, İstanbul Emniyeti’nde kaybedildi.

Anneler hem adalet arayışının sonuçsuz kalmasından yorulmuş hem de gördükleri şiddet altında ezilmişlerdi. Üstelik çoğu da yaşlıydı. Örneğin 12 Eylül’den sonra İstanbul’da kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün babası İsmail’in ömrü, oğlunun yitik cesedini bulmaya yetmedi. Keza 1994’te kaybedilen üniversiteli İsmail Bahçeci’nin babası Şehmuz’unki de... Anne ve babalar Sezen Aksu ’nun onlar için yaptığı şarkıyla sahneden çekiliyordu. Tabii, şimdilik...

Cumartesi Anneleri’nin bıraktığı boşlukta 2001’de, Yakınlarını Kaybedenler Derneği doğdu. Ağırlıklı 90’ların mağduru olan Pervin Buldan, Hanım Tosun ve Tomris Özden’in öncülük ettiği dernek, kayıp yakınlarını bir araya getiriyordu. Başkanlığa, eşi Savaş Buldan’ı faili meçhul cinayete kurban veren Pervin Buldan seçildi. Buldan 2007 yılında Iğdır Milletvekili olarak TBMM’ye seçildi. Kimi Cumartesi Anneleri de, örneğin Kocaeli’de denize atladığı iddia edilen Murat Yılmaz’ın annesi Hanife Yılmaz da bağımsız milletvekili adayı olarak sesini duyurdu.

O umut tükendi

Ergenekon Davası, annelerde faili meçhul cinayetlerin aydınlatılabileceği umudunu doğurmuştu. On yıl sonra, 31 Ocak 2009’da, yeniden sokağa çıktılar. Türkiye, bıraktıkları gibi değildi. Başbakan Erdoğan , Ocak 2010’da Dolmabahçe’deki konutunda Cumartesi Anneleri ile buluştu. Bütünüyle annelerin katıldığı buluşma, umut için kıvılcım sayılır mıydı? Anneler “Oğlumuzun kemiklerini verin” dedi.

Buluşmadan hemen sonra TBMM İnsan Hakları Araştırma İnceleme Komisyonu, 12 Eylül’den sonra Kars’ta kaybedilen Cemil Kırbayır için heyet oluşturdu. Raporda Kırbayır için, “İşkencede öldürülüp kaybedilmiştir” denildi. Fakat bu rapor, bir türlü davaya dönüşmedi. Yani Dolmabahçe’den hayalkırıklığından ötesi çıkmadı. 12 Eylül’den sonra oğlu Hayrettin’i bir daha göremeyen Kemalettin Eren, buluşmadan bir yıl sonra, oğlunun mezarına dahi kavuşamadan hayata veda etti. Ve sonra Dargeçit’te, 13 yaşındaki oğlu Seyhan’ı kaybeden Ramazan Doğan gözlerini yumdu...

Radikal / 24.11.12