Coşkulu, yaygın ve kitlesel 1 Mayıs…

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 03 Mayıs 2012
  • 10:25

Yüzbinler neo-liberal yıkıma, faşist baskılara, saldırganlık ve savaşa hayır dedi!

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygın, kitlesel ve coşkulu kutlamalara sahne oldu. İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere 110 merkezde gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamalarına katılım yüksekti. Yüzbinlerce işçi, emekçi, kadın ve genç talepleri, özlemleri ve coşkularıyla alanları doldurdular.

Alanlardan yansıyan kitlesellik, coşku ve kızıllık, sermaye iktidarı ile Truva atlarının 1 Mayıs kutlamalarını parçalayıp zayıflatma girişimlerinin fiyaskoyla sonuçlandığını gösterdi. 1 Mayıs’ı provoke etmeye çalışan devlet görevlileri ile kutlamaları parçalayan sermayenin Truva atları karşılarında yüzbinlerin mücadele azmi ve coşkusunu buldular.

Sermaye ve emperyalistlerin hizmetindeki AKP'nin hem iç hem dış politikada izlediği saldırgan politikalara karşı biriken tepki ve öfke, işçi sınıfının özgürleştirdiği meydanlarda açığa çıktı. Gerici rejimin saldırılarına uğrayan, hakları gasp edilen, ayrımcılığa maruz kalan, yaşam alanları yağmalanan, gelecekleri karartılmak istenen, kısacası sömürü ve baskı biçimlerinin bin bir çeşidiyle karşılaşan toplumun emekçi kesimleri, 1 Mayıs alanlarında sorunlarını dile getirip taleplerini haykırdılar.

Taşıdıkları pankartlar, dövizler, yükselttikleri şiarlar ve dile getirdikleri talepler, yüzbinlerin Amerikancı AKP iktidarının icraatlarına tepkili olduğunu gözler önüne serdi. Neo-liberal politikaların yıkıcı sonuçlarına, Kürt hareketine karşı yürütülen kirli savaşa, Suriye şahsında komşu halkları hedef alan savaş çığırtkanlığına ve gelinen yerde sanatçıları da vurmaya başlayan gerici faşist saldırganlığa karşı alanlara çıkan yüzbinler, sömürü ve kölelikten arınmış, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşayabilecekleri sosyalist bir dünya özlemini dile getirdiler.

1 Mayıs alanlarını dolduran işçi, emekçi ve gençlerin çoğu reformist kortejlerde yürüdü. Buna karşın devrimci önderler ile devrim şehitlerine özel bir ilgi gösterildi, kızıl bayraklar dalgalandırıldı, devrim ve sosyalizm şiarları yükseltildi, işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarı onbinler tarafından haykırıldı...

Kitlelerdeki devrimci dinamizm ile ufku düzen sınırlarını aşamayan reformist parti ve çevrelerin çizgisi çelişik bir tablo yaratsa da, bu durum, ileri işçilerin, emekçilerin ve gençliğin gerçek kurtuluşun devrimde, özgür geleceğin sosyalizmde olduğunu hissettikleri gerçeğini ortadan kaldırmıyor. İlerici ve devrimci güçlerin, pek çok sorunla karşı karşıya bulunmalarına rağmen 1 Mayıs kutlamalarında özel bir yer tutabilmeleri, işçi ve emekçilerdeki bu bilinçle de yakından bağlantılıdır.

1 Mayıs’ın bu kızıl tablosu egemenleri fazlasıyla rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığı farklı icraatlarla dışa vuran dinci-Amerikancı iktidarla işbirlikçileri, bir yandan tehditler savurup ortamı provoke etmeye çalıştılar, diğer yandan 1 Mayıs’ı sahiplenme pozları takındılar. Bu konuda da uğursuz rolünü oynayan “yandaş” sermaye medyası da, 1 Mayıs’ı “herkesin bayramı” ilan ederek, sınıfsal özünü ve devrimci mirasını yok etme çabasına ortak oldu.

Tandoğan’da kutlama yapan sermayenin Truva atlarının işçi ve emekçi düşmanı AKP’li bakanlı kürsüye davet etmeleri ise, bu düşkün takımı adına ihanetin üst bir boyuta taşınmasının yanısıra, “1 Mayıs herkesin bayramıdır” safsatasını inandırıcı kılma çabasıdır aynı zamanda. Bu arada yıllardır 1 Mayıslar'da işçi ve emekçilerin üzerine polis ordusu salan dinci-gericiliğin şefleri de birden “işçi dostu” oluverdiler. Tayyip Erdoğan’dan Abdullah Gül’e, Bülent Arınç’tan Cemil Çiçek’e AKP şeflerinin 1 Mayıs mesajları yayınlamaları da, aynı rezil planın bir parçasıdır.

Egemenler cephesinin kirli ve sefil çabalarına karşın, çıkarları birbirine zıt iki sınıfın, uzlaşmaz iki dünyanın karşı karşıya geldiği 1 Mayıs’ta, alanlardan yansıyan coşku ve kitlesellik büyük bir önem taşıyor. Zira dinci-Amerikancı iktidarın pervasız saldırganlığına rağmen ortaya çıkan devrimci dinamikler, baskı ve zorbalığın işçi ve emekçileri sindiremediğini ortaya koymakla kalmıyor, saldırıları püskürtebilmenin potansiyellerine de ışık tutuyor.

Vurgulamak gerekiyor ki, 1 Mayıs alanlarında sergilenen mücadele kararlılığının sermaye iktidarı üzerinde etkili bir baskı oluşturabilmesi ancak mücadelenin 1 Mayıs alanlarından 2 Mayıslar’a taşınmasıyla mümkün olabilir. Mücadele dinamiklerinin heba olmaması için, neo-liberal yıkım saldırılarına, faşist baskı ve zorbalığa, saldırganlık ve savaş politikalarına karşı mücadelenin aynı kararlılıkla, 2 Mayıslar’da da sürdürülmesi şarttır.

1 Mayıs alanlarında açığa çıkan devrimci dinamiklerin örgütlü işçi sınıfı önderliği altında birleştirilmesi kritik önemdedir. Bu mücadele dinamizminin 2 Mayıslar’a taşınamaması durumunda, dinci-gerici iktidarın içe ve dışa dönük saldırganlığa devam edeceğinden kuşku duyulmamalıdır. Bu pervasız saldırganlığın devamı ise, işçi sınıfı başta olmak üzere 1 Mayıs alanlarında öfkesini haykırıp taleplerin yükselten tüm emekçilerin daha ağır sorunlarla karşılaşmaları anlamına gelecektir.

1 Mayıs alanları, işçi ve emekçilerin sermaye ve emperyalistlerin hizmetindeki dinci gericilerin saldırılarını sineye çekmek zorun olmadıklarını, tersine, aynı mücadele azmi ve kararlılığıyla bu gerici zorbaları dize getirmenin mümkün olduğunu göstermiştir. O halde işçi sınıfı ve müttefiklerinin devrimci dinamizmini 2 Mayıslar’a da taşımak için seferber olmalı, 1 Mayıs’a hazırlık sürecindeki tempoyu düşürmeden devrimci bir sınıf hareketini geliştirme mücadelesine dört elle sarılmalıyız.