Bir çoğumuz gözü yaşlı Berfo Ana’yı televizyonlarda tanıdık. Ancak Berfo Ana’nın hikayesi bize yabancı değildi. Bu ülke benliğimizde derin izler bırakan böylesi hikayelerle dolu…
Bitmeyen hikayelere yenileri eklenir, bitmeyen acılarımıza eklenen yeni ve tanımsız acılarımız gibi… Bu acıların kök saldığı yüreklerden biri de Berfon Ana’dır.
Yüz beş yaşına basmış, ağır hastalıkları olan bu yaşlı kadının direngenliği sanırım onu izleyen herkesi etkiledi. Kaybolan oğlunun mezarını arayan ve bunun için yollara düşen bir ANA!
“Oğlumun kemikleri bulunmayana kadar ben ölmeyeceğim, ölürsem beni gömmeyin” diyen bir ANA! Yaşlı ve hasta bedeni tüm bu acılara, yitik kalan özleme dayanamadı.
Bir Ana daha yüreği yaslı ve yaralı ayrılıyor bizden. Yaşamın bu toprakların insanı için sadece direnmek olduğunu bir kez daha Berfo Ana şahsından tepeden tırnağa kadar hissediyoruz. Tıpkı adı gibi direngen bu kadın hayatımızın tüm anlarına da nüfuz ediyor.
Tarih kadar eski acılara, emeklere sahip analarımız…
Yaşamın inşacısı olarak evrensel bellekte yaşayan analarımız…
En sevdikleri parçalarını devrime veren analarımız…
Sevdiği parçalardan acımasızca ayrılan, her ayrılışta binlerce kez ölen ancak her şeye rağmen” ben ağladım başka analar ağlamasın” diyen yüce analarımız…
Ve otuz iki yıldır kayıp oğlu için şehir şehir, makam makam dolaşan Berfo Ana’mız…
Yüzünde tarihin köklü acıların izleri vardı. Gözleri yitik kalmış özlemin hüznü ile dolu idi ve acılı sözleri bir halkın ortak acıların ifadesiydi.
Her insanın içinde bir takım gizli geçitlerin olduğu söylenir. Onları görebilmek içinde bizde duran gözlerin açılabilmesi gerekir. Tarih boyunca mitoloji, felsefe, din, bilim, sanat bunu açabilmek için çabalamaktadırlar. Kimin ne kadar açabildiği ya da kapattığı da tartışılır.
Ancak Berfo Ana o derin, yaralı bakışları ile bilen, anlayan ve hisseden insan için çok şey söylüyordu. Bakabilen için o gözler açıktı. Tarih boyunca dilsizleştirilmiş tüm gerçekleri anlatıyordu. Gözleri gerçeğin kendisiydi.
Büyük yürekliliği, direngenliği ile tanıdığımız Berfo Ana’nın sözleri kadar bakışları da hafızamda gidip-geliyor. Yaralı yüreğinin acıları bütün benliğimi sarıp sarmalıyor.
Onda tüm analarımızın acılarını görür ve yaslı yüreklerine sarılırım. Ve analarımızın acıları dinsin, bir ana yüreği daha yaslı ve yaralı kalmasın diye daha fazla tutunurum kavgaya.
Şimdi Berfo Ana’yı memleketine uğurluyoruz. Yüreğinde yitik kalan özlemin verdiği acı ile gömeceğiz. Ama sana sözümüdür ki biz oğlunun kemiklerini bulup, onu da yanına gömeceğiz. Ruhun o buluşma günü gerçekleşmeyinceye dek rahat etmeyecek biliyorum.
Bakışların gibi ruhunda bizimledir ve biz görevimizi yerine getirmeyene kadar bizi yalnız bırakmayacaklar! İnsanlıktan nasibini almayanlar her gün ‘Ana Edebiyatı’ yaparak acılarınızı daha derinleştirip, süreklileştirmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Onlar şahsında insanlığın en kutsal değerleri eril kazanlarda kaynatılıp eritilmekte. Yaşadığımız çağın vicdansızlığını bir de senin çabalarının sonuçsuzluğu ile tanık oluyoruz. Ama siz değerli analarımız bu çağında vicdanı olmaya devam ediyorsunuz.
Vicdanınız tüm vicdansızlıkları sökecek biliyorum. Ve biliyorum ki nasıl ki cennet sizlerin ayaklarınız altına dizilmişse özgür yarınlar da yaralı yüreklerinizin direngenliğinde gelişecek. Bu direngenliğinizle yeni ve asıl olanı geliştirme sözüyle öpüyorum, tüm benliğimle de sarıyorum.
*Leyla Agiri, Özgür Kadınlar Birliği (YJA) üyesi
ANF / 23.02.13