Başkanlık sistemi hevesi – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 10 Kasım 2012
  • 05:33

Tam da Türkiye düşük profil 'Obamania'ya' tutulmuş ve ABD'nin 200 yıllık 'başkanlık sistemi' tarihsel  tecrübesinin yaldızlı sunumlarına dalmışken, iktidar partisi 'Başkanlık sistemi teklifini' TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sunuvermişti.

Muhakkak ki bu mükemmel zamanlamayla iktidar partisi ikide ısıtıp getirdiği 'Başkanlık sistemi' bu kez ABD seçimleri finaline denk düşürüp 'işte Türkiye de bu demokrasi şölenini' yaşasın yani Türkiye de başkanını seçsin PR'ını denemiş olabilirdi.

Siyasi dilini süratle 'sakil, maço ve gayri edebi ifadelerle' kirleterek tahliye eden Türkiye kifayetsiz ve çatışmacı siyasi kültürünün tüm avamlığıyla parlamenter rejimini mi değiştirmeye kalkışıyordu... 

Klasik demokrasinin tarihsel uzlaşma ve diyalog kurumlarının ruhunu, felsefesine direnen kusurlu demokrasimizi bir 'yasal düzenlemeyle' başkanlık sistemine mi montajlayacaktık.

Oysaki eleştiri ve basın özgürlüğünün dünya tarafından kaygıyla izlendiği, ifade ve düşünce özgürlüğünün kullanımının doğrudan 'oto sansüre' tabi olduğu siyasi iklimimiz 'Başkanlık sistemini' tartışmaya bile müsait görünmüyordu.

ABD BAŞKANINDAN GÜÇLÜ

12 Eylül Cunta Anayasası başta olmak üzere, yüzde 10 seçim barajı, 12 Eylül'ün siyasi parti ve seçim kanunlarına 'siyasi istikrar' diye yıllardır pazarlanmasından sonra karşımıza çıkan otoriter ve tek tipçi siyasi anlayış, şimdi de 2023 vizyonu gereği 'Başkanlık sistemiyle mi' konsolide edilecekti?

10 bin Kürt mahkum açlık grevlerinde 60. gününe girdiği bugün Kürt sorununa Suriye sorununu eklemlemiş sivil iktidarın 10 yılda yürütme ve yasamayı tek elde toplamasının nasıl 'demokratikleşme iflasına' yol açtığını deneyimlerken 'Başkanlık sistemi güçlü yürütmedir ' lüzumu nereden çıkmıştı...   

Meclis'te gece yarıları torba yasalara atılan yasa değişiklikleri ya da yüze yakın Kanun Hükmünde Kararname'yle çalışma hayatı, sağlık alanı, eğitim, yaşam alanları, doğal varlıklardan şehir mekanlarına sahip olduğumuz anayasal hakların ve kamusallığın evrensel hukuk dışına çıkartıldığı ve örgütlü toplumun yıkıldığı Türkiye'de yürütmenin gücü ABD Başkanı'nın gücünün fersah fersah üstündeydi.

REFERANDUM DEMOKRASİSİ 

Mesela bir gecede havacılık sektöründe grev hakkı yasaklanabilir ya da bu hafta yasalaşan Sendika Yasası'yla Cumhuriyet tarihinde mücadeleyle kazanılmış 'sendikal haklar' yok olabilirdi.

Bir Kanun Hükmünde Kararname'yle kamu hastaneleri kurup başına 'karlılık güdüleyici' CEO'ları atayabilirdiniz veya yüzlerce yıllık köyler mahalleye dönüşür, mahalleler başka ilçelere kaydırılır, kavga dövüşle geçen eğitim yasasıyla 17 milyon öğrencinin parasız eğitim hakkı 'dindar nesiller' yetiştireceğiz jeneriğinde piyasalaşırdı.

Anayasasından başlayarak yasaların kişiler, kurumlar, şirketlere hatta yabancı sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenlendiği Türkiye'de başkanlık sistemi pek tabii ki referanduma götürülüp, 'tek millet, tek din tek başkan' hitabetiyle tek torbada 'milli iradenin' oyuna sunulurdu...

Akşam / 10.11.12