Avrupa'da 1 Mayıs: Gözlemler, değerlendirmeler, sorumluluklar

  • Arşiv
  • |
  • Dünya
  • |
  • 05 Mayıs 2012
  • 12:47

Avrupa'nın kapitalist hükümetleri yeni kemer sıkma paketleri hazırlığı içindeydi. İşçi ve emekçiler oldukça hoşnutsuzdu, öfkeliydi. Zira, bir kez daha, kendilerinin hiçbir biçimde nedeni olmadıkları bir krizin faturası her defasında kendilerine ödetiliyor, otomatiğe bağlanmış bir biçimde sürekli olarak kazanılmış hakları gasp ediliyordu.

Taşeron işçilik uygulaması her geçen gün daha bir can yakıcı boyutlar kazanmış, işsizlik tam bir kabus haline gelmişti. Ücretler çok düşüktü ve sürekli aşağı çekiliyordu. Bunun dolaysız bir sonucu olarak, yoksulluk ve sefalet artıyordu. Toplumun genç kuşağı ise, tam bir geleceksizlikle karşı karşıyaydı.
Fransa'da kıyasıya süren Cumhurbaşkanlığı, Almanya'da eyaletler düzeyinde yapılan bir seçim süreci yaşanıyordu. Hollanda'da hükümet istifa etmiş, yeni bir hükümetin hazırlığı yapılıyordu. Yani sadece iktisadi ve sosyal alanda değil, siyasal alanda da gerilim vardı.

1 Mayıs'a işte bu koşullarda girildi.

Her şeye rağmen…

Avrupa'daki 1 Mayıs'ların hepsi de, daha önce olduğu gibi sendikaların öncülüğünde gerçekleştirildi. Yine, politik ve pratik, 1 Mayıs öncesi kayda değer hiçbir çalışma yürütülmedi. Kulağa hoş gelen, ama gerçek yaşamda hiçbir karşılığı olmayan bir slogan, bunun üzerinde yazıldığı, ama yine sendika koridorlarındaki masaların üzerinde kalan bir afiş, ruhsuzluğun hakim olduğu, fabrika ve işyerlerine ulaştırılmayan birkaç tomar bildiri ya da çağrı metni, tüm yapılan bundan ibaretti. 1 Mayıs hazırlığı çerçevesinde, ciddi bir işyeri toplantısı dahi yapılmamıştı, ya da bunlar istisnaydı.

Yerli ilerici ve devrimci partiler cephesinde de tablo çok iç açıcı değildi. Yoğun, yaygın ve bu ölçüde de etkin bir 1 Mayıs ajitasyonu ile kendisini hissettiren bir çalışmadan söz edilemezdi. Tamamen izne bağlı çok ama çok sınırlı bir afiş çalışması ve bildiri dağıtımı ile esas olarak kendi dar çeperleriyle sınırlı bir 1 Mayıs çalışması, onların yaptığı da bundan ibaretti.

Tüm bunları, Die Linke gibi sözde sol partilerin de kimi yerlerde bir parçası oldukları, 1 Mayıs'ı ehlileştirme ve yozlaştırma amaçlı, müzikli 1 Mayıs öncesi 1 Mayıs dansı ve eğlenceleri tamamlıyordu.

Fakat bu, tablonun sadece bir yanıydı. Tablonun diğer yüzünde ise şunlar vardı.

Avrupa'nın hemen her yerinde işçi ve emekçiler sermayenin durdurak bilmeyen saldırılarına karşı az-çok sürekliliği olan bir mücadelenin içindeydi. Başta Yunanistan ve İspanya olmak üzere, tüm kapitalist metropoller proleter kitle eylemleriyle çalkalanıyordu. Yunanistan'da neredeyse günlük olarak sokaktaydılar, grevden greve koşuyorlardı. Almanya'da hizmet sektöründe anlaşma sağlanmıştı, ama metal sektöründe hala TİS süreci yaşanıyordu. Yaygın uyarı grevleri yaşandı. Kısacası, işçi tabanındaki hoşnutsuzluk belli bir hareketliliğe dönüşmüş olup, sürekli bir öfke birikiyordu. Belirgin bir mücadele isteği vardı ve imkan bulduklarında, sonuçlarından bağımsız olarak, talep ve istemlerini dile getirmeyi ihmal etmiyorlardı.

Bu durum 1 Mayıs gösterilerine de yansıdı, yansıtıldı. Örneğin, ciddi bir örgütleme ve organizasyondan yoksunluğa rağmen, sosyal mücadeleler bakımından daha geride seyreden Almanya da dahil, Avrupa'nın her yerinde 1 Mayıs'a katılım oranı geçen yıla göre daha bir fazlaydı.

Yürüyüşlerde bir yere kadar, ama mitinglerde hakimiyet yine sendika bürokratlarındaydı. Haliyle kürsüye de politikacılar ve onlar hakimdi. Özellikle miting alanında, kulakları sağır eden müzik dinletileri, düdük ve trompet sesleri ve nihayet, yığınları aldatma amaçlı kuru sıkı nutukları ve sendika bürokratlarının hiçbir inandırıcılığı bulunmayan ruhsuz konuşmaları, yine gösterilerin genel atmosferini belirledi. Politikacılar seçimler için oy avcılığı yaptılar, sendikacılar ise, işçi tabanını yatıştırma amaçlı vaatlerde bulundular.

Bundan da anlaşıldığı gibi, devrimci müdahale, bu çerçevede de, devrimci politik ajitasyon zayıftı. Kuşkusuz ki, göçmen devrimci parti ve örgütlerin özel bazı çabalarıyla, yürüyüşlerde bir parca yansıdi, alanda ve kürsüde ise sözü edilemezdi. Esasen buna izin de verilmiyordu. Bu yönlü talep ve çabalar, sendika bürokratlarının ördüğü duvarlara çarpıp geri dönüyordu.

Her şeye rağmen, işçilerin, taşıdıkları pankart ve dövizlere yazdıkları, yaratıcılık örneği slogan ve taleplerin ve zaman zaman devrimci parti ve örgütlerle eşgüdümlü biçimde attıkları sloganların şahsında, bu yılki 1 Mayıs, özellikle proleter kitle hareketliliğinin belli bir süreklilik arzettiği Yunanistan, İspanya ve Fransa gibi yerlerde, geçen yıla göre daha bir canlı ve coşkuluydu. Kapitalizme, krize ve kapitalist hükümetlere dönük protestolar yapıldı, geleceğe dair özlemler dile getirildi. Öne çıkarılan sorunlar ise, taşeron işçilik, insan onuruna yaraşır bir ücret, iş güvencesi, meslek eğitimini tamamlayan genç işçilerin kadrolu hale getirilmesi gibi sorunlardı.

İşçi tabanında mücadele isteği var, görev sınıf devrimcilerinindir

Gerek hizmet sektöründeki TİS görüşmeleri ve gerekse IG Metall'in halihazırda yürütmekte olduğu görüşmeler sırasında, somut olarak da, anlaşmazlık durumunda başvurulan uyarı grevleri sırasında açıkça görüldü ki, işçi tabanı mücadeleye isteklidir. Greve de, başka eylemlere de hazırdır. Nedir ki, bu yetmez. Aslolan onlardaki bu mücadele isteğini doğru hedefler doğrultusunda ve sonuç alıcı biçimde örgütlemektir.

Sendika bürokratları, özellikle de IG Metall yöneticileri 1 Mayıs kürsüsünde kararlılık gösterisi yaptı. TİS görüşmelerinde öne sürdükleri talepler kabul edilmezse eğer, daha ciddi eylemlere başvuracaklarını dile getirdiler. Hatırlanacak olursa, ver.di yöneticileri de benzer açıklamalar yapmıştı. Nedir ki, yine aynı şeyi yaptılar. İşçilere sıfır zam dayatan hizmetin sektörü patronlarına teslim oldular. Ve dahası, tam bir utanmazlık örneği sergileyerek, bunu gerçek bir kayıp değil, iyi bir kazanım olarak sundular. IG Metall yöneticilerinin de, eninde sonunda benzer bir icraata imza atmaları sürpriz olmayacaktır. Onların 1 Mayıs kürsüsünde yaptıkları açıklamaların hiçbir samimiyeti bulunmamaktadır. Kararlılıklarının da gerçek bir karşılığı olmayacaktır. Kısacası bu iş sendika bürokratlarına bırakılamaz. Bu, 1 Mayıs gösterileri sırasında bir kez daha anlaşılmıştır.

Tabandaki mücadele isteğini örgütlemek ve sermayenin ardı arkası gelmeyen saldırılarına, somut olarak da, yeni kemer sıkma paketlerine karşı mücadeleyi yükseltmek, bu görev ve sorumluluk herkesten önce sınıf devrimcilerinindir. Sınıf devrimcileri, yerli devrimci güçlerle tam bir dayanışma içine girerek, bu sorumluluğun tüm gereklerini yapmalıdırlar.

Sınıf devrimcileri ve 1 Mayıs

Sınıf devrimcileri olarak bu yılki 1 Mayıs'a daha bir örgütlü, demek oluyor ki daha bir hazırlıklı biçimde girdik. Kapitalist sistemin kalbi ve kabesinde dahi, emekçi yığınların kapitalizmi sorguladıklarından, her bir eylemlerinin dosdoğru sistemin simgesi durumundaki hedeflere yöneldiğinden ve sosyalizme dönük özlemlerin umut verici biçimde yeniden depreştiğinden hareketle 1 Mayıs şiarımızı, 'Devrim ve sosyalizm için, 1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!' olarak belirledik.

Erken bir tarihte, bu şiarın süslediği afişler, bu başlıklı bildiriler ve bültenler çıkardık. Faaliyet yürüttüğümüz tüm ülkelerde ve kentlerde yaygın bir afiş çalışması yaptık, 1 Mayıs'la ilgili bildiri ve bülten dağıttık. Çeşitli etkinliklerde duyurular yaptık, işçi ve emekçileri 1 Mayıs gösterilerine katılmaya çağırdık. Kimi kentlerde, MLPD ile birlikte, 1 Mayıs'ı yozlaştırma amaçlı çabalara karşı, alternatif etkinlikler düzenledik. Denebilir ki, yurtdışında 1 Mayıs'a dönük kayda değer tek politik ve pratik çalışmayı sınıf devrimcileri olarak biz yürüttük.

Saflarda belli bir canlılık ve toparlanma vardı. Bu, 1 Mayıs gösterilerine de yansıdı. Bu yıl büyük-küçük çok daha fazla merkezde 1 Mayıs kutlamalarına katıldık. 1 Mayıs gösterilerine katılım oranı da geçen yıla göre bir parça daha fazlaydı. Kortejlerimizdeki dirilik ve coşku dikkate değer bir başka yenilikti.

Bir 1 Mayıs'ı daha geride bıraktık. Bu yılki 1 Mayıs'ın derslerini iyi sindirmeli, yenilenmiş olarak geleceğe hazırlanmalıyız.

Enternasyonal-İnfo