Aslıhan'ın kırık parmakları... - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 17 Mayıs 2012
  • 04:13

Devletin kayıtlarında mevcut olmadıkları açıklanan Dersim'in kayıp kızlarından Aslıhan, 1938 yılında Erzincan garında bindirildiği vagondan tam 74 yıl sonra inerek gözümüze göründü.

Parmakları kırık, kaynamış ellerini dizlerinin üzerinde yan yana koyduğu fotoğrafıyla kibirli devletin olmasa da bizlerin hafıza kaydına derinden işlendi.
O tarihlerde saçları kazıtılıp, sesleri kesilerek 'kaybedilen' binlerce Dersimli kızdan biri daha ortaya çıkarken, biz de yine Dersim katliamının acıtıcı insan hikayelerinden birine daha kulak kabartmıyorduk.

Yaşayan tanıkları ve muhataplarının sayısı giderek azalan Dersim katliamının geciken hesaplaşması ve Dersimlilerin bilgece tevekkülle sadece büyüklerinin kayıp mezarlarını öğrenme isteği de aklımıza düşüyordu.

Dersim olaylarını araştırmak için kurulan TBMM Alt Komisyonu'na bugüne değin 2500 başvuru yapılırken, Adalet Bakanlığı Ankara metro yapım çalışması sırasında arşivleri üç defa su bastığı için binlerce dosyanın okunamayacak hale gelip imha edildiğini ve ellerinde herhangi bir belge olmadığını açıklamıştı.
Devlet tarihimizin mutat 'ehlileştirme mühendisliğinin' çocuk ruhlarına musallat olup, onların kucaklarına hayat diye bıraktıkları ucu olmayan çileye mahkum edildikleri hakikati günümüzde de öylece bize bakarken, Aslıhan'ın kızı bile 2010 yılına kadar annesini Müslüman Fatma olarak biliyordu.

Oysa Aslıhan, 5-6 yaşındayken babası Agop Kiremitçiyan'ın keşiş olduğu Halvori Wenk Köyü'nde buğday yığınları arasına saklanarak katliamdan kurtulmuş, sonra sonra kara vagonlara bindirilerek 'kendisini' geride bırakacağı uzun yolculuğuna başlamıştı...

Ve küçük Aslıhan gönderildiği Konya'da devletin amansız 'uygarlaştırma şiddetinin' çocuk kimliğini ve köklerini emen 'akıbetine' uğrayarak 'Fatma' olmuştu.
Aslıhan Kiremitçiyan'dan Fatma Yavuz'a doğru uzanan 72 yıllık unutmanın zifiri karanlığında hep bir çocuğun gözleri bakmış olmalıydı kendisine...       
Aslıhan'ın besleme olarak verildiği evde odunla kırılan ve tedavi edilmeyen eğri kaynamış kırık parmakları belki de küçük Ermeni kıza kim olduğunu hatırlatacaktı.
13 yaşında kelime-i şehadet getirerek Müslüman yapılan Aslıhan, 35 yaşında birisiyle evlendirilip 'kendinden başka biri olmanın cezasına' ömür boyu çarptırılmıştı.

Dersim'in Kayıp Kızları belgeselinin yapımcıları Kazım ve Nezahat Gündoğan'ın yıllarca süren zahmetli ve emek yoğun çalışmalarıyla ulaştıkları 150 kayıp kızın ardından, Aslıhan ortaya çıkan ilk kayıp Ermeni kızıydı.
Ve Aslıhan Kiremitçiyan Meclis Dilekçe Komisyonu'na başvurarak kendisinden hayatını ve kimliğini çalanlar için davacı oldu. Yakında çıkacak Dersim'in Kayıp Kızları kitabında Aslıhan'ın öyküsü bütün detaylarıyla yer alıyor.

Dört dağın arasında kalmış suskun ve vakur mazinin asli sahipleri küçük kızlarını trenlere doldurup Batı'ya 'besleme, hizmetçi' diye göndermekte mahzur görmeyen devletin şimdi binlerce Kürt çocuğunu modern ve yüksek güvenlikli cezaevlerine 'suçlu' damgasıyla tıkması, tarihi medenileştirme hamlelerimizin ne kadar modernleştiğini göstermiyor mu?  

Ama tarih şahittir ki hiçbir iktidar gücü Aslıhan'ın kırık öyküsündeki gibi kimseyi kendi gerçekliğinden, geçmişinden ve köklerinden kopartmaya muktedir olamıyor...
Yalnızca gecenin ve kalbimizin soğuk karanlığı koyulaştıkça, bugün cezaevi duvarlarının diplerinde, geçmişin kuytuluklarında ağlayan çocukların sesleri ne diniyor ne de biz duyuyoruz...

Akşam / 17.05.12