Amerikan tescilli Suriye fiyaskosu – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 05 Kasım 2012
  • 05:40

Geçen hafta Suriye bahsinde yaşanan ve Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren çok kritik bir gelişme, bir-iki istisna hariç ana akım medyamız tarafından ya hiç görülmedi ya da Ankara’nın Suriye politikasının bağlamından kopuk, sıradan bir habermiş gibi gösterildi.

Mamafih tren kaçmış değil. Zira geçen hafta ortasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın açıklamalarıyla oluşan ve Türk medyasının ihmaline uğrayan haber Katar’da bu hafta yapılacak olan Suriye konulu bir toplantıyla ilgili.

Olayın özü şu: ABD, ağustos 2011’de İstanbul’da Türkiye’nin himayesi ve koordinasyonuyla kurulan Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) Suriye muhalefetini temsil yeteneğine sahip olmadığını ilan etti. Bu hafta Doha’da Suriye’nin parçalı muhalefetinden yüzlerce temsilci, SUK’un yerine yeni bir liderlik çatısı oluşturulmasını tartışmak için bir araya geliyorlar.

Toplantı görünüşte Arap Birliği’nin gözetiminde... Ama 31 Ekim tarihli NYT haberinde, Clinton’ın Hırvatistan gezisi sırasında yanındaki gazetecilere, “kendisinin yeni liderlik yapısına katılacak örgüt ve kişilerin seçimine ve toplantının organizasyonuna etkin biçimde müdahil olduğunu bizzat söylediği” yazıyor.
Şu önemli satırları da o haberden aktarıyorum:

“SUK, Suriye’ye hakim olan Aleviler’in yanı sıra Hıristiyanlar ve Kürtlerin anlamlı biçimde temsilini sağlayamadı. Bünyesindeki karanlık akademisyenler ve uzun bir süredir sürgünde yaşayan aktivistler, aşırıcı cihadistlerin giderek daha görünür hale geldikleri bir iç savaşta artan ölçüde geçersizleşmiş durumdalar.

Başından itibaren SUK uzun zamandır sürgünde olan, Türkiye destekli Müslüman Kardeşler’in ana vasıtası olarak görülüyordu. Clinton ise SUK’un yeterince kapsayıcı olmadığını ve içinde aşırılık yanlılarını fazla oranda barındırdığını söylüyor.”

Clinton’ın NYT tarafından aktarılan şu sözleri ise ABD’nin SUK’un defterini neden dürdüğünü yeterince açıklıyor:

“Kendisini bütün Suriyelileri temsil etmeye ve korumaya vakfetmiş bir muhalefet liderliğine ihtiyaç var. Aynı zamanda Suriye devriminin aşırılık yanlıları tarafından çalınmasına açıktan güçlü biçimde karşı koyacak bir muhalefet gerekli”.
Demek ki bu özellikler SUK’ta yok.

Sanırım bu kadarı yeterli.
Şimdi sadede gelelim...

Clinton’ın sarih açıklamaları ve Suriye’de muhalefeti temsil yeteneğini haiz, etkin bir liderlik örgütlenmesi için Katar’da yapılacak olan toplantı, Ankara’nın Suriye politikası açısından şu anlamı taşıyor:

Davutoğlu patentli SUK, Washington tarafından geçersiz kılınmıştır, bitirilmiştir. SUK’a son noktayı ABD koyduğuna göre, AKP’nin Suriye politikasının Türkiye’ye yaşattığı acı fiyasko da ABD tarafından tescil edilmiş bulunuyor.

Türkiye, Suriye’de başat aktör olma imkanını, aşırıcı, hayalci ve yanlış dış politikası nedeniyle artık maalesef yitirmiş bulunuyor.

Baas rejimi önümüzdeki birkaç yıl daha varlığını korursa ki bu muhtemeldir, Türkiye’nin bugün ve gelecekteki reel önceliği Suriye’deki vahim yanlışlarının feci sonuçlarıyla baş etme gailesi olacaktır.

Milliyet / 05.11.12