Türk Metal Sendikası 17. Olağan Genel Kurulu, 1-2 Nisan 2023 tarihleri arasında Ankara Anadolu Hotel’de gerçekleştirildi. Yine her zaman olduğu gibi metal işçilerinin genel kurul sürecine dahil olmadığı ve kapalı kapılar ardında belirlenen listelerle seçime gidildi.
Günümüzde, işçi sınıfının sermayeye karşı verdiği mücadeleden zerrece ilgisi olmayan sendika bürokratları, genel kurulları sendikaların kasasını yağmalamak için yarışa girdikleri alanlara çevirmişlerdir. Genellikle birçok sendikada “tek adam” saltanatı mevcuttur ve yıllardır aynı yüzler başkan koltuğuna oturarak, bir kast sistemi meydana getirmişlerdir.
Aynı şekilde Türk Metal’de bir operasyonla giden Mustafa Özbek ağasının yerine başkan koltuğuna oturan Pevruk Kavlak, bu genel kurulda da yine seçilerek “saltanatını” perçinleştirmiştir. Metal işçisinin sırtında bir kene gibi yapışan ve metal sermayesinin dizginsiz sömürüsü için çalışan Türk Metal’in genel kurulunda sermaye temsilcilerinden tek adam rejiminin bakanına kadar bir dizi sınıf düşmanı vardı. Türk Metal’in metal fabrikalarındaki misyonunu düşündüğümüzde metal işçisinin salonda temsil edilmemesi pek yadırganacak bir durum değildi.
Türk Metal çetesinin başındaki Pervuk Kavlak’ın genel kurulun açılış konuşmasında, ilk olarak metal işçisine bol bol övgüler sıraladı. Yaşanan pandemide en büyük sıkıntıyı işçi sınıfının çektiğini ifade etti. Bugün de yaşanan ekonomik krizin faturasının işçilere kesildiğini söyledi. Her koşulda metal işçisinin mücadelesinde dalgakıran görevi gören çete lideri Kavlak, sonrasında gerçek görevini hatırlamış olmalı ki sermayenin sözcülüğüne soyundu ve ekonomik kriz ve pandeminin faturasını sırtlandığı için metal işçisine minnettar olduğunu ifade etti. Yani kabaran faturayı sermayeye ödettirmediği için metal işçisine teşekkürlerini sunmuş oldu.
Konuşmasının devamında metal işçisinin kayıplarına dem vuran Türk Metal şefi Kavlak, hamasi nutuk çekmeyi ihmal etmedi ve şunları söyledi: “İşte buradan ilan ediyorum, öyle bir sözleşme imzalayacağız ki, kaybettiklerimizin hepsini yerine koymakla kalmayacağız, bir de üstüne koyacağız. Hakkımızı, kayıplarımızı son kuruşuna kadar alacağız. Bu sözleşme, adına yaraşır bir sözleşme olacak. Çünkü bu sözleşme, Türkiye işçi sınıfı için Cumhuriyet sözleşmesi olacak. Bu sözleşme, Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı, yeter artık dediği bir haykırış sözleşmesi olacak, bir direniş sözleşmesi olacak. Bu sözleşme, işçi sınıfının gözbebeği, buzkıran gemisi, Türk Metal’in yiğit üyelerinin zafer sözleşmesi olacak.” Bu sözlerin metal işçileri için hiçbir inandırıcılığının olmadığı, her sözleşme öncesinde “yüzyılın sözleşmesi” gibi mesnetsiz sözlerin ardından gidip MESS’in kucağına oturan Türk Metal’in değişmeyen pratiğinden bilinmektedir.
Metal işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını cehenneme çevirmek için mesai harcayan TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı Burak Akyol ile tüm kapitalistlerin yıkım programlarını hayata geçirmek için çalışan Çalışma ve Sosyal Bakanı Vedat Bilgin kürsüye çıktılar ve Türk Metal ile “iş birlikleri”ne vurgu yaptılar. Kısacası 250 bin üyesi olan bir “sendikanın” genel kurulu kendi üyelerine kapalıydı. Kuşkusuz fabrikalardan delegeler vardı ancak onlar da temsilcilerden ve çevrelerindeki Türk Metal saltanatından nemalananlardı. Metal işçisine kapıları kapatan Türk Metal, MESS ve TİSK kapitalistlerine ise kapıları sonuna kadar açtı. Bu bile Türk Metal’in metal işçisinin karşısında düşman kampında yer aldığını kanıtlayan bir olgudur.
Türk Metal, yukarıdan aşağıya kirli ilişkilerle bezenmiş, sermayenin hizmetinde, MESS ile kol kola girmiş, örgütlü mafyatik bir yapıdır. 12 Eylül 1980 darbesiyle metal işçisinin sırtına kene gibi yapışan ve metal işçisinin geçmişte kazandığı haklarını bir bir kaybedilmesinde başrol oynamış bir suçlular çetesidir. Fabrikalarda metal işçisinin tabiri ile “insan kaynakları” gibi çalışmakta, “huzuru bozan” işçilerin işten atılmasına ön ayak olmakta ve kapitalistler için “huzurlu” bir ortam sağlamaktadır. Kısacası, işçi sınıfı içinde sermayenin ajanı gibi çalışan bu mafyatik yapı, metal işçisinin mücadelesinde büyük bir engel teşkil etmektedir.
Sendikalar, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik ekonomik ve sosyal istemler üzerine tarihsel olarak ortaya çıkan örgütlerdir. Bugün sermaye sınıfının sendika bürokrasisi eliyle sendikaları denetim altına almış olması bu gerçeği hiçbir koşulda değiştirmez ve zayıflatmaz. Bugün sendikalarda bürokrasinin bu kadar güçlü olmasının gerisinde sınıfın verili bilinç ve örgütlülüğüdür. Hakeza sınıfın hareket kabiliyetinin olabildiğince dar olmasının da... İşçilerin öfkelerinin tepkiye, tepkinin de ortak bir mücadele kanalı yaratıldığı koşullarda olanları 2015’te metal işçisi göstermiştir. Dokunulamayan ve o çok “güçlü” denen sendikal ağalık düzeni çok hızlı bir şekilde yerle bir olacak bir yapıdadır. Metal Fırtına’da Türk Metal’in yıkılmaz denilen surlarında birkaç hafta içinde büyük gedikler açılmıştır. Türk Metal sonrasında metal kapitalistlerinden aldığı destek ve metal işçisinin örgütlülük ve bilinci planındaki zayıflığından güç alarak fabrikalardaki hakimiyeti tekrar ele geçirmiştir. Ama bu durum, bu gerçeği hiçbir şekilde değiştirmez.
Metal işkolunda Türk Metal bir sendikadan ziyade mafyatik bir yapıdaki bir çete örgütlenmesidir. Bu gerici yapılanmayı fabrikalardan söküp atacak olan metal işçisinin tabandan örgütlü devrimci sınıf birliğidir. Sermayenin sınıf içindeki bu Truva atlarından kurtulması için inisiyatifi eline alması ve “söz, yetki, karar” hakkına sahip çıkması gerekmektedir.
Metal işçisinin önünde Eylül’de başlayacak MESS TİS süreci var. Metal işçileri bugünden hem MESS’e karşı insanca yaşanacak bir yaşam için taleplerini belirlemeli hem de bu gerici yapı ile hesaplaşacak bir örgütlenmeye ve mücadeleye hazırlanmalıdır. Bunu içinse Metal İşçileri Birliği’nin mücadele programı etrafında bir araya gelerek sık bir biçimde kenetlenmelidir.