Onbinlerce metal işçisinin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyen MESS Grup TİS süreci, ihanet sözleşmesine atılan imzalarla sona erdi. TİS sürecinden yansıyanlar sınıf hareketinin bugünü ve geleceği açısından önemli veriler ortaya koydu.
Mevcut sendikal düzen parçalanıp atılmalıdır!
MESS Grup TİS süreci başından sonuna değin, tüm kesimleriyle mevcut sendikal düzenin sınıf hareketinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Gün be gün derinleşen ekonomik-mali krizin yükünün hayat pahalılığıyla, eriyen ücretlerle, ağır çalışma ve yaşam koşullarıyla işçi ve emekçileri perişan ettiği bir dönemde imzalanan ihanet sözleşmesi, bu olgunun tartışmasız bir belgesi oldu.
TİS sürecinin ilk evrelerinde, metal işçilerinin biriken öfke ve huzursuzluğunun basıncıyla hamasi mücadele nutukları atan, sözde eylem ve grev kararları alan işçi kahyaları kendilerinden bekleneni yaptılar. Bir gece yarısı ihanet belgesinin altına imza attılar. Hemen ardından, rakam oyunları ve karmaşık veriler eşliğinde satış belgesini “kazanım” olarak sunma arsızlığını sergilediler. Böylece Türk Metal’den Birleşik Metal’e, metal sendikalarının başına çöreklenmiş bulunan bürokrat takımı bir ihanet defterini daha kapatmış oldular.
Bu utanç verici ihanet karşısında metal işçileri için de yeni bir sayfa açılmış bulunuyor: Metal işçileri önümüzdeki süreçte ya bu hain takımını sırtlarında taşımaya devam edecekler ve ödedikleri bedel her geçen gün ağırlaşacak ya da parçalayıp atarak önlerini açacaklar.
Aşılması gereken eşik: Edilgenlik ve örgütsüzlük
Metal işçileri son TİS sürecini krizin ağır faturası ve MESS’in kölelik dayatmaları ile karşıladılar. Mevcut koşullar altında bunalan ve öfke biriktiren metal işçileri, sendika bürokratlarının çöpe dönen sözleşme taslaklarının revize edilmesi talebini öne çıkardılar.
Ancak, sınıflar arası mücadelede talep etmek ile talepler için harekete geçmek iki ayrı şeydir ve gelişmelerin seyrini belirleyen en kritik halkayı oluşturmaktadır. Metal işçileri nezdinde sınıfın genelini kesen en temel sorun alanı da budur. Evet, işçi sınıfının genelinde olduğu gibi metal işçileri arasında da büyük bir hoşnutsuzluk yaşanmaktadır. Düşük ücretler, hayat pahalılığı, ağır çalışma koşulları, sermayenin kölelik dayatmaları, sermaye devletinin çok yönlü baskıları ve zorbalığı işçi sınıfını gün be gün bunaltmakta, bu durum en yaşamsal taleplerin işçi sınıfı içerisinde giderek yüksek sesle dillendirilmesine yol açmaktadır. Tam da bu noktada sorun, mevcut edilgenliğin aşılamaması, “öfkeli ve tepkili” bir konumda kalınmasıdır.
Dönem dönem metal işçileri hem sefalet koşullarına hem sermayenin dayatmalarına hem de sendikal düzenin kuşatmasına karşı çıkış arayışı içerisine girmektedir. Bunun en çarpıcı örneği 7 yıl önce yaşanan Metal Fırtına olmuştur. Son olarak Çimsetaş işçilerinin ortaya koyduğu inisiyatif de bu arayışın bir yeni örneğidir. Lakin, bilinç ve örgütlenme düzeyindeki belirgin zayıflık aşılamadığı içindir ki, gerek sınıf hareketinin geneli gerekse metal işçilerinin mücadelesi açısından kazanımlar elde etmek, hareketi yeni bir düzeye sıçratmak ve kalıcı mevziler yaratmak mümkün olamamaktadır. Nitekim, bilinç ve örgütlenme planındaki bu belirgin zayıflık, metal işçilerinin “öfkeli ve tepkili” konumdan sıyrılıp harekete geçtiği Metal Fırtınası döneminde bile hareketin ileriye taşınmasını güçleştirmiş, hareket geri çekildiğinde metal işçilerinin somut mevzilerden yoksun kalmasına yol açmıştır.
Öncüye düşen görevler
Buradaki “öncü” tanımıyla, başta sınıf devrimcileri olmak üzere işçi sınıfına politik-örgütsel açıdan önderlik etme iddiasını taşıyan örgütlenmelere işaret ediyoruz. Bu bağlamda yeni dönemde öncüye düşen görevler şu başlıklar altında toparlanabilir:
- Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, özellikle kriz koşullarının ağırlaştığı günümüz Türkiye’sinde sınıfın en yakıcı sorunlarını ve taleplerini kurulu düzenle bağı içerisinde ve bir mücadele programı çerçevesinde sistematik şekilde öne çıkarmak. Buradan hareketle sınıfın yüzünü dönebileceği politik odaklar haline gelebilmek.
- Sadece TİS süreçlerinde değil, gündelik olarak işçi sınıfının yaşadığı örgütsüzlük ve dağınıklık karşısında “örgütlenme seferberliği” ile hareket etmek, fabrika ve işyeri komitelerinin inşası doğrultusunda azami çabayı harcamak.
- İşçi sınıfı içerisinde henüz öncü niteliği taşımasa da öne çıkan işçilerle somut bağlar kurabilmek. Bu bağlar üzerinden oluşturulacak zeminlerde öne çıkan işçileri politik olarak eğitmek, çok yönlü mücadelelere hazırlamak. Bu potansiyellere dayanarak fabrika komitelerinin asgari zeminlerini oluşturabilmek.
- Mevcut sendikal düzenin ve işçi kahyalarının her adımda ve her vesileyle işçi sınıfı nezdinde maskelerini düşürmek. İhanetçi sendika bürokratlarının sermaye ve devletle bağını çarpıcı olgular üzerinden sistematik bir teşhire konu etmek. Devrimci sınıf sendikacılığı anlayışının (tıpkı Greif örneğinde olduğu gibi) bizzat fabrika zeminlerinde inşa edilmesine öncülük etmek.
- İşçi sınıfı içerisinde sermayeden, sermaye devletinden ve çürümüş sendikal düzenden bağımsız, fiili-meşru mücadele anlayışını esas alan eylemli çıkışların örgütlenmesine öncülük etmek. Bunun potansiyellerin olgunlaştığı her durumda inisiyatifli davranarak mücadelenin ve hareketin önünü açacak müdahalelerde bulunmak.
Gerek metal işkolunda gerekse sınıf hareketinin genelinde, sınıfın devrimci öncüsünün yukarıda altı çizilen başlıklar doğrultusunda atacağı adımlar ve alacağı mesafe, sınıf hareketinin gelişiminde belirleyici bir rol oynayacaktır.