Çok yönlü krizlerin Türkiye kapitalizmini belirlediği bir dönemden geçiyoruz. Ekonomiden siyasete, sosyal-kültürel çöküntüden uluslararası ilişkilere değin, bir dizi alanda sistemin kırılganlıklarını ortaya koyan kriz dinamikleri, her geçen gün sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kapitalizmin çözümsüz krizlerinin toplum yaşamında yarattığı ağır tahribatlar ise, bir yandan sosyal bunalımı derinleştirirken öte yandan emek ile sermaye arasındaki çelişkiyi keskinleştiriyor. Son haftalarda bir dizi fabrika ve işletmeye yayılan işçi direnişleri ile hayat pahalılığı karşısında gerçekleştirilen yaygın eylemler, bu gerçeğin en dolaysız kanıtlarıdır.
İşçi direnişlerinde ve sokak eylemlerinde öne çıkan “İnsanca yaşamaya yetecek ücret!”, “Sefalet dayatmalarına hayır!”, “Zamlar geri alınsın!”, “İşten atmalar yasaklansın!” vb. talepler ise, gelişmekte olan sınıf-kitle eylemlerinin dolaysız olarak kriz zemini üzerinde yükseldiğini ortaya koymaktadır. Zira, kapitalizmin krizinin iktisadi-sosyal tüm faturası işçi ve emekçilerin omuzlarındadır ve bu koşullar altında “İnsanca yaşam!” özlemi emekçi kitleler içerisinde her geçen gün yoğunlaşmaktadır.
Krizin faturası kapitalistlere!
Krizin her geçen gün büyüttüğü fatura karşısında en temel, en insani, haklı ve meşru talepler için harekete geçen sınıf bölüklerinin desteklenmesi, dayanışmanın örgütlenmesi, hak arama mücadelelerinin çoğaltılması ve birleştirilmesi, önümüzdeki bahar döneminin en kritik halkasını oluşturmaktadır. Bunun koşulları her geçen gün olgunlaşmaktadır.
Öte yandan, krizin faturasına karşı gelişen mücadeleler içerisinde krizin kapitalist karakterini tüm açıklığı ile ortaya koymak, her vesileyle sömürü düzeninin tüm temel gerçeklerini döne döne vurgulamak sınıf hareketini siyasallaştırabilmek açısından büyük bir önem taşımaktadır. Halihazırda gelişmekte olan mücadeleler, kitlelerin öne çıkardığı istem ve talepler bunun imkanlarını her geçen gün arttırmaktadır.
“Tüm bu istemler bir arada işçi sınıfının ve emekçilerin en acil ve en insani ihtiyaçlarını ifade etmektedirler. Bu çerçevede her bakımdan haklı ve meşrudurlar. Ayrıca tüm bu istemler için yeterli kaynaklar da birikmiş toplumsal zenginlik ile üretim ve hizmet araçları olarak toplumda fazlasıyla vardır. Tüm sorun bunların kapitalist özel mülkiyet tekeli altında bulunmasıdır. Krizi vesile ederek sorgulanması gereken, işçilerin ve emekçilerin gündemine taşınması gereken de budur. Bu tekel emekçileri en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakmakla kalmamakta, topluma her seferinde çok yönlü yeni bir ağır fatura çıkaran yıkıcı krizlerin de asli nedeni oluşturmaktadır. Kapitalist sistemin krizi gerçekten devrimci olan her partinin önüne bu sorgulamayı kitlelerin gündemine taşımayı, kitlelerin geniş katmanlarına mal etmeyi, istemlerin formüle edilmesini olduğu kadar mücadele ve eylem hattını da buradan kurma görev ve sorumluluğunu koymaktadır.” (Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları, Ekim, Sayı: 255, Aralık 2008)
Tüm bu açılardan önümüzdeki bahar dönemi içerisinde “Krizin faturasını kapitalistler ödesin!” şiarını mücadeleye atılan kitlelere mal etmek büyük bir önem taşımaktadır. Bu şiar, hem toplumsal mücadele güçlerinin ve en geniş emekçi kitlelerin hızla benimseyip etrafında birleşebileceği bir eksen oluşturmakta, hem de krizin faturasına karşı verilen iktisadi-sosyal mücadeleleri sınıfsal bir eksene oturmaktadır.
Sınıfın ve direnişin baharı
Ocak ayından bu yana birbiri ardına patlak veren ve giderek yaygınlaşan işçi direnişleri, yoksullaşmaya ve hayat pahalılığına karşı gelişen emekçi eylemleri, işçi sınıfının ve emekçilerin 8 Mart’la kapıları aralanacak ve 1 Mayıs’ta doruk noktasına ulaşacak olan bahar dönemine damga vurmasının koşullarını olgunlaştırmaktadır. Bu açıdan, bahar dönemi içerisinde gerçekleşecek olan kitle eylemleri ve mitingler, mevzilerde direnen işçi ve emekçiler kadar henüz harekete geçmeyen öfkeli sınıf bölüklerinin, emekçilerin, kadınların ve gençlik kitlelerinin akacağı birer kanala dönüşebilecektir.
Bunun içindir ki, sınıf devrimcileri ve toplumsal mücadele güçleri bahar dönemi hazırlıkları kapsamında toplumsal öfkenin akacağı kanalları yaratma çabasını öncelikli görev olarak ele almalı, tüm güç ve olanaklarını sınıfın ve direnişin baharını örgütleme sorumluluğu ile seferber etmelidirler.