140 bin metal işçisini kapsayan MESS Grup TİS süreci metal işçileri ve işçi sınıfı açısından bir dizi deneyim ve ders barındırıyor. Bütün süreci değerlendirmek, atılan adımları ve metal işçilerinin sefalet sözleşmesine nasıl razı edildiğini ortaya koymak, gereken sonuçları çıkarmak bakımından önem taşıyor. Metal işçileri bir sınıf olarak, örgütlü bir güç olarak mücadele sahnesine çıkmadıkça, bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştiremediğimiz sürece, MESS’e ve sendikal bürokrasiye karşı kazanım elde etmek mümkün olmayacak.
Taslakların açıklanma süreci
Ağustos sonu-Eylül başında açıklanan taslaklardaki zam talepleri ilk günden itibaren yetersizdi. Pandemi boyunca derinleşen krizin faturası sırtına yüklenen, ölümüne fabrikalarda çalıştırılan işçi sınıfı, canı pahasına çalışmasına rağmen yoksullaştı, alım gücü düştü.
AKP-MHP iktidarı da her zaman yaptığı gibi bu süreçte de sermayenin imdadına yetişti. Çıkartılan bütün yasalar, açıklanan bütün paketler kapitalistlerin sınıf çıkarlarına göre şekillendirildi.
Hal böyleyken, %30’luk artış talep edilen taslaklarla kazanım bir yana metal işçilerinin kayıplarını telafi etmek bile imkansızdı. Nitekim metal işçileri ilk günden itibaren taslaklara tepki göstererek durumun farkında olduklarını hissettirdiler.
Sendika bürokratları, elde edebileceğimiz taleplerin yer aldığı, “gerçekçi” bir taslak olduğunu savunarak, metal işçilerinin ihtiyaçlarını, gerçekliğini dikkate almadılar. Taslakları “sermayenin razı olacağı oranlar bunlar” diyerek savundular.
Türk Metal, anketler yapıp sonucunu açıklamazken, Birleşik Metal-İş ise taslaktaki zam talebinin TİS toplantıları ve işyeri komitelerinden ortaya çıkan sonuçlar olduğunu iddia etti. Türk Metal’in anketindeki seçenekler %30’da biterken, Birleşik Metal-İş yönetimi ise %30’dan fazla zam isteyen fabrikalardaki işçileri “maceracılıkla” suçladı. Kimi işçilerin tabiriyle, “Biz %50-60 istediğimizde bize güldüler, alabileceğinizi düşünüyor musunuz?” diye cevap verdiler. AKP’nin aparatı Hak-İş’e bağlı Çelik-İş ise, sözleşmeye imza atmak dışında kayda değer bir etkinlik göstermedi.
“Taslaklar revize edilsin” işçilerin ortak talebi oldu
Taslaklar açıklandıktan sonra, özellikle Kasım-Aralık aylarında artan enflasyon, artan döviz kurları ve düşen alım gücü taslakların revize edilmesi talebinin tüm işçiler tarafından benimsenmesine neden oldu. Bu süreçte 57 fabrikadan işçiler taslakların revize edilmesi talebi etrafında Metal İşçileri Birliği üzerinden ortaklaştılar. Ancak bu süreçte de sendika bürokratları “taslaklar revize edilemez” söylemine sarıldılar.
Türk Metal şefi Pevrul Kavlak, sözleşme sürecinin kuralları olduğunu, taslaklar açıklandıktan sonra revize edilemeyeceği palavrasını ortaya atarak birçok metal işçisini yasal zorunluluk algısı ile ikna etmeye çalıştı. Birleşik Metal-İş şefi Adnan Serdaroğlu ise, “işçilerin böyle talepleri oluyor ama gündemimizde revize yok”, diyerek Türk Metal şefinin izinden gitti. Ancak işçileri ikna etmek için de “grev sürecinde zaten taslaklar önemsizleşecek, yeni talepler belirleyeceğiz” diyerek oyalama taktiğine de başvurdu.
Metal işçilerini sefalet zammına adım adım razı ettiler
MESS’in kodaman kapitalistleri pazarlığı %12-%17’lik tekliflerle açarak beklentiyi düşürmeye çalıştı. Ancak sürecin başından beri MESS’in %24-25 oranına razı olacağı dile getiriliyordu. Sendika bürokratları da bu noktada yeşil ışık yakıyordu. Ancak metal işçilerini ikna etmek için süreci işletmek zorundaydılar. Asgari ücrete yapılan %50’lik zam işlerini daha da zorlaştırıyordu.
Türk Metal, gerçekleştirdiği eylemlerle “eylemse eylem, grevse grev!” dedi ama grev tarihi bile açıklamadı. İşçileri zorla eylemlere kattılar, metal işçilerini MESS’in dayatmalarına razı etmek için ellerinden geleni yaptılar. Her zaman yaptıkları gibi, sermayenin işçi sınıfı içindeki Truva Atları olduklarını ispatladılar.
Birleşik Metal-İş yönetimi ise taslakları revize etmeden aldığı grev kararı ile metal işçilerini garip bir ikilemin içine soktu. İşçilere iki seçenek sundular: “Ya MESS’in teklifini kabul edeceğiz ya da %29-30 için greve çıkacağız.” Metal işçileri ise bu ikilemi aşıp kendi belirledikleri taleplerle greve çıkacak örgütlülük düzeyinden yoksun olduklarından dolayı yazık ki MESS’in teklifini kabul etmek zorunda kaldılar.
Birleşik Metal-İş yönetimi, “metal işçileri teklifi kabul etti” demeye devam ediyor. Ancak şu açıktır ki, ücret artışı üzerinden tartışıldığında MESS’in son teklifi ve imza atılan %27,44’lük zammı kabul etmeyip %29-30 için greve çıkmanın anlamsız olduğunu düşündü metal işçileri. Aynı zamanda, sözleşme sonrası ek protokollerle kaybın karşılanacağını söyleyerek, işçileri sözleşme sonrasına ek protokolle bir şeyler almaya yönlendirdiler.
Alınan zammı yüksek göstermek için ikinci 6 aylık enflasyon farkını da algı operasyonlarında kullandılar. Sonuç olarak ilk yılın yalnızca yarısında uygulanacak %65’lik zam oranını öne çıkartarak, sefalet sözleşmesini gizlemeye çalıştılar.
Şu açıktır ki, sözleşmede alınan zamma rağmen birçok işçinin maaşı ya asgari ücret düzeyinde ya da altında kaldı. İlk 6 ay için ücretler asgari ücret seviyesine çekildi. İkinci 6 ay için enflasyon farkı alındı.
Gerçek enflasyonun %100’e dayandığı, TÜİK’in bile bu rakamları gizlemekte zorlandığı kimse için bir sır değil. Yapılan algı operasyonu ile gerçeklik gizlenmeye çalışılsa da sonraki 6 aylık dönemlerde mahkûm olunacak enflasyon zamları, sözleşmenin dayattığı sefaleti daha da belirgin hale getirecektir.
Bir gece yarısı sefalet sözleşmesi imzalandı
Bütün algı yönetimlerine, metal işçilerini baskı altına almalarına rağmen, sendika bürokratları gece 2.30’da bir araya gelip imzayı attılar. 3 sendika başkanının ve MESS’in yan yana poz vermesi dahi çok manidardır. Açıkça metal işçilerine karşı birlikte olduklarını gösteren bir fotoğraf karesinde yan yana geldiler. Metal işçileri bu fotoğrafı unutmamalıdır.
MESS’in 3 yıllık sözleşme, 4 aylık deneme süresi, ikramiyelerin çalışılan gün sayısına göre verilmesi, sendikal izinlerin tırpanlanması gibi dayatmaları ücret zammı için pazarlık konusu haline getirildi. Ancak, MESS’in bu dayatmaları hayata geçirmekten vazgeçmeyeceği, fırsat kolladığını da bir an bile unutmamak gerekiyor.
Çimsataş işçileri ilk adımı attı
Çimsataş işçileri ağır çalışma koşullarını ve sefalet sözleşmesini kabul etmediklerini haykırdılar. Üretimi durdurdular. 4 gün süren eylemleri boyunca “Çimsataş yönetimi, MESS, polis, sendika bürokratları” uğursuz koalisyonu karşılarına dikildi. Yazık ki, metal işçileri de yakışıksız bir pasiflik içinde kalarak Çimsataş işçilerini yalnız bıraktılar. Metal işçilerinin memnuniyetsizliği, harekete geçmesi için yeterli olmadı. Çünkü harekete geçecek, bilinç ve örgütlülük düzeyinden yoksundular ve bu hem MESS kapitalistlerine hem mafyatik AKP-MHP rejimine hem sendika bürokratlarına rahat bir nefes aldırdı. Zira metal işçilerinin grev/direniş bayrağını yükseltmesi bu “uğursuz üçlü” için kabus olacaktı.
Sözde vaatler, baskı ve işten atma saldırısı ile Çimsataş işçilerinin eylemi sonlandırıldı. Bu bağlamda bazı noktalara dikkat çekmek önemlidir. Birleşik Metal-İş yöneticileri sözleşme imzalandıktan sonra fabrikalardaki toplantılarda ve ziyaretlerde işçilere “Sözleşmeyi kabul etmez, greve çıkarsanız yalnız kalırsınız” dediler. Bu söylem işçileri eylemden uzak tutmak içindi. Ancak gerçeği yansıtmıyordu.
Birleşik Metal-İş bürokratları yaptıkları açıklama ve aldıkları tutum ile açıktan direnişin karşısında yer aldılar. Çimsataş işçilerini ve onlarla dayanışma içinde olanları hain ilan ettiler. Sözleşmede alınan zamma methiyeler dizip işçileri beğenmemekle suçladılar. Bizleri “sendika düşmanı” olmakla itham edip, “metal işçilerinin kazanımlarını gölgelemeye çalışmak”la suçladılar. Gerçekte ise fiili-meşru zeminde eyleme geçen işçilerin haklı mücadelesini gölgelemek istediler.
Çimsataş yönetimi bir yandan vaatler verdi, diğer yandan saray rejiminin polisiyle tehdit etti, işçileri parçaladı, 13 işçiyi işten çıkarttı.
Çimsataş işçileri ise mevcut bilinç ve örgütlülük düzeyleri ile bu ablukayı dağıtacak güçte değildi. Kararlı, sınıf bilinçli bir öncüden yoksunluk açmazlarını derinleştirdi. Sermaye ve sendika bürokratları da işçileri ezmek için ellerinden geleni yaptılar.
Sonuç yerine
Bütün bu süreç gösteriyor ki sendikal bürokrasi, mevcut sendikal düzen parçalanıp atılmalıdır. Zira sadece TİS süreçleri üzerinden değil, bütün bir sınıf mücadelesi üzerinden, sınıf hareketinin önündeki önemli bir engele dönüşmüş durumdadır. Sözleşme sürecinde ise ilk andan itibaren metal işçilerini MESS’in dayatmalarına razı etmek ve kendi koltuklarını korumak parolasıyla hareket ettiler.
Metal işçileri, sendikal bürokrasiden medet ummaktan vazgeçmeli, kendi güçlerine güvenmeliler. Sendikadan istifa etmek, ancak alternatifini yarattığın ölçüde bir anlam kazanmaktadır. Bunun farkına varmalılar.
Metal işçileri artık örgütsüzlük zaafına bir son vermelidir. Sendikadan bağımsız olarak komitelerini kurmalı, inisiyatifi ellerine almalılar. Buna, şimdiden bir sonraki sözleşme sürecini beklemeden başlamalılar. Zira sınıf mücadelesi TİS’lere sıkıştırılacak bir olay değil, sömürü ve ücretli kölelik düzeninin çarkları kırılana kadar devam edecek bir süreçtir.
Sözleşme sürecinin ardından, özellikle AKP-MHP iktidarının sundukları olanaklar ile sözleşmeli, İŞKUR’dan işçi alımlarının olabileceğini ve işten atmaların yaşanabileceğini de akıldan çıkarmamak gerekir.
Süreç boyunca metal işçilerine yürünmesi gereken yolu göstermeye, metal işçilerinin örgütsüz, dağınık tablosunu değiştirmeye çalıştık. Maalesef ki başarılı olamadık. Bu noktada, fabrika zeminlerinde çok daha fazla mevziler yaratmamız, metal işçilerini sendikal bürokrasiyi aşacak bir örgütlülük düzeyine ulaştırmamız, sendikalarını devrimci sınıf sendikacılığı anlayışı ile inşa etmelerini sağlamamız gerekiyor.
Öncü ve ileri çıkan metal işçileri ile buluşmak, onları kazanmak, eğitmek, fabrika komiteleri üzerinden inisiyatif sahibi yapmak ertelenemez bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Bu bağlamda TİS sürecinden son dersi kendimize çıkartmamız gerekiyor.
Metal İşçileri Birliği