2021 1 Mayıs’ını geride bıraktık. Pandemi ve ekonomik kriz altında yaşam ve çalışma koşullarının gün geçtikçe kötüleştiği, öfkenin ve düzen karşıtlığının arttığı bir dönemde 1 Mayıs’ı tarihsel özüne ve günün ihtiyaçlarına göre karşılamak gerektiğini düşünüyorduk. 1 Mayıs çalışmalarımız süresince de çalışma yürüttüğümüz Aliağa demir-çelik havzasına ve petrokimya fabrikalarına, keza Çiğli AOSB ve Gaziemir Serbest Bölgedeki işçilere bu bakışla yöneldik. Bu havzalardaki işçilerin bir kısmı örgütsüz, kalan kısmı ise işçiden çok patronun tutumunu önemseyen sendikalarıyla birlikte gerçekte örgütsüzlüğü yaşıyorlar.
Düşük ücretler, süregiden iş kazaları ve cinayetleri, 12 saati aşan çalışma koşulları ve artık yaşamayı iyiden iyiye zorlaştıran hayat pahalılığı bir öfke birikimine yol açıyor. Buna rağmen işçi sınıfının fabrika ve sokak eylemleri örgütlemek konusunda örgütsel zafiyeti ve bilinç düzeyinin geriliği günün ihtiyaçlarının karşılanmasının önünde engel oluşturuyor. Bu durumdan açık bir şekilde faydalanan ve bu zayıflığı genişleten sendika bürokrasisi ise 1 Mayıs’ı, yasakları kabullenen teslimiyet sınırına indirgedi. Bürokratlar ortak, kitlesel ve gerçek bir 1 Mayıs’ın örgütlenmesini engellemek için neredeyse her kozlarını kullandılar. Sendikal bürokrasi her yerde tepeden tırnağa aynı davranışı gösterdi: Oyalamaca, “salgın yayılmasın” bahanesine sığınma, salt fabrikada bildiri okumaya indirgenen, fotoğraf çekmeye dayanan kutlamalar… Yürüyüş yapmaktan, pankart açmaktan çekinmeleri, basın açıklamasını dahi yap-bitir-kurtul mantığı ile örgütlemeleri tüm ülkede ve birliğimizin çalışmasının yoğunlaştığı İzmir’de, özel bir tercihin ürünü olarak, istisnalar hariç 1 Mayıs örgütlenmelerinin zayıflamasına neden oldu.
Bu duruma şaşırmıyoruz. Keza son 1 senedir pandemiyle birlikte kapitalizmin tüm çirkin yüzünü ve akıldışı işleyişinin sonuçlarını yaşarken, aynı biçimde salgın süresince işçi sınıfının kazanılmış hakları bir bir tırpanlanırken sendikaların çürümüşlüğünü de görmüş olduk. Tüm kısıtlı imkanlarımıza rağmen birliğimizin de içinde bulunduğu İzmir 1 Mayıs İnisiyatifi bileşenleri neredeyse bir aydır İzmir’in dört bir yanında 1 Mayıs çağrılarını yaparlarken, sendikaların neredeyse kıllarını kıpırdatmadılar. İzmir’de 30 bine yakın üyesi olan DİSK’in, 1 Mayıs’a bir hafta kala asılan üç beş afişi dışında tutarsak ne bir çağrısı ne de çalışmaları oldu. Aliağa için işçi kentidir vurgusu yapanlar burada da sessiz kalmakla yetindiler. Petrol-İş sendikasına bağlı üç büyük fabrikada, Türk Metal’in Bakır Çay Havzası, ALOSBİ’de örgütlü olduğu birçok fabrikada küçük fabrika içi pratikler dışında 1 Mayıs’ın tarihsel özüne uygun bir eylemlilik açığa çıkmadı. İzmir’de 1 Mayıs’a dair ne işyerlerinde ne de kentte bir çalışma yapıldı.
Keza bu süreci birlikte örgütleme çağrılarımız pandemi ve devletin yasakları gerekçeleriyle karşılandı. Bu gerekçeler ise sadece 1 Mayıs’ a dair değildi. Toplu sözleşme süreçlerinde de, örgütlenme çalışmalarında da, sınıfa dönük her saldırının suskunlukla geçiştirilmesinde de biz bu gerekçeleri gördük ve duyduk. “Bu 1 Mayıs da böyle geçsin” aklı bugün oluşan bir akıl değil. Tüm toplumun yoksulluğa itildiği, faturaların sadece işçi sınıfına ödetildiği böylesi gerici bir dönemde mücadele edilmemesi, var olan çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine yol açıyor.
1 Mayıs’ın özüne ve tarihine sahip çıkmak
bilinci ve sorumluluğu ile her yer 1 Mayıs!
Sınıf mücadelesi gerçeklikler üzerine kuruludur. Kapitalist sistem son yıllarda ekonomik krizin oluşturduğu yıkıcı faturaları işçi sınıfına ödetmekteydi. Son bir buçuk yıldır da durumu pandeminin açlık ve ölüm ikilemi ağırlaştırmıştır. Sınıf karşıtlığının bu derece derinleşmesi örgütlük ve mücadele kapasitesini arttırmanın olanaklarını büyütmektedir. Nitekim bu şimdilik kendini lokal ve sayılı direnişlerle de göstermektedir. Tam da böyle bir dönemde örgütlenecek 1 Mayıs’ın ekonomik kriz ve pandeminin sonuçlarını hedef alması, baskı ve zorbalığa karşı bayrak açması, bu hattın meşru eylemlilikler dizisi, fabrika eylemleri ve kitlesel-birleşik bir 1 Mayıs’la tamamlanması gerekirdi.
Ege İşçi Birliği olarak bu tablonun açığa çıkması için tüm enerjimizi harcadığımızı söyleyebiliriz. Sendikal bürokrasinin pasifliğine, polisin saldırı ve zorbalığına, pandemi önlemlerinin toplumsal mücadeleyi sindirmesine takılmadan yolumuzu yürümek, yarını kucaklamak için güçlü ve güvenli adımlar attık. İzmir 1 Mayıs İnisiyatifi ile birlikte mücadelenin imkanlarını oluşturup, mücadeleyi örgütlemek, binlerce afiş ve bülten ile 1 Mayıs ruhunu tüm İzmir’de oluşturmak, örgütlenme çalışması yürüttüğümüz her fabrikada bu hedefi geliştirmek için çaba harcamak gibi çok yönlü bir çalışma dönemini geride bıraktık. 1 Mayıs günü tüm çalışmamızın oluşturduğu güvenle, eylemlerimizi sınıf mücadelesinden aldığımız meşruluk ile hayata geçirdik.
1 Mayıs’ı geride bıraktık, mücadele ise devam ediyor. Tam kapanma yalanı ile devam eden süreç 22 milyon işçinin üretime ölümüne sürüklenmesi, tüm sınıf karşıtlığını açıkça toplumun her kesimine gösteriyor. Ege İşçi Birliği olarak 1 Mayıs’tan aldığımız güç ve kuvvetle yolumuzu yürümeye, mücadeleye devam edeceğiz! Tüm işçi ve emekçileri de birliğimizi büyütmeye, sınıfa karşı sınıf anlayışıyla fabrikalarda örgütlenmeye çağırıyoruz.
Ege İşçi Birliği
2 Mayıs 2021