Fabrikalardan meydanlara...
Fısıltılarımız sloganlara, öfkemiz alanlara taşmalı!
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü vesilesiyle bir kez daha dönüp ülkemizde yaşananlara bakmak gerekiyor. Şiddet kadınlar için fiziksel olduğu kadar ekonomik ve aynı zamanda sosyal bir sorundur. Ama en çok da sınıfsaldır! Emekçi kadınlar çok yönlü baskı ve sömürü koşulları altında yaşam savaşı veriyorlar. Her gün vahşice katledilen kadınların haberlerine uyanıyoruz. Çocuk istismarı olağanlaştırılmış durumda. İşyerlerinde eşitsiz ücret, taciz, aşağılanma, ek gelir olarak görülme, mobbing gibi sorunlarımız var. Şiddet hepimizin yaşamında türlü biçimlerle açığa çıkıyor. Tüm bunları besleyen, büyüten, kadını ikinci cins olarak gören bir anlayış var.
AKP gericiliği iş başına geldiği günden bu yana kadın sorunu önü alınmaz bir tırmanışa geçti. Bağnaz gericilikten beslenen sistem emekçi kadınların yaşamlarını cehenneme çeviriyor. Pandemi dönemi bu gidişatı derinleştiren bir süreç oldu. İlk olarak kadın işçiler işten atıldı, işyerlerinde baskı, taciz ve mobbing had safhaya çıktı. İşsizlik korkusu bu sorunları daha da büyüttü. Çocuk bakımının yanında bir de öğretmenlik vazifesi yüklendi kadınları. Yaşlı bakımı, ev işleri pandemiyle birlikte arttı. Hepsi birlikte kadınlara fiziksel ve ciddi anlamda psikolojik bir işkenceye dönüştü. Çünkü patronlar ve sermaye iktidarı ne canımızı koruyabildi ne ekonomik olarak destek oldu ne de sorunlarımızı çözme derdine girdiler. Onların tek düşündüğü şey, her zaman olduğu gibi çarkların dönmesiydi.
AKP iktidarı, anlayışıyla, söylemleriyle, hukuk sistemi ve türlü uygulamalarla kadın düşmanlığını sürdürüyor. Bu iktidarı çocuk istismarı değil, taciz ve tecavüzün artması değil İstanbul Sözleşmesi rahatsız etti. Ensar Vakfı’nda yaşanan çocuk istismarına “Bir kereden bir şey olmaz” diyenler, tecavüzcülere akıl almaz ceza indirimleri verenler, kadının çeşitli hak ve özgürlüklerini korumaya alan İstanbul Sözleşmesini toplum ahlakına aykırı olduğu iddiasıyla kaldırdılar. Her türlü ihtiyacımızdan kısarak ödediğimiz vergilerle rekor harcamalar yapan Diyanet, sapkın açıklamalarla kadını aşağılamayı, insan değil de cinsel bir obje olduğu algısını yaymayı sürdürüyor.
Gericilik yarışına girmişcesine kadınlara evin yolunu gösterenlere, ezenlere, sömürenlere inat emekçi kadınlar direniyor!
Baskıya, şiddete, mobbinge, tacize, çifte sömürüye karşı SİNBO, SML, ALBA Plastik, CARREFOURSA, İNDOMİE ADKOTÜRK, BEL-KARPER direnişlerinde en ön safta tüm coşkusuyla emekçi kadınlar yer alıyorlar. Keza kadın cinayetlerine, şiddete, İstanbul Sözleşmesinin iptaline karşı kadınlar meydanları dolduruyor. Haklarına, yaşamlarına ve geleceklerine sahip çıkıyorlar. Aynı sorunları yaşayan milyonlarca kadına cesaret veriyorlar.
Bu 25 Kasım’da yine meydanlarda olacağız. Alanlarda salt fiziksel şiddete tepkimizi değil, fabrikada yaşadığımız çifte sömürüden kaynaklı sorunlarımızı da daha gür sesle haykırmak için, gücümüzü dosta düşmana göstermek için herkesin üzerine sorumluluk düşüyor. Kendi aramızda söylenmenin, sessizce üzülmenin ötesine geçmek zorundayız. Fısıltılarımız sloganlara, öfkemiz alanlara taşmalı. Bize reva görülen bu eziyete dur demek için fabrikalarda hep birlikte tepkimizi göstereceğimiz eylemler düzenleyelim. Farkındalık yaratmak, dayanışma halinde olduğumuzu göstermek için 25 Kasım bir başlangıç olsun. Her sene İzmir’de çağrısı yapılan yürüyüş ve basın açıklamasına katılmakla kalmayıp, yanı başımızda birlikte çalıştığımız emekçilere de cesaret vererek hep birlikte davranalım. Hareket ettiğimizde göreceğiz... Eyleme geçen kadınlar geri adım atmaz!
25 Kasım Perşembe, saat 19.00’da, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Eski Leman Kültür önünde buluşuyoruz!
Ege İşçi Birliği