Frankfurt’ta bu sene 1 Mayıs alışılmışın aksine bir değil, birkaç etkinlikle karşılandı. 1 Mayıs’a yönelik ilk etkinlik bir gün önce akşam saatlerinde yapıldı. KPD’nin Yeniden İnşaası İçin İşçi Birliği tarafından her yıl geleneksel olarak yapılan etkinlik 30 Nisan günü, Alman Sendikalar Birliği binasının önünde gerçekleştirildi.
Bir-Kar’ın da katılarak destek verdiği etkinlikte, Bremen’de eski bir VW işçisi tarafından, dost örgütün MK’sı adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada Almanya ve dünyada kapitalizmin işçi sınıfına yönelik saldırılarına değinildi. Yanı sıra, bundan yıllar önce VW’de özellikle taşeronlaştırmaya karşı verilen dişe diş mücadelenin deneyimleri aktarılarak, bir senede 7 kez greve gidilerek taşeron firmaların VW’ye sokulmadığı bu zengin deneyimden bugün de öğrenilecek çok şey olduğu ifade edildi.
Yine Daimler’de hala çalışmakta olan bir başka işçi temsilcisi de, işçi sınıfının bugün karşı karşıya olduğu işten atma, taşeronlaştırma, düşük ücret politikalarına güncel ve canlı örnekler içeren bir konuşma yaptı.
Gençlik örgütü (FDJ) adına da bir konuşmanın yapıldığı etkinlikte, Bir-Kar adına da bir konuşma yapıldı. Türkiye’de 1 Mayıs’ın ayırt edici yanları, Taksim’in neden simge haline geldiği, devletin 1 Mayıs’a yönelik yasağı, buna karşı ortaya konan kararlı direniş ile yaşanan tekil işçi direnişleri içerikli konuşma ilgi ile dinlendi.
Veysel yoldaş şahsında yapılan saygı duruşu ile başlayan etkinlik, hep bir ağızdan 1 Mayıs ve Enternasyonal marşının okunmasıyla sona erdi.
Sendika bürokrasisine rağmen kitlesel 1 Mayıs
Frankfurt’ta bu yıl 1 Mayıs pandemiye ve sendika bürokratlarının tüm yalpalamalarına rağmen kitlesel ve coşkulu bir yürüyüş ve mitingle kutlandı. Geçen yıl pandemiyi bahane ederek hiçbir kutlama yapmayan sendika bürokratları, bu sene bunu göze alamadılar. Çünkü geçen sene, son derece elverişsiz koşullara rağmen devrimci-demokratik kesimler, çeşitli eylem ve etkinliklerle 1 Mayıs’ı kutladılar. Bu sene de kendilerine rağmen bunun tekrar edeceğini bildikleri için, istemedikleri halde yürüyüş kararı almak zorunda kaldılar.
Frankfurt 1 Mayıs’ı, geçen yılların aksine, pandemi gerekçesiyle başka bir toplanma alanı ve yürüyüş güzergahında gerçekleşti. Saat 10:30 başlayan yürüyüşe yaklaşık beş bin işçi ve emekçi katıldı. Beklenenin üzerinde bir kitlesellikle gerçekleşen yürüyüş, 1 yılı aşan pandemi sürecinin biriktirdiği tepkilerin aktığı bir alan oldu.
Yürüyüşe yerli sol örgütlerden MLPD, DKP, KPD’nin Yeniden İnşaası İçin İşçi Birliği ile bunların çeşitli isimler altında kurdukları ortak platformlar ve eylem birlikleri kendi pankartları ile katıldılar.
Türkiyeli sol gruplar birçok yerde olduğu gibi katılım ve coşkularıyla yine 1 Mayıs’ta önemli bir yer tuttular. Bunlardan, Partizan, ADHK, TKP, Sol Parti, Halk Cephesi, Kürt Hareketi, MLKP-KGÖ, DİDF, Alevi Kültür Merkezi, Haziran yürüyüşe pankart ve flamalarıyla katıldılar. Sol grupların kortejlerinde geçmiş yıllara kıyasla bir zayıflama olduğu gözleniyordu.
Sınıf devrimcileri ise, KPD’nin Yeniden İnşaası İçin İşçi Birliği ile ortak bir “kızıl blok”ta yürüdüler. Kortejde, “Kapitalizm işsizlik, ırkçılık ve savaş demektir; yaşasın sosyalizm!” yazılı ve TKİP imzalı bir pankart ile Bir-Kar ve TKİP bayrakları taşındı. RJ de bayraklarıyla katılım sağladı.
Alman dostlarımız ise “sefaletten kurtulmanın biricik yolu işçi sınıfının mücadelesidir!” yazılı bir ana pankartın yanı sıra, birkaç başka pankart ile kızıl bayraklarla yürüdüler. Yürüyüş boyunca kapitalizmi ve sermaye düzenini hedef alan, sosyalizm özlemini ifade eden sloganlar atılırken; 1 Mayıs, Çavbella ve Avusturya İşçi Marşı vb. gibi devrimci marşlar birlikte söylendi.
İranlı ve Yunanistanlı bazı sol gruplar da yürüyüşe pankartlarıyla katıldılar. Die Linke ve Yeşiller de düzen veya reformist sol adına katılan gruplar oldu.
Bunun dışında eğitim, sağlık, konut sorunu, çevre sorunu, kadın sorunu eksenli çeşitli toplumsal sorunları işleyen çok sayıda inisiyatif ile feminist gruplar da talepleriyle alanda yerlerini aldılar.
Bu seneki 1 Mayıs’ın belki de en ayıt edici yanlarından biri de çeşitli işçi grupları ile bazı yeni politik oluşumların pankartlarıyla eyleme katılması oldu. Wisag, LSG ve Posta işçilerinin pankartları ve kortejleriyle yürüyüşe katılması oldukça anlamlıdır. Yine çeşitli anti-kapitalist ve anti-faşist pankartlar ve semboller (Marks posterleri veya kamulaştırmayı savunan taleplerin yazılı olduğu pankartlar) eşliğinde ilk defa katılan gençlik ağırlıklı bazı yeni oluşumlar da dikkat çekiciydi.
Özellikle bu türden yenilikler, pandemiyle birlikte artan sosyal yıkımı ve kapitalizmin gittikçe teşhir olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Yürüyüşün ardından Alte Oper meydanında yapılan mitingde kürsü, her zamanki gibi sendika bürokratları ile benzerlerinden başka herkese kapalıydı. Yürüyüşün en silik, en ruhsuz ve en zayıf korteji sendikalarındı. Buna rağmen bu baylar konuşmada sırayı kimseye kaptırmadılar. Wisag işçileri de dahil, işçi ve emekçilerin sorunları üzerine ahkam kesen bürokratlar, Wisag işçilerinin kürsüden konuşma yapma taleplerini geri çevirdiler. Fakat bunun yerine, yolsuzluğu ayyuka çıkmış SPD’li Frankfurt belediye başkanı Feldmann’ı bir saat konuşturmakta bir beis görmediler.
Peter Feldmann ise bolca sosyal demagoji ile süslediği konuşmasında, bir yandan neoliberalizmin sona erdiğini söylerken; diğer yandan ise, Atlantik ötesinden yükselen Joe Biden rüzgarına destek vermek gerektiğini, emekçilerin yüzüne bunun yeni bir demokratikleşme hamlesi olduğunu söyleme arsızlığından geri durmadı. Feldmann’ın konuşması kitlenin önemli bir kesiminden tepki topladı.
Konuşmaların ardından Alman dostlar ile sınıf devrimcileri hep bir ağızdan enternasyonal marşını okudular. Alanda etkili olan marşa çevreden de katılanlar olurken, kürsüde bulunan DGB sözcüsü de ikiyüzlüce katılma gereği duydu. Fakat daha marş bitmeden keserek gerçek yüzünü de göstermiş oldu.
1 Mayıs mitingi, müzik grubunun seslendirdiği enternasyonal müziklerle sona erdi.
Gençliğin “Devrimci 1 Mayıs” coşkusu!
Frankfurt’ta bu sene ilk defa yaşanan gelişmelerden biri de, çeşitli kesimlerden genç insanların, DGB’nin dışında organize ettikleri “devrimci 1 Mayıs” çağrısı oldu. Frankfurt’ta daha önceki yıllarda da özellikle Neonazilerin aynı gün yaptıkları ırkçı gösterileri engellemeye yönelik bu türden eylemler yapılmıştı. Fakat bu seferki eylem kapsamı ve niteliğiyle daha farklıydı.
Ezici çoğunluğu genç insanlardan oluşan bu eylem saat 18.00’de Alte Oper’de başladı. Basının verdiği bilgilere göre eyleme üç binin üzerinde kişi katıldı. Toplanma alanında yapılan konuşmalar anti-kapitalist ve anti-faşist içerikli düzen karşıtı konuşmalardı.
DGB bürokratlarının söz hakkı vermediği Wisag işçileri bu eylemde söz alarak konuşma yaptılar. Direnişlerini ve sorunlarını gençliğe taşıma fırsatı yakaladılar.
Konuşmaların ardından Gallus semtine doğru yürüyüşe geçildi. Oldukça coşkulu ve militan olan yürüyüşte çok sayıda orak-çekiçli semboller, kızıl bayraklar ve pankartlar taşındı. Anti-kapitalist ve anti-faşist sloganlar atıldı.
Revolutionerär Jugendbund’un (RJ) da organizasyonunda yer aldığı eyleme, Bir-Kar, KPD/Wiederaufbau ve TKİP de bayraklarıyla katılarak destek verdiler.
Yoğun bir polis kuşatması altında gerçekleşen yürüyüşte zaman zaman polisle çatışmalar yaşansa bile önemli bir olay yaşanmadan Gallus semtine varıldı. Gallus’tan itibaren polis yığınağı gittikçe artarken, tomalar hazır tutuldu. Atılan havai fişeklerle birlikte polisin provokatif tutumu sonucu burada çatışmalar yaşandı. Polis gençlere yönelik terör estirdi. Gençler coplarla darp edilirken gözaltılar yaşandı. Alman devleti, sistemi eleştiren gençlere karşı ne kadar tahammülsüz olduğunu ve tam bir polis devleti olduğunu bir kez daha gösterdi. Bitişe yakın yaşanan bu saldırının ardından eylem sona erdi.
Eylemi organize edenler dışta tutulursa, katılımcı gençliğin büyük çoğunluğunu örgütsüz bir kitle oluşturdu. Düzenden, polisten ve sendika bürokrasisinden nefret eden kesimlerin oluşturduğu bu gençler, kendini solda görse de, geleneksel sola mesafeli duruyor, kendilerini orada tam ifade edemiyor. Bu kitle; içlerinde anarşistler, öğrenciler, anti-faşistler, anti-kapitalistler ve devrimcilerin de bulunduğu, yerli ve göçmenlerden oluşan heterojen bir niteliğe sahiptir.
Pandemi sürecinin en çok mağdur ettiği toplumsal kesimlerden birini de gençlik oluşturuyor. Binlerce genç iş bulamıyor, binlercesi işten atıldı. Yan işler yaparak geçimini sağlayan üniversite öğrencileri işini kaybetti. Bu düzende gençlik için gelecek perspektifi gittikçe kayboluyor. Gençliğin öfkesi esasta da bu geleceksizliğe dayanıyor.
Bugün benzerleri Berlin, Hamburg gibi kentlerde de tekrar eden bu tür çıkışlar, devrimci hareketler ve işçi sınıfı hareketi açısından son derece değerlidir. Bu potansiyele ideolojik ve sınıfsal bir perspektif kazandırmak devrimci solun ve sınıf hareketinin sorumluluğundadır. Öyle ki, Wisag işçilerinin bugünkü eyleme katılımının ve tersinden gençlerin onların eylemlerine katılmasının bile bu gençlere çok şey kattığı gözlemlenebiliyor.
Bu gençleri kendisine yedekleyecek güçlü bir sınıf hareketi ile güçlü devrimci sınıf partilerinin yokluğu koşullarında bu tür hareketlerin yolunu şaşırması ve sönümlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu açıdan yeni kuşak bu gençliğin mesafeli durduğu geleneksel solun kendisini yenileme ve bu gençleri kucaklama gibi ertelenemez bir sorumluluğu bulunmaktadır.
Kızıl Bayrak / Frankfurt