İspanya'yı anlatan şair: Federico Garcia Lorca

Ölümünün 84. yılında, İspanyol halkının faşizme karşı mücadelesinin bir simgesi olarak yaşamaya devam ediyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 18 Ağustos 2020
  • 13:12

Federico Garcia Lorca, 1898'de İspanya'da, çingeneleriyle ünlü Granada'nın bir köyünde dünyaya gelir. Geri bırakılmış, feodal İspanya'da, bankalara, işletmelere ve geniş arazilere sahip Katolik kilisesi ve ruhban sınıfı iktidardadır. Eğitimde, yoksul köylüler içerisinde Katolik kilisesinin nüfuzu görülür. Lorca'nın ilk eğitimi Katolik Kilisesinin en güçlü tarikatı olan Cizvitler okulunda başlar.

Lorca’nın çocukluk yılları toprak sahibi bir baba sayesinde rahat geçer. Öğretmen bir anne, müzikle ve şiirle haşır-neşir akraba çevresi onun çok yönlü gelişmesi için uygun koşullar sağlar. Bununla birlikte, dadısından dinlediği halk türküleri, çingene öyküleri, çocukluğunda oynadığı kuklalar Lorca'ya halk kültürüne, sanat ve edebiyata yatkınlık kazandırır. Şair ilk gençlik yıllarını Granada’da çingeneler arasında geçirir, onların yaşamlarını gözlemler; şiirleri, dansları, öyküleri Lorca’yı etkiler.

Kuşaktan kuşağa söylenen ninniler, masallar, efsaneler, baladlarla yoğurulan şairin çocukluğu, İspanyol halkının acılarına, özlemlerine tanıklık eder. Lorca'nın çocukluk yılları halkların gerici, haksız savaşlara karşı mücadelesine de tanıklık eder. Doğduğu topraklarda sömürge konumundaki Fas'a asker göndermeye karşı çıkılmakta, ulusal bilinç gelişmekte, radikal bir cumhuriyet talebi giderek şekillenmektedir. 1900'lü yıllar sömürgecilik geçmişinin son kalıntılarını yitiren, sanayileşmede geri kalan bir İspanya söz konusudur.

Lorca'nın düşünceleri, sanata bakışının kökleri İspanya’nın kendine has toprağından filizlendiği gibi, İspanya'yı da içine alan emperyalist savaşların yoğunlaştığı tarihsel bir dönemle ve ileride bunun Rusya’da sosyalist işçi iktidarıyla yanıtlandığı yeni tarihsel çağla da şekillenmekte, gelişmektedir.

Birinci dünya savaşının aktif bileşeni olmasa da, savaşın tüm dünyayı etkisine alan sonuçları İspanya'da da görülür. Rusya'da sosyalist işçi iktidarı İspanya'nın ilerici kesimlerinde olumlu bir etki yaratır. Diğer tarafta ise sömürgecilikten gelen pazarların kaybedilmesi, dünyanın paylaşımı noktasında yaşanan anlaşmazlıklar, orta sınıfların gerici eğilimleriyle beslenen milliyetçi bir dalgayı oluşturmaktadır. Nitekim bu ileride Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, İspanya'da Franco öncülüğünde faşist diktatörlüklere doğru yol alacaktır.

1917 yılında, 19 yaşında olan Lorca doğduğu köyden ayrılıp Granada'ya yerleşir. Cizvit okulundan sonra Granada'da hukuk eğitimine başlar. Gelgelim asıl ilgisi sanatadır. Nitekim öğrenimini Madrid'de sanat-edebiyat çevrelerinde sürdürmeye başlar. Başkent Madrid İspanya'nın aydın ve sanatçı merkezlerinden biridir.  Lorca, bu sanat çevrelerinde, çocukluğundan itibaren taşıdığı kültür-sanat birikimini sergileyeceği ve geliştireceği bir alan bulmuş olur. Böylelikle çocukluğundaki kuklalar, çingene öyküleri, şarkıları, ninniler ve masallar sergilenmeye başlar. Halkın acıları, özlemleri, kilisenin gerici etkisi ve toplum üzerindeki şiddet ve baskısı eserlerinde yer bulur. Gelişmenin önünde engel olan geleneklere karşı çıkar. Bu duruşunu müzikle, resimle, şiirle, oyunlarla ortaya koyar. Kısa zamanda sanatçı kimliğiyle tanınır.

Federico Garcia Lorca, ayrıca halk kültürü örnekleri üzerine araştırmalar yapar, bu alanda bir birikime ulaşır.  Yöre halkının doğal seslerini; ağıtları, türküleri, hikayeleri, ninnileri derler. Çingene müziği üzerine araştırmalar yapar. 1928'de çıkardığı “Çingene Romansları” adlı şiir kitabı, onun “Endülüs'ün Çingene şairi” olarak tanınmasına yol açar.

Halkın ilerici kültür birikimini derleyip topluma kazandıran Lorca, ondan beslenmiş ve yeni tatlarla onu beslemiştir. Eserlerini sunma şekli ise onun sanat alanındaki duruşunu ortaya koyar. Lorca, kendisini şekillendiren bu toprağın daha iyi bir tavda işlenmesi için halkla hep iç-içe olmayı seçmiştir.

***

1929'da üniversite eğitimi için gittiği Amerika'da gerçekler onu başka bir eğitimden geçirir. Ekonomik buhran yıllarında, Amerika'da sokaklar işsizlerle, açlık çeken siyahilerle doludur. Cinayetlerin, yoksulluğun, yozlaşmanın ve vahşetin kol gezdiği Amerika'da, güzel düşler yerine sınıflar arasındaki keskin ayrımlar vardır. Bu gerçekler, onu doğup büyüdüğü topraklardaki izdüşümlerine götürür ve ezilenlere dönük ilgisini artırır. “Granada'lı olmanın, bende zulüm görmüş olanlara –Tüm Granadalıların içinde taşıdığı çingeneye, zenciye, Yahudiye, Faslıya – karşı sempati yarattığına inanıyorum” der.

Lorca, aynı zamanda üniversite öğrencilerinden oluşan gezici kumpanya olan La Barraca'nın kurucularından biridir. Köy köy gezip tiyatro oynamaktadır. Üyelerinin maddi çıkar gözetmediği, kararların birlikte alındığı, eleştirilerin ortaklaşa yapıldığı bir tiyatro işleyişi vardır. Sergilenen eserlerde sarayların şaşalı dünyası değil, halkın gerçek sorunları olabildiğinde yalın, anlaşılır bir dille ifade edilir. Bu yenilikçi, ilerici sanat anlayışının ortaya konuluşu Lorca'nın toplumsal duruşunu gösterir; o, ‘herkes için tiyatro’ anlayışını savunur. 

Lorca kendi sanatçı kimliğini tanımlarken şöyle demiştir; “Ben de her gerçek şair gibi devrimciyim.”

Yazdığı bir komedi oyununda; İki adam nehir kenarına gider. Biri zengindir öteki yoksul. Birinin göbeği kocamandır, diğerinin esnemesi havayı kirletir. Ve zengin adam, “Ah ne güzel bir gemi şu suyun üstünde giden. Baksana şu kıyıda açan zambaklara.” der. Ve yoksul adam, “Ben açım, hiçbir şey göremiyorum. Açım, çok açım.”  sözleriyle sınıf ayrımlarının temel olduğunu ve sanat alanına etkilerini ifade eder. Bu oyunuyla ilgili “Açlığın dünyadan silindiği gün, gelmiş geçmiş en büyük duygusal ve manevi hisler patlaması yaşanacak. O büyük devrim gününde zevki ve güzelliği resmedemeyen işçiler, emekçiler tüm zincirlerini koparacak” yorumunda bulunur.

Avrupa kıtasında faşizmin yükseldiği ve İspanya topraklarında iç savaşın başladığı bir süreçte Lorca'nın şiirleri de faşizme karşı söylenmektedir.  “Karadır atları, kapkara / nalları da kapkara demir / Pelerinde pırıldar / mürekkep ve mum lekeleri / ağlamak nerede onlar nerede / hepsinin de kurşundan beyni / yoldan ağrı çıkagelirler / gönülleri cilalı deri / o çılgınlar, o gececiler / boğarlar geçtikleri yeri / zamk karası bir sessizliğe / ve bir dehşete kum incesi…”

***

Lorca'nın 1898'de Granada'da başlayan yolculuğu 19 Ağustos 1936'da Granada'da son bulur. Federico Garcia Lorca, İspanya'yı kırıp geçiren, ilerici işçi, emekçi kesimlere yönelik cinayetler tezgâhlayan faşist Franco'ya bağlı birlikler tarafından katledilir. Toplu mezarlarla dolu İspanya topraklarında binlerce insanın olduğu gibi, Lorca'nın da kemiklerine dahi ulaşılamaz.

 “Ölünce/ gitarımla gömün beni /kumun altına/ ölünce/ portakal ve naneler arasında ben/ ölünce/ gömün beni isterseniz/ bir rüzgâr gülüne. / ölünce…” diyen şairin vasiyeti yerine getirilmese de onun yeri İspanya halkının belleğinde, işçilerin grev meydanlarında, emekçilerin direniş alanlarındadır. Lorca, kuşaktan kuşağa söylenen şiirleri, sahnelenen oyunlarıyla İspanya toprağının köklü bir değeri olmayı sürdürmektedir.

Ölümünün 84. yılında, İspanyol halkının faşizme karşı mücadelesinin bir simgesi olarak yaşamaya devam ediyor.