“Yıllardır yazar, çizer, söylerim: Bilineni bilinmeze, görüneni görünmeze, duyulanı duyulmaza, kısacası, somutu soyuta itme değildir şiir’in işi. Tam tersi: Bilinmezi bilinir, görünmezi görünür, duyulmazı duyulur, duyumsanmazı duyumsanır, algılanmazı algılanabilir yapmaktadır.”
Böyle söylüyor Hasan Hüseyin, şiir üzerine. Devrimci bir aydının toplum nezdindeki görevine ışık tutarken dile getiriyor bunları. Bize de böylesi bir şairin yaşamını, mücadelesini ve şiirini işçi ve emekçilerle buluşturmak, şiirlerini güncel mücadelemizde bir bayrak olarak dalgalandırmak düşüyor.
Hasan Hüseyin işçi sınıfının ve ezilenlerin yanında, onların yaşamının bir parçası ve emekçilerin sorunlarına ışık tutan bir şairdi. Çünkü o da bu sınıfın bir üyesiydi. Yoksul bir ailenin bireyi olarak dünyaya gelmişti. 1927’de, Sivas’ta bir demiryolu işçisinin çocuğu olarak açmıştı yaşama gözlerini. Korkmazgil okuma olanağından dahi yoksundu ve yoksulluk içinde büyüdü. Zorluklarla mücadele ederek Gazi edebiyat bölümünü bitirebildi ve Maraş’ta öğretmenliğe adım attı.
Politik bir gençti ve öğretmenliğe daha yeni adım atmışken, devletin baskısı ile karşılaşmaya başladı. Devrimci düşünceleri nedeniyle cezalar aldı, hapse girdi. Öğretmenlikten atıldıktan sonra yaşamını sürdürebilmek için her türlü işi yaptı: arzuhalcilik, karakalem portreciliği, hayvan bakıcılığı…
Korkmazgil, Ankara’ya yerleştiğinde edebiyatla daha yakından ilgilenmeye başladı. Çeşitli dergilerde çalıştı ve böylece şiirlerini daha büyük kitlelerle buluşturma imkanı buldu. Aslında şiir ile çok küçük yaşlarda ilgilenmeye başlamıştı. Yazdığı şiirler her zaman toplumun acılarını ve sorunlarını dile getirmekteydi. 1939 yılında yazdığı ilk şiiri, Erzincan Depremi üzerineydi. Bu onun toplumsal duyarlılığı olan bir insan olacağının işaretlerinden biriydi. İlk kitabı olan Kavel ise ünlü işçi grevi üzerine şiirinden aldı adını.
Hasan Hüseyin’in şiirlerinde gayet duru bir anlatım görürüz. Ağdalı bir dile kaçmayan, basit ve yer yer hikâyeci bir anlatımdır bu. Toplumun anlamakta zorlanmayacağı, tersine kendini bulabileceği bir üslup ile yazılmıştır şiirleri. Bu yapısı ile Hasan Hüseyin şiirleri topluma ulaşma konusunda herhangi bir zorluk çekmemiştir. Tabii bunda toplumsal mücadelenin de etkisi büyüktür. Şiir adeta mücadele ile birleşmiştir. Eylemelerde, mitinglerde, grevlerde bu şiirler okunur olmuştur. Ayrıca birçok müzik insanı da bu şiirleri bestelemiş ve onları bu yolla toplumla buluşturmuştur. Hasan Hüseyin şiirinde üsluba ve içeriğe dair Asım Bezirci şunları dile getirmektedir:
“... Şairin derin duyarlılığı, gür sesi, geniş soluğu, renkli hayali, işlek Türkçesi ile diyalektik bir görüş ve insancıl bir bakışa yaslanan hayat ve tabiat sevgisi, barış ve özgürlük tutkusu, devrim ve bağımsızlık özlemi birbiriyle kaynaşarak etkili bir bileşim meydana getirirler. Bu lirik birleşimin düzeyi yalnızca H. Hüseyin için değil, son dönem toplumcu şiirimiz için de bir aşamadır.”
Hasan Hüseyin şairliğinde bir diğer yön de üretkenliktir. Korkmazgil, yaşama dair birçok konuyu sayısız kez işlemiştir. Bir grevden tutalım da işçi sınıfı üzerindeki burjuva ideolojik etkiye, toplumun yoksulluğundan aşka dek her konuda yazmasını bilmiştir. Ayrıca birçok sanatçı ve edebiyatçı üzerine de şiirlere imza atmıştır. “Haziranda Ölmek Zor”, “Tohumlar Tuz İçinde” şiirleri buna birer örnektir.
Hasan Hüseyin, şiirleri ile emekçileri mücadeleye çağırmıştır. Bu yönü ile bizlere yol gösterirken, gündelik mücadele içerisinde de elimizde adeta bir bayrak haline gelmiştir şiirleri.
“ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu”
Bu dizelerle adeta sınıf mücadelesinin hiçbir zaman engellenemeyeceği, emekçilere yönelik saldırıların düzeni kurtaramayacağı ifade edilirken, insanın aklına ister istemez işçi direnişleri gelmekte, bu direnişlerin er ya da geç kazanımla sonuçlanacağı duygusu filizlenmektedir. Ve bu şiirlerin direniş alanlarının bir parçası olduğunu veya olması gerektiğini düşünür insan. Yani bir değer olarak Hasan Hüseyin, şiirleriyle mücadelemizin bir parçasıdır. Mücadelemizi güçlendiren, çeşitlendiren ve bir adım ileriye taşıyan bir öğe olarak vazgeçilmezimizdir. Dolayısıyla bu değer, emeğin özgürleşme süreciyle birlikte sonsuza dek yaşayacaktır.
F. Deniz