İspanya Krallığı, burjuva devrimler çağına girilmesi ile birlikte, 16. yüzyıldan başlayarak ardı ardına sömürgelerini yitirir. 19. yüzyılda İspanya’da gelişen işçi hareketlenmeleri krallık tarafından kanlı darbeler ile bastırılır. Grev ve ayaklanmalar kanla bastırılsa da kitlesel 1 Mayıs’lar, gösteriler, eylemlilikler son bulmaz. Nihayet Temmuz 1936 tarihinde faşist Franco’nun iktidarı alma girişimi üzerine İspanya’da iç savaş çıkar. İşçi ve emekçiler faşizme karşı savaşarak mücadeleyi yükseltirler. Diktatörlüğe karşı büyütülen direnişin simgelerinden biri olan komünist kadın önder Pasonaria’nın “İspanya halkı! Kadınlar! Silahınız yoksa bıçaklarınızla, kızgın yağlarınızla savaşın. Diz çöküp yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir. NO PASARAN!” sözleri, tüm İspanya’da ve dünyada karşılığını bulur. Ülkede yüzlerce devrimci ve anti-faşist aydın bu direniş çağrısına kulak verir. İlk temeli atılan Uluslararası Tugay’da binlerce işçi, emekçi, devrimci ve aydın, faşizme karşı enternasyonal dayanışma içerisinde savaşa katılır. Üç yıl süren ve bir milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği bu iç savaşa katılanlardan biri de Federico Garcia Lorca’dır.
Lorca 19 Ağustos 1939 tarihinde Franco’nun faşist tetikçileri, İspanya Sivil Muhafızları tarafından kurşuna dizilir. Katledilmeden önce eşitliği, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı haykırır katillere başı dik bir şekilde ve öyle gider ölüme. Cinayete katılan Sivil Muhafızlar’dan biri Lorca’nın katledilmesini şu şekilde not alır:
“Garcia Lorca metin, muhteşem
bir gururla yürüyordu...”
Ölümü de yaşamı gibi korku salmıştır cellatlarına. Yaşamı boyunca sayısız sanat eseri ile katkı sunduğu devrimci mücadele sürecinde bildirilerin altında Lorca’nın isminin yazılması artık alışılagelmiş bir durumdu.
Federico Garcia Lorca 1898 yılında İspanya’nın Granada yöresinde gözlerini açar. Ailesinin maddi durumunun iyi olmasından kaynaklı birçok yeri gezip görebilme olanağı bulur ve İspanya’nın kültürüne dair birikimi artar. Çingenelerin yaşamlarına, müziklerine ve danslarına tanıklık eder. Çocukluğundan itibaren sanatın çeşitli dalları ile büyür. Lorca hukuk okuduğu üniversitede devrimci fikirlerle tanışır ve seçimini mücadele etmekten yana yapar. Faşizme ve sömürüye karşı yürütülen mücadelede etkin biçimde yer alırken, aynı zamanda çocukluğundan beri geliştirmeye devam ettirdiği kalemi, kulağı ve çizimi ile de devrimci mücadeleye katkı sunar. Kendini “Gerçek bir şair gibi ben de devrimciyim” diye tanımlar. Yazdığı şiirler ve oyunlar hem İspanya halkının acılarını, yozlaşmışlıklarını, çıkar ilişkilerini, küçük çaplı sevinçlerini, şiddeti, tutkuyu, batıl inançları, yani günlük yaşamı bütün gerçekliği ile göz önüne serer hem de eserleri ezilenlerin elinde bir silaha ve eğitim aracına dönüşür.
Kurduğu gezici tiyatrolar ile İspanya’nın her köşesini dolaşır, fikirlerini geniş bir kesime ulaştırmayı amaçlar. Lorca’nın şiirleri kadar oyunları da hafızalarda yer edinmiştir. En ünlüsü “Kanlı Düğün” isimli oyunudur. Lorca nerede unutulmuş bir dize, bir nakarat fark etse hemen açığa çıkartır ve kendi özgünlüğünde bir şiir ortaya koyar. İspanyol halk türkülerini andıran ezgili, duygulu, abartılı söyleyişlerinin yerini, gerçekleri haykıran, öfkeli, baş kaldıran, hatta yerine göre küfreden bir söyleyiş tarzı ile yazar şiirlerini. Bir dönem Amerika’da da bulunan Federico, insan ilişkilerinin yerini makineleşmenin almasını, siyahî ırkın uğradığı ayrımcılığı, çocukların çektiği acıları eserlerinde işler.
Lorca dönemin tanınmış sanatçıları olan Salvodar Dali ve Pablo Neruda ile de arkadaştır. Lorca’nın ölümünden sonra Neruda dostunu şu sözlerle anlatır:
“Ne mükemmel bir şair! Ondaki kadar yürekliliğe ve dehaya, heyecanlı bir kalp ve duru bir sese bir daha hiç rastlamadım. Federico Garcia Lorca, eli açık bir sihirbazdı, bir neşe kaynağı idi. İçinde taşıdığı yaşama sevinci ile bir yıldız gibi parladı. Saf ve komik, başarılı müzisyen, mükemmel bir pandomimci, çekingen ve batıl inançlı, pırıl pırıl ve iyi yürekli. Lorca’da İspanya’nın bir çağını yaşamak mümkündü. Halkçı gelişme çağını. Gelip geçmiş o İspanya’yı aydınlatan biri. Güzel kokular saçan bir yasemin demeti.”
Lorca’nın idamına karar verilmesini hızlandıran olay ise, İspanya Sivil Muhafızları’nı anlattığı “İspanyol Sivil Muhafız Baladı” isimli baladı yazması oldu. Faşizme karşı savaşan her yürek gibi onurlu ve korkusuzca yürüdü ölümün üzerine.
Son sözü Lorca’nın İspanyol Sivil Muhafız Baladı’na bırakalım:
Karadır atları, kapkara
Nalları da kapkara demir.
Pelerinlerinde parıldar
Mürekkep ve mum lekeleri
Ağlamak nerede onlar nerede
hepsinin de kurşundan beyni
Yoldan ağır çıkageldiler
gönülleri cilalı deri.
O çılgınlar, o gececiler
boğarlar geçtikleri yeri
Zamk karası bir sessizliğe
ve bir dehşete kum incesi…
(Ekim Gençliği'nin Ağustos 2017 tarihli 168. sayısından alınmıştır...)