Tarih 19 Ağustos 1936… Avrupa coğrafyasını çiğneyen faşizmin İspanyol muhafızları, Garcia Lorca’nın kollarına girerek O’nu iki günden fazla kaldığı ve işkenceden geçirildiği hücresinden bir arabaya doğru sürüklüyorlar. Araba ıssız bir yerde sessizce duruyor. Lorca arabadan çekiştirilerek çıkartılıyor.
İspanya’nın Sivil Muhafızları (*), İspanyol faşizminin tetikçileri Lorca’nın karşısına dikiliyor! Önce Lorca vuruyor onları sözleriyle! Özgürlüğü, eşitliği, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı haykırıyor suratlarına… Bu sözlerden korkan Sivil Muhafızlar tüfeklerinin dipçikleri ile saldırıyorlar önce, sonra ateş ediyorlar… Lorca yere düşüyor, bir kez doğruluyor… Tekrar silah sesleri ve Lorca, inandığı devrim ve sosyalizm davası uğruna ölümsüzlüğe kavuşuyor! Tıpkı İspanya halkının faşizme ve sömürüye karşı verdiği mücadeleleri anlattığı dramlarındaki devrimciler gibi, tıpkı yiğitçe ölümü sözcüklerle anlattığı bir şiir gibi, tıpkı nice başka direngen devrimci gibi Lorca da cellatlarının yüreğine korku salarak, ölümü selamlayarak son nefesini veriyor!
1898’de dünyaya gelen Lorca, henüz hukuk fakültesindeyken devrimci olmaya karar verir. Yine bu yıllarda ilk kitaplarını kaleme alır. Kendisini “ben de her gerçek şair gibi devrimciyim” diyerek tanımlayan Lorca, faşizm henüz Avrupa coğrafyasını kasıp kavurmaya başlamadan önce düzen ile devrim arasında tercihini yapmıştır bile! O yaşamını İspanya halkının özgürlüğüne ve eşitliğine adayacak, yaşamını bu uğurda şekillendirecektir. Bu yolda şiirler yazar, oyunlar yazar, gezici tiyatrolar aracılığıyla devrimin sesini İspanya’nın en uzak köylerine dahi taşımaya çalışır. Bildirilerin altında O’nun imzasını görmek, faşizme karşı direniş çağrısı yapılırken O’nun sesini duymak dönemin İspanya’sında alışılagelmiştir.
İspanya faşist darbe ile sarsılırken aldığı net tutumla dünya devrim tarihine adını yazan Lorca, aynı şekilde dönemin faşist beslemelerinin tepkisini de üzerine çekmiştir. Sivil Muhafızlar’ın kanlı yüzünü teşhir etmek için kaleme aldığı İspanyol Sivil Muhafız Baladı ise işte bu dönemde Lorca’nın ölüm fermanı olur.
Lorca 80 yıl önce, gözaltına alındıktan 2,5 gün sonra, 19 Ağustos’ta, doğduğu memleketin Viznar Vadisi’nde Sivil Muhafızlar tarafından katledilir! Bugün ölümünün 80. yılında O’nu saygıyla anıyor ve O’nun ölüm fermanı olarak bilinen şiirini bir savaş çağrısı olarak kabul ediyoruz!
Karadır atları, kapkara
Nalları da kapkara demir.
Pelerinlerinde parıldar
Mürekkep ve mum lekeleri
Ağlamak nerede onlar nerede
hepsinin de kurşundan beyni
Yoldan ağır çıkageldiler
gönülleri cilalı deri.
O çılgınlar, o gececiler
boğarlar geçtikleri yeri
Zamk karası bir sessizliğe
ve bir dehşete kum incesi…
(İspanyol Sivil Muhafız Baladı / F. Lorca)
***
Cinayete katılan Sivil Muhafızlar’dan birinin ağzından...
“Garcia Lorca metin, muhteşem bir gururla yürüyordu...
O gün nöbetçiydim. Bu genç adamın kışlaya girdiğini gördüm. Yüzü sapsarıydı ama dimdik yürüyordu. Federico Garcia Lorca’ydı. Onu görür görmez korkunç bir dram oynanacağını anladım. Garcia Lorca, Sivil Muhafızlar hakkındaki ünlü Baladı yazdığı gün idam kararını imzalamıştı…
Bana onu Fransız Elçiliği’nde bulduklarını söylediler. Binadan çıkması için kandırmış, sonra da tutuklamışlardı. Ondan önceki kurbanlar gibi, tabii, o da hiç yargılanmadı; aynı gece bir Sivil Muhafız Postası arasında kışladan götürüldü. Bunu itiraf etmek korkunç bir şey. Ama ben de Muhafız’ların arasındaydım. Otomobiller Padul yolunun kenarında durdu. Uğursuz konvoy Granada’nın on mil ötesine varmıştı. Saat sekizdi. Otomobillerin farları ölümüne giden adamı aydınlatıyordu. Gece karanlığında silüeti göze çarpıyordu. Posta, kurbanının göremeyeceği bir yerde, farların arkasında durdu.
Garcia Lorca metin, muhteşem bir gururla yürüyordu. Birden durdu, konuşmak istiyormuş gibi bize döndü. Bu büyük bir şaşkınlık yarattı, özellikle postaya komutanlık eden Teğmen Medina’da.
Ve konuştu. Garcia Lorca metanetle, hiç titremeyen bir sesle konuştu. Sözleri güçlüydü, aman dilemiyordu. Her zaman sevdiği özgürlüğü savunan erkekçe sözlerdi. Kendi davası olan Halkın Davası’nı, böyle korkunç bir barbarlık ve cinayet karşısında başarılan iyi işleri övdü.
İhtiras ateşiyle söylenen o sözler silahlı adamlar üzerinde büyük etki yaptı. Bana beynimin içine giren bir kuvvetli ışık gibi geldi. Şair konuşmaya devam etti…
Ama sözlerini bitiremedi. Korkunç, canavarca, caniyane bir şey oldu: Teğmen Medina, iğrenç küfürler savurarak tabancasını çekti ve Muhafızları kışkırttı.
Manzara karşısında dehşete düştüm. Tüfeklerinin dipçikleriyle vurarak, ona ateş ederek (içimizden bazıları korkudan donup kalmıştık) Garcia Lorca’ya saldırdılar. Vızıldayan kurşunlar arasında Lorca koşmaya başladı. Yüz yarda kadar ötede yere düştü. İşini bitirmek için arkasından gittiler. Ama Federico, kanlar içinde, yeniden ayağa kalktı ve korkunç bakışlarla adamlara döndü. Adamlar dehşet içinde gerilediler. Bütün Sivil Muhafızlar koşup otomobillerine bindiler, yalnız Teğmen, elinde tabancasıyla orada kaldı. Garcia Lorca son olarak gözlerini kapadı, kanına bulanmış toprağın üstüne yığıldı.
Medina hızla yaklaşarak zavallı Federico’nun gövdesine üç el tabanca sıktı.
Şairi oracıkta bıraktılar gömmediler…Granada’nın dışında, onun Granada’sı…”
(Lorca’nın Öldürülüşü, I.Gibson, çev. Murat Belge. Kavram Yayınları, S.160-161)
(*) Sivil Muhafızlar: Yıldırma Hareketi sırasında kıyıcılıklarıyla ün yapan, Falanj’la birlikte mezarlıktaki cinayetlerde rol oynayan faşist cinayet şebekesi.