“ölümdü bu ülkede eylül... yüreğin gül kalsın
vurdular onu gözbebeğindi ve ağlamayı unut
unut bağışlamayı intihar olur, gün katilin”
(Mehmet Çetin - Rüzgar ve Gül İklimi)
Şair Mehmet Çetin (Usênê Qereman) bir yılı geçkin süredir yakalandığı kanser illetine karşı verdiği mücadeleyi ne yazık ki kaybetti. Hastalığın ağırlaşması üzerine kaldırıldığı İstanbul Şişli Memorial Hastanesi’nde 9 Kasım Salı günü dünyaya veda etti. Üç çocuk babası olan Çetin 65 yıllık ömrüne sığdırdığı acı ve yoksunlukları damıtarak yazdığı şiirler ve öyküler bıraktı biz geride kalanlara.
O, acılı bir coğrafyanın, soykırıma uğramış, dili yasaklı, inancı yasaklı bir toplumun, Kırmançların “kekeme” şairiydi.
Geldiği toprakları, tarihini, ağıtlarını, acılarını hücrelerinde hisseden şair, edindiği öfkeyi “Bağışlayın Gözlerimdeki Kırmançı” şiirinde şu dizelerle dile getirmişti:
“kovulduğum kırları alıp geldim kentinize
bağışlayın başınıza bela öfkemi
orman kalmadı yanacak, biliyorum
ev kalmadı yakılacak ki babam da öldü
biliyorum ama bir bekleyen var gibi orada
o dağları o baharı bekleyen ölümlü gözlerle
kovulduğum kırları da alıp geldim kentinize”
Mehmet Çetin, 1 Kasım 1955’de Dersim’in Ovacık ilçesine bağlı Kızık köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitiminden sonra Bursa İktisadi ve İdari İlimler Akademisi İşletme Bölümü’nde öğrenime başladı. Üniversite yıllarında dahil olduğu politik faaliyetler nedeniyle bir süre aranan ve ardından 1981 yılında TKP/ML’ye yönelik bir operasyonla gözaltına alınan Çetin, ağır işkencelere maruz kaldı. Sonrasında tutuklanan Çetin, yaklaşık 9 yıl boyunca çeşitli hapishanelerde tutuklu kaldı.
Edebiyata ve şiire ilgi duyan Çetin, 1970’lerin başında amatörce şiir ve hikayeler yazmaya başladı. Bu uğraşını politik faaliyet sürdürdüğü süreçte de imkan dahilinde aksatmadı. Hapishanede ise geliştirdi ve derinleştirdi. Şiir, öykü ve düzyazı çalışmalarını mahpusluk koşulları dahilinde yoğun bir tarzda devam ettirdi. İlk iki kitabını içeride yazdı ve yayımladı.
Edebiyat ve kültür-sanatın etkileyici rolünü bilen Çetin, burjuva kültürüne karşı, devrimci kültürün sınıf mücadelesinde etkin kılınması ve burjuva kültürünün yoz saldırılarını kırmak için belli tartışmalar da yürütüyordu. Bu doğrultuda şiir yazıyor, makaleler ve öyküler kaleme alıyordu. Çetin’in bu ürünleri 1985’ten sonra Yaba, Kunduz Düşleri, Ütopya, Evrensel Kültür gibi birçok dergide yer aldı.
Dersim kültürünün ve kimliğinin etkilerini derinden hisseden Çetin, devrimci kimliğinin de etkisiyle şiirlerinde ve eserlerinde sisteme muhalefet etme biçimi inşa etmiştir. Kendi söylemiyle, “taraf olmanın şiirini, öyküsünü, yazısını yazmaya” çalışagelen bir kişidir. Çetin, “ilk kitabı Rüzgâr ve Gül İklimi’nden başlayarak ideolojik bir şiir yazdı. Bu nedenle şiiri bir muhalefet etme biçimidir; ‘birağızdan’ itiraz etmenin, verili olana karşı özgürleşmenin şiiridir. İnsanı diline, tarihine, düşlerine, aşklarına yabancılaştıran ve insanı teslim alan sistemle hesaplaşmayı şiirin olanaklarıyla mümkün kılma çabasıdır. Vicdanını korumasını bilen ve oradan toplumsal hayata, doğaya, insanın içinde olup bitene bakabilmeyi başaran bir şiirdir.”
Yine hapishane süreci ürünlerinden olan ikinci şiir kitabı ‘Birağızdan’ ile 1989 yılında Enver Gökçe Şiir Ödülü’nü ve aynı yıl içerisinde ‘Asmin’ adlı öyküsüyle de Güneş Türkiye Öykü birincilik ödülünü aldı. Uluslararası PEN Kulübü ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi oldu.
90’ların başında tahliye olan Çetin edebiyatla, şiirle ilişkisini yazımın ötesine taşıdı. Emek cephesinin kültür ve sanatın nitelikli ürünlerle desteklenmesi amacıyla, bir grup aydın ve yazarla birlikte 1991’de editörlüğünü yaptığı ‘Piya Şiir Kitaplığı ve Zed Yayın’ın kurucularından oldu. Onlarca edebiyatçı ve şairin gelişimine katkı sunan bu kurumsal çalışma sürecinde “yüz elliyi aşkın şiir-düzyazı kitabı” yayımlandı. Yine Piya Kollektifi’nce çıkarılan “Kunduz Düşleri” adlı şiir dergisi ile “Ütopiya Mevsimlik Hayat Bilgisi Kitabı”nın editörlüğünü de Çetin üstlenmişti.
Kendi diline olan sevgisi Çetin için hep belirleyici olmuştur. Nitekim Kırmançki yazmak, söylemek hem kendi halkıyla hem de Dersim coğrafyası, tarihi ve kültürüyle “ikrar” kurmuş olması, onun kendini yoğurmasını beraberinde getirmiştir. Kendisine Türkçe yazsan daha tanınır bir şair olursun diyen dostlarını, “Biliyorum ama benin tercihim Kırmançki olacak” şeklinde yanıtlamıştır. O bildiği mecrada Munzur gibi akmaya devam etmiştir. Anadil yasaklarının çocuklarda yarattığı travma onu kekeme kılmıştır. 1 Ekim 2020 tarihli son söyleşisinde kendisine yönetilen “Okumakla ve yazmakla ilgili ilk anınızı hatırlıyor musunuz? Ne hissetmiştiniz?” sorularına şöyle bir yanıt vermiş: “Okumakla ve yazmakla ilgili ilk anılar yok belleğimde ama okumak da yazmak da... sekiz yaşında öğrendiğiniz bir dille yapmak hiç kolay olmadı. Çok iyi şeyler hatırlamıyorum yani.”
Sanatsal çalışmalarına Türkçeyle başlamış ancak sonraki yıllarda daha çok, sönmeye yüz tutmuş olan anadili Kırmançki’yle kaleme aldı. Şiirleri Hollandaca, Fransızca, İtalyanca, Rusça, Almanca ve İngilizceye çevrildi ve değişik dergilerde yayımlandı. 1996’da Hollanda’ya giden Çetin, burada da kültür-sanat çalışmalarını ülkeler arası dolaşıp kitlelere taşıdı. Yazmış olduğu oyunlar yaşadığı Amsterdam’da sahnelendi. Devrimci gecelerde, dinletilerde, edebiyat söyleşilerinde şiirini, sözünü eksik etmedi. Şiirleri Grup Munzur, Ali Haydar Can, Grup Kızılırmak, Ferhat Tunç gibi sanatçılar ve müzik gruplarınca bestelenerek seslendirildi. Çetin’in kendisi de belli sanatçı ve gruplarla birlikte çalışmalarda yer aldı. Şiirlerini kendi seslendirdi.
Dersim, Çetin’de “ikrar vermek” derecesinde bir tutkudur. Yedinci şiir kitabı olan Surêdar’ın (Kızıl Ağaç) arka kapağına yazdığı dizeler adeta onun tutkusunun özetidir:
“..vanê darê kê adır de vêsena mırcolıkê
darê canêverdana vanê nêremena.
ayi ebê darê vêsena. waxtê jü de
vanê darê rê vato mırcolıkê:
'mı xo de wedare.. adıre xo de
wedare.. wela xo de..' vanê.”
“..derler ki; ağaç ateşte yandığında karınca
ağacı bırakmaz
kaçmazmış.
o da ağaçla birlikte yanarmış. zamanın birinde derler
ağaca ikrar vermiş karınca;
'beni kendinde sakla ateşinde sakla külünde..' derler..”
Devletin Dersim’in doğasını yok etme politikalarına karşı her zaman önde cephedeydi, mücadeleye katkısını esirgemedi. Dersim Festivali organizasyonlarında yer aldı, örgütledi, metin yazdı, okudu, şiiriyle, söze dökülmüş klamlarıyla omuz verdi. Munzur Aydın ve Sanatçılar Platformu’unun da (MASAP) bileşeniydi.
Üretken bir edebiyat insanı olan Çetin emek kültür cephesine şiirler, öyküler, klamlar armağan etti. Başlıca eserleri: Rüzgâr ve Gül İklimi (şiir-1988), Birağızdan (şiir-1989), Asmin (öykü-1991), Eylül Çiçekleri (derleme-1990), Hatıradır/Yak Bu Fotoğrafı (şiir-1995), Aşkkıran (şiir-1997), Kekemece (şiir-2000), Atımı Bağladım İğde Dalına (lirik yazılar-2006).
Çetin kendi bir dizesinde söylediği gibi kül olup ateşine döndü. Erken bir ölümdü her ölüm gibi... Ölümünden sonra duygularını paylaşan yazar Muzaffer Oruçoğlu, Çetin’in üretken bir dönemde olduğuna vurgu yapmak için, “Mehmet bir 20 yıl daha yaşayabilirdi” babında bir şeyler söylemişti. Bunun doğruluğu, Çetin’in son söyleşide kendisine sorulan “… hiç keşkeleriniz oldu mu?” sorusuna verdiği cevaptan anlaşılıyor:
“Hayatım çok keşkeleri tanımadı; politik hayatta da başka hayatlarda da çok keşkelerim olmadı. Yazın alanında bu oldu kuşkusuz; başka hayatlara ayırdığım zamanın bir kısmını daha da yazamaya ayırabilirdim. Kurguladığım, notlarını aldığım, belli bir biçim verdiğim pek çok yazma disiplinleri içinde yazabileceklerim vardı ve ben sanki birkaç yüzyıl yaşarım rahatlığı içinde... Ama hayat öyle değil, hele de bizim hayatımız. Geçip geldiğimiz zorluklarla birlikte düşündüğümüzde, şu an onları yazamayacağımı hissediyorum, sağlık gerekçesiyle. Belki buna bir ‘keşke’ denebilir ama genel olarak keşkesiz bir hayatım oldu.”
Son söyleşide “Hangi karakterinizin sizi yaratmasını isterdiniz?” sorusuna cevabı, “Sanırım Asmin” olmuş. Devamında “Kırmançki’de asme ay, asmen ise gökyüzü demek. Asmin de gökyüzüne en yakın çiçek anlamında, dağların ancak üç bin metre yüksekliğinde açan bir çiçek” açıklamasını getirmiş. Bir metafor olarak kullandığı Asmin’i, “çıktığımız dağlarda inmemenin bir başka karşılığıdır” diye anlatıyor.
Keşkeleri olmayan, mücadelenin gerekliliğini ve özlemini güçlü diri metaforlarla dile getiren, direniş sıcağının şiirini yazmış olan Çetin’in şu özlü dizesi ona sözümüz olsun: “Sevmek en iyi şimdi... dövüşmek yine şimdi.”
Sevgiyle anıyoruz...
M. İmran
Kaynaklar
- usenima.blogspot.com
- oggito.com (aktaran: usenima.blogspot.com)
- lisyayinevi.com
- siirpenceresi.com
- biografya.com