Yolsuzluk düzeni elbet değişecektir!

Kesin olan şu ki hepsi aynı kumaştandır. Bugün birbirlerini suçladıkları yolsuzluklar yaşanırken hepsi de aynı siyasetin parçasıydı. Hepsi bu suça ortaktır. İşçi ve emekçileri kandırmak, oylarını almak için bugün dürüstlükten bahsetmektedirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Aralık 2019
  • 21:29

Sermaye düzeni aynı zamanda bir yağma ve soygun düzenidir. 17-25 Aralık 2013’te patlak veren yolsuzluk skandalı ve sonrası süreçte yaşananlar ise sermaye düzeninde şimdiye dek yapılan yolsuzlukların ibretlik bir örneği olmuştur. Bir zamanlar beraber yürüyen ama Fethullahçı çete (bugün “FETÖ” diye anılıyor) ile Erdoğan AKP’sinin yollarını kesin biçimde ayıran bu süreçte, düzen siyasetinin en kirli ilişikleri de ifşa edilmişti.

17 Aralık yolsuzluk operasyonuna, dönemin bakanlarından Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ile Erdoğan Bayraktar’ın adları karışmış, yanı sıra Halkbank Genel Müdürü, Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı gibi isimlerin de yer aldığı 89 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan kişilere, “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” gibi suçlamalar yöneltildi. Buna İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Organize Suçlarla Mücadele, Terörle Mücadele, Mali Suçlarla Mücadele, Kaçakçılıkla Mücadele ve Asayiş şubelerinin müdürlerini değiştirme hamlesiyle karşılık verildi. Yine İstanbul, İzmir ve Ankara Emniyet’lerinde birçok şube müdürünün yeri değişirken, operasyonu yapan polisler için de tutuklama kararları çıktı. 17 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı verildi. Bir yıl dolmadan da soruşturma dosyası kapandı. Meclis’te adları yolsuzluk iddialarına karışan 4 eski bakanın Yüce Divan’a gönderilmesine yönelik önergeler reddedildi. “Yolsuzluk ve rüşvet” iddiaları ile ilgili TBMM’ye verilen teklif ve soru önergeleri yanıtsız kaldı vb. Kısacası böylesine büyük bir rezalet neredeyse sorunsuz bir şekilde kapatıldı.

Bir TV kanalının canlı yayınında Erdoğan Bayraktar, “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Başbakan’ın istifa etmesi gerekir” demişti. Fakat o dönem başbakan olan Erdoğan, o süreci, “Türkiye içinde ve dışındaki bir takım karanlık çevrelerin” işi olarak kodlayıp, “Türkiye üzerinde operasyon yapılacak, ameliyat yapılacak bir ülke değildir. Ak Parti iktidarı buna izin vermez” diyerek iktidarını pekiştiren bir fırsata çevirdi. Birlikte iş yaptıkları, o çok övdükleri Gülen cemaati “paralel” olarak adlandırılıp, “FETÖ” terör örgütü haline geldi, cemaat kanalları gazeteleri kapatıldı, şirketlere el konuldu.

Erdoğan, cemaat ile ortaklığını “aldatıldık”, “Allah affetsin” diyerek geçiştirmiş, ancak “FETÖ” soruşturmaları bahane edilerek, tüm muhalif kesimler hedef tahtasına çakılmıştı.

Biliniyor ki, Gülen cemaati ve bir dizi tarikatın oluşturduğu dinci-gerici AKP koalisyonu hükümete geldiğinden beri, koalisyonun bileşenleri, sermaye düzeninin sunduğu nimetleri tepe tepe kullandılar. Tüm taraflarıyla da yolsuzluklarda ortaktırlar. Yağma, talan ve soygun düzenine “AKP tarzı” ekleyerek semirdikçe semirdiler. Gelinen yerde her alanda yolsuzluk, rüşvet, her türden kirli ilişki hakimdir. Buna rağmen yolsuzluklarla mücadele ettiklerini sürekli propaganda ederek, işçi ve emekçileri maniple etmeye devam ediyorlar.

Son olarak eski dostları, yeni hasımları ile “yolsuzluk” polemiğine girişti Erdoğan. “Yolsuzluğu, haksızlığı, çalıp çırpmayı hiç saymıyorum bile. Bu tür vasıflardaki insanların kapımızdan içeri girmesi dahi bizim için züldür.” diyerek, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Mehmet Şimşek gibi eski suç ortaklarını hedef aldı, onları “Halkbank’ı dolandırmaya çalışmak”la suçladı.

Erdoğan, partisinden ayrılan Davutoğlu ve Babacan ile bu şekilde polemiğe girerek, onları yıpratmayı hedeflese de AKP cenahından çoğu ses yolsuzluğun “AK Parti’nin yumuşak karnı” olduğunu düşünmektedir. Hatta Abdurrahman Dilipak “yeni bir 17/25 vakasına dönüşebilir” uyarısında bulunuyor. Erdoğan’ın “dolandırıcılık” suçlamalarına, Davutoğlu’nun “mal varlıkları araştırılsın” restini çekmesi boşuna değil. Muhalefet partileri de bu öneriye destek vermiş bulunuyorlar.

Erdoğan’ı kendisine dönebilecek bu tartışmaya girmeye zorlayan itki yaşadığı üye ve oy kaybıdır. Zira AKP’nin üye sayısı, son 4 ayda 114 binlik bir düşüş göstermiştir. Yapılan anketlerde Davutoğlu’nun kurduğu, Babacan’ın da kuracağı partilerin AKP’yi etkileyeceği net şekilde belirtiliyor. Kuşkusuz düzen siyaseti bu. Her an her şey, her ittifak değişebilir.

Ancak kesin olan şu ki hepsi aynı kumaştandır. Bugün birbirlerini suçladıkları yolsuzluklar yaşanırken hepsi de aynı siyasetin parçasıydı. Hepsi bu suça ortaktır. İşçi ve emekçileri kandırmak, oylarını almak için bugün dürüstlükten bahsetmektedirler.

Vurgulamak gerekir ki, yolsuzluk düzeni elbet değişecek, er ya da geç, günü geldiğinde hepsi yolsuzlukların, yağma ve talanların hesabını vereceklerdir.